1.1

18.1K 1K 125
                                    

İyi okumalar<3

Her güçlü kadın hikayesinin içinde, bir babadan eksik kalan küçük bir kız vardır

Denizin söyledikleri, benden özür dilemesi, pişman bakışları aklımdan çıkmıyordu. O anlar kafamda dönüp duruyordu, ondan böyle bir atak beklemediğim için çok şaşırmıştım ve mutlu olmuştum. Onu anlamaya çalışıyor hak veriyordum ama yine de içimde bir burukluk vardı.

Bir yanım onu asla affedemiyordu çünkü güven kırıldığında onarılmasından çok, izleri kalıyordu. Beni yaralayan sözlerinden sonra yeni bir safa açıp samimi bir ilişki kurabilir miydik, bilmiyordum. En çok ona kırılmıştım, belki de içten içe en çok onunla yakın olmak istediğimdendi ve bunu ondan göremeyişimdendir. 

Diğer yanım mutluluktan havaya uçuyordu. Düşününce önceki abim sandığım o insanın bana yaptıklarının yanında onunki bir hiçti. Hatta bu kadar kırılmamam gerekirdi ama yine de kırılmıştım. Diğer yarımın beni hissetmesini ve bana sahip çıkmasını beklemiştim.

Biraz geç ve güç olmuştu ama en azından olmuştu. Deniz en azından onu affedemeyecek duruma gelmeden özür dilemiş ve adım atmıştı. Bu bile çok önemliydi benim için.

Pişmandı. Düzeltmek, yeni baştan başlamak istiyordu.

Ben de istiyordum. İkizimi tanımak istiyordum, onunla gerçek ikizler gibi olmak istiyordum.

İçim içime sığmıyordu.

Eve gelene kadar yol boyunca sırıtmamı tutmaya çalışmıştım. Demir durmadan sende bir şey var deyip durmuştu, Deniz de hiçbir şeyi takmayıp yol boyunca saçlarımla oynamıştı, o benim aksime gülümsemesini saklamamıştı. Eve gelince Burçak Hanım neler yaptığımızı sormuştu ben de hevesle anlatmıştım. Her anı çok güzeldi; Demir'in şirketi, bisikleti öğretmeye çalışmaları, ikisiyle olan o malum konuşma, yol boyunca Denizin saçlarımla oynaması...

Ben heyecanlı ve hevesle anlatıyorken Burçak Hanım da gülümseyerek beni dinlemişti.

Hayatımda ilk kez, günü nasıl geçirdiğimi birine anlattım... ve o biri annemdi. Henüz tam anlamıyla "annem" gibi hissettirmiyordu bana, ona içten bir bağla sarıldığım söylenemezdi. Ama sonuçta oydu işte... Annemdi. Bu yüzden günümün küçük bir parçasını onunla paylaşmak, sevincimi onunla bölüşmek tuhaf bir huzur verdi. İçimde, usul usul büyüyen sıcacık bir his vardı; sanki yıllardır kapalı tuttuğum bir pencereyi aralamış ve içeri ilkbahar kokusuyla karışık bir sevinç sızmıştı.


Annesine gününü anlatmak ne büyük bir lüksmüş, meğer... Sadece bir kez, çok küçükken, anne bildiğim kadına yaşadıklarımı anlatmıştım. Ve o anlatış, bir çocuğun kalbinde taş gibi ağır bir suskunluğun başlangıcı olmuştu. Ceza değil, yara almıştım. Derin, görünmeyen bir yara. Belki de bu yüzden bu akşamki sohbet beni böylesine sarstı. Güvenmeyi unutmuşken, yeniden denemek cesaret istiyordu.


Bugün, hayatın başka bir yüzünü gördüm. İlk kez yaşadığımı hissettim. Derin bir nefes çekerken, ciğerlerimle değil kalbimle soluyordum sanki. Yaşamın aslında ne kadar renkli olduğunu fark ettim. Güzel bir ailen olunca, dünyanın gri göğü bile maviye çalıyor. Bugün, mutluluğun gölgelerini değil, doğrudan ışığını gördüm. İçimdeki karanlıkta çiçekler açtı; sarılar, pembeler, maviler... Ve ben ilk kez tüm bu renklerin varlığına inandım.

Şimdiyse odamda olanları düşünüp gülümsüyordum, ara sıra kafamı yastığa gömüp çığlık atıyordum.

Kafam yastıktayken kapım çalındı. Gir deyince içeriye usulca Tuğrul Beyciğim girdi.

KORALTANLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin