Odadaki sessizliği Hyunjin'in kapıyı açması bozmuştu. Tok sesi ikisinin de kulaklarına dolduğunda hisseettikleri tüm hisslerin yerini endişe aldı.
"Gitmemiz gerek."
Hyunjin'in sesiyle ilk önce Jeongin yerinden doğruldu. Felix açıklama bekleyerek Hyunjin'e bakmaya devam ediyordu.
"Bay Lee buraya geliyormuş. Bizi öğrenmiş."
Jeongin'in gözleri irileşirken telaşla yerdeki kıyafetlerini alarak giymeye başladı. Felix'inkileri de onun yanına bırakıyordu.
"Nerden anladın?" Felix'in kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyorken sakinliğini korumaya devam ediyordu.
"Arabalarını gördüm. Burda olduklarına göre öğrenmiş olmaları gerekiyor."
Felix bunu duyar duymaz giyinmeye başladı. Babası ikisini de gözünü kırpmadan öldürürdü. Bunu en iyi Felix biliyordu.
Yatak odasının penceresi küçüktü fakat yapacak başka şeyleri yoktu. Pencereyi kaydırarak açtılar, Felix kutuda olan fotoğrafları hızlıca aldı, annesi hakkında bu kadar şey bulmuşken kaybedemezdi.
Felix fotoğrafı alır almaz ilk olarak onu pencereden çıkarmışlardı. Felix ayağını yere bastığında dış kapıdan sesler gelmeye başlamıştı. Jeongin de zorlukla pencereden atladı, Hyunjin'e yardım için elini uzatırken artık adamların evin içindeki sesleri geliyordu. Jeongin'in midesi bulandı, korktuğunda sık yaşanıyordu. Midesindekileri çıkarmadan rahatlamayacak gibiydi.
"Hadi." Hyunjin hızlıca yanlarına atladı, ikisinin de bileğini kavrayıp ölümden kaçıyormuşcasına koşmaya başladı. Gerçekten anlamda ölümden kaçıyorlardı.
Felix sakinliğini korumaya çalışsa da endişelendiğ için ağlamaya başlamıştı. Göz yaşları yanaklarında süzülürken soğuk rüzgarın ıslaklığının onları kuruttuğunu hissetti.
Babası yüzünden hiç huzurlu olamamıştı. Hepsi onun suçuydu, annesinin de suçuydu. Terketmişti onu, geri almaya gelmemişti. İlk kez annesini bu konuda suçluyordu. Bunu daha önceden yapmalıydı diye düşündü.
Ormanın derinliklerine gelip evden tamamen uzaklaştıklarında yavaşladılar. Esas yola çıkmak için etrafta dolanırken Felix'in ağlaması durulmuştu.
"İyi misiniz?" Hyunjin endişeyle diğer ikisine sordu.
İkisi de başını sallamakla yetindi. İyi değillerdi, Hyunjin de bunu zaten biliyordu.
Esas yolu sonunda bulduklarında Jeongin anında telefonunu çıkarmış ve mesaj yazarak telefonu kapatmıştı.
"Geliyorlar." Jeongin Hyunjin'e gözlerini dikerek söyledi.
"Kim?" Felix telaşlanmıştı. Sesinden bile bu belli oluyordu.
"San, bizi buraya gönderen adam. Onun koruması olmadan sağ kalmamız mümkün değil." Hyunjin kısaca açıkladığında Felix daha fazla konuşmadı. Dağınık ve iğrenç göründüğünden emin olduğu saçlarını düzeltmeye çalışıp yere çömeldi.
Geçen 15-20 dakika sonrası siyah bir araba önlerinde durmuştu. Hyunjin elini yerde oturan Felix'e uzatıp onu yerden kaldırdı. O sırada Jeongin arabanın kapısını açmış Felix'in geçmesi için kenara çekilmişti.
Üçü de arka koltuktaki yerini aldı. Felix tam ortalarındayken ikisinin de elini tutmuş, başını sağ tarafında oturan Hyunjin'in omzuna yaslamıştı.
Sürücü koltuğundaki adamı tanımasalar da San'in adamı olduğunu yakasında takılı olan sembolden biliyorlardı.
Yolculuk uzundu. O kadar uzundu ki Felix uyuyakalmıştı. Diğer ikisi yol boyunca birbirlerine bakıp, dışarıyı izlemekle yetinmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bodyguard |hyunjeonglix|
FanfictionYıllardır evsiz olan Hyunjin ve evden yeni atılan Jeongin'in hayatı onları bekleyen macera dolu yolculukla tamamen değişecekti. Ajan olarak görevlendirilen ikili bu macerada birçok insanla tanışacaklardı, fakat hiçbiri Felix kadar özel olmayacaktı. ...