12. bölüm

286 46 109
                                    

-

Haftam sandığımın aksine gayet güzel geçiyordu. Sunoo ve Niki barışmış, Jay ve Jungwon sevgili olmasalar da baya baya flört olmuşlardı. Bu güzel bir durumdu çünkü seven sevdiğine kavuşmalıydı. Buradaki amacım hepimizin mutluluğuydu. Bana gelecek olursak; boynumda mor iz vardı ve ben bunun sebebini bilmiyordum. İçkiden sonra sarhoşluktan sanırım bir yere vurmuştum. Ayrıca bir durum daha vardı. Jungwon aniden göreve gittiğinden geçenki mevzuyu konuşma fırsatım olmamıştı. Benden şüpheleniliyordu anlaşılan.

Anlamasına şaşırmadım. Jungwon zeki biriydi. Ama merak ettiğim tek bir şey vardı; nasıl anladığı. Hiç açık vermemiştim oysaki. Diyeceklerime çoğu zaman dikkat ediyordum. Sadece bir isim mevzusundan bir şey olduğunu anlaması pek mantıklı değildi. Bir mevzu daha vardı. Başıma gelen o ateş topu olayı. Onun neyden dolayı olduğu belli bile değildi. Kasten mi yapılmış yoksa farklı bir şey anlayamıyordum.

"Jaeyun öğretmenler odasına bekleniyorsun." İşittiğim sesle kafamı sıradan kaldırıp bana bunu söyleyen kişinin suratına bakmıştım. Tamam anlamıyla kafamı salladığımda sıradan kalkıp koridora çıkmıştım. Beni neden çağırdıkları konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Lütfen güzel günümün içine edilmesin lütfen.

Kapıyı tıklattığımda gir sesini duymamla içeri girmiştim. İçerisi bizim düklüğün salonunu andırıyordu. Kısa bacaklı koltuklar olsun, şaşalı avizeler olsun, her şey bir sarayın içi gibiydi. Karşımdaki adam bize büyü öğreteceğini söyleyip sonra da kurbağaya dönüşme olayından dolayı bizim sınıftan 10 dakikadan fazla geçirmemiş olan Benedict Kevin Schädel'di.

"Buyrun bay Dunkelleit, şöyle geçin." diyip eliyle karşısındaki koltuğu işaret etti. Ben de karşısına geçip oturdum. Ellerim dizlerimin üstündeydi. Gergindim. Neden burada olduğumu da merak ediyordum. "Nasılsınız bay Dunkelleit?" demişti elindeki çayı yudumlarken. "İyiyim efendim, siz nasılsınız?" demiştim gerginliğimi belli etmemeye çalışarak."Aslında seninle bir şey konuşmak istiyordum." diyerek elindeki fincanı masaya bırakmıştı. Ciddi bir pozisyon alıp dikleşmişti. "Dinliyorum efendim." demiştim dizimdeki ellerimi sıkarak.

"Konuşmak istediğim konu seni hedef alan ateş kayası." demişti. Şöyle bir durum vardı, beni hedef aldığını nerden biliyordu? Ayrıca benim oradan geçmemin tesadüf olduğunu düşünüyordum. "Efendim beni hedef aldığı derken?" demiştim sorgular bir biçimde. "Bak Jaeyun, açık konuşacağım. Sen beni sınıftan çıkarken saçma bir haneyle çıktığımı gördün değil mi?" demişti kaşlarını çatarak. Evet tam olarak aynısı gördümde bunda ne sorun vardı. Kafamı sallayıp "Evet efendim." demiştim.

"Jeayun, gördüğün her neyse her şey bir illüzyondu. Ben o gün sizin sınıfıza sadece kontrol için gelmiştim ve sen uyuyordun sıranda." demişti. Ne demek gerçek değildi? Jay bana bileklğini göstermişti. Hatta biz bunun üstüne tartışmıştık. Anlamıyordum ne olduğunu. "Ama ben bir sürü şey gördüm. Onların hepsi rüya mıydı?" demiştim anlamaya çalışarak.

"Bunu da gördün mü?" diyip elindeki siyah kedili bileklği göstermişti. Bu Jay'in taktığı o tuhaf bileklikti. "Evet gördüm." demiştim. "Jaeyun, Jay'in bana dediğine göre sen öğle teneffüsüne kadar uyumuş sonra herkes yemeğe çıktığında da yemek yemeye gitmemişsin." demişti ellerini çenesinin altında birleştirerek. Ama ben sınıftan çıktığımda herkes sınıftaydı, koridor bomboştu. Prensle göz göze geldiğimizi bile hatırlıyorum. "Efendim şimdi gördüğüm hiçbir şey gerçek değil mi?" demiştim korkarak. Ellerim terlemeye başlamıştı, olanlar aşırı saçmaydı. Kendimi şizofreni gibi hissediyordum.

Souled Romance [jakehoon]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin