Ağlama miniciğim, Her şey güzel olacak.
Gülersin belki miniğim, Kelebekler açar yüzünde.
Gitme miniğim, sensiz ben ne yaparım?
Üzülme miniğim, kurtulursun bir gün prangalarından.
Özgürleş miniğim, her adımın yaksın bu kara toprakları."Evet, gündemimizi meşgul eden eşkal budur."
Diyerek tuttuğu çubuğu tahtaya yapıştırılmış resme doğrulttu. Kirli sakalı, üç numara saçları ve alnındaki çizikle tam bir mafyatik bir tipti bu adam. Bakışları öyle sert ve umursamaz görünüyordu ki sanki sadece fotoğraftan bile ona bakanlar için bir imaj çizmekti amacı.
"Tamer Kara; zamanında Rauf'un çocukları satın aldığı çocuk satıcısı. Akıllarda tek bir soru, durmayın hadi, sorun." Elini kulağının ardına götürerek bakışlarını bize doğrultan Ufuk'a boş boş bakıyorduk hepimiz. Ayaklarını sehpanın üzerine uzatmış onu izleyen Özgür sabahtan beri oynayıp durduğu kalemi kafasına attı alayla.
"Sunuculuk yapmayı kes de adam akıllı topladığın bilgileri paylaş lan şaklaban."
Ufuk alınmış gibi kaş çattıktan sonra inanılmaz bir umursamazlıkla tahtaya döndü tekrardan. Her seferinde bu rutin yaşanmasa olmuyordu sanki.
"Hepinizin 'peki bizi de bu adam mı sattı ey süper yakışıklı ve kaslı, karizmatik bilge?' Diye sorduğunu duyar gibiyim. Evet, zaten sevgili küçük Neva'nın da dediği gibi; hiç birimiz Robin Hood değiliz. Bu adamı devirmek demek intikam demek."
Aniden gözleri kısıldı, kararlı bir ifade aldı yüzü ve elini yumruk yaparak yüzünün hizasına getirdi.
"İntikam demek biz demek."
Özgür'ün hareketlendiğini fark edince hemen doğrularak tekrar tahtaya döndü.
"Her neyse; demem o ki çok ince bir plan haritası oluşturmamız gerekiyor. Özgür planı açıkça anlattı zaten fakat adam hakkınca yeterince araştırma yapınca keskin gözlerim ve müthiş araştırma yeteneğimle bu planın yetersiz olduğunu fark ettim."Özgür alayla kaşlarını kaldırdı ve ona 'ciddi misin?' Dercesine bakmaya başladı. Ufuk kaşlarını çatarak dudaklarını birbirine bastırdı ve 'aman tamam' der gibi kafa sallayarak cümlesini revize etti.
"İyi, az yakışıklı ve az kaslı Özgür fark etti."
"Her neyse, dedigim gibi daha ince ayrıntılarla dolu bir plan yapmalıyız arkadaşlar. Dört kelle tek plan, anladınız mı?"
Kafa sallayarak düşünmeye başladık, bu sırada Özgür kalan ayrıntıları paylaştı. Adamın arkadası gerçekten sağlamdı bu yüzden arkamızda hiç iz bırakamazdık, kimse bizi bilmemeliydi. Atlas arkasına yaslanmış bizi izliyordu ama onun da kafasının bu planla en az bizim kadar meşgul olduğunu biliyordum sadece o böyle ciddi konularda hep sessiz kalırdı, sanırım daha iyi düşünebilmek için yapıyordu bunu.Özgür Kuzgun
"Herkes tamamsa yarın erkenden kalkıyoruz değil mi?"
Diğer ikisi kafa sallarken Neva'nın onayını almak için sağıma döndüğümde bana doğru uzanmış uyuduğunu yeni fark ediyordum. Boyalı siyah saçları krem koltuğun kırlentlerine yayılmış adeta zıtlaşıyordu. İnce fakat kıvrımlı kaşları kalkıp indiğinden derin uykuya geçmek üzere olduğunu fark ettim çünkü o böyle yapardı. Elini çenesinin altına yerleştirmiş, yanağına uyguladığı baskıyla dudakları açılmıştı. Tam bir bebeğe benziyordu bu haliyle.Saçları hepimizin odak noktağı olmuş olacak ki üçümüz de öylece beyazın üzerine dökülen siyah saçlarını inceliyorduk.
"Sarı saçları ne güzeldi değil mi?" Diye sordu Ufuk, ona bakıyordu fakat bakarken o küçük kızı görüyordu sanki.
"Öyle." Diyebildim yalnızca. O saçları boyadığı gün hepimizin kalbine de birer siyah çalmıştı. Üçümüzün hafızasında da unutulmaz bir yer edinmişti kaybolan aydınlığı. Oysa sarı saçları çok güzellerdi, çok masum. O küçük çocuğu öldürmek istemişti saçlarını boyayarak. Lakin başarılı oldu mu olmadı mı orasını biz dahi bilmiyorduk."Sanırım uyku sorunları tekrar başladı, geceleri ne zaman uyansam bahçede oluyor."
Sıkıntıyla dişlerimi sıktım, Atlas'a dönerek kafa salladım. Bende farkındaydım bunun, bu aptal sorunlarını biz dahil kimseye belli etmemeye adeta yemin etmiş gibidir. Ne ciddi anlamda şikayet eder, ne de oturup bir derdini anlatır. Neyse ki küçükken bu durum böyle değildi, büyüdükçe değişti Neva.
"Hadi siz yatın, ben götürürüm onu odasına."
Odaya çıkmadan önce omzumu sıvazlayıp ayrıldı ikisi de. Uzun zaman önce olduğu gibi yine tek başımıza kalmıştık işte. Bir iç çekerek ona döndüm, yine kabuslar görüyordu ve bu durum da uykusunu ondan alıyordu. Diken üstünde olduğundan daldığı uykudan da bir şey anlamıyordu, yanında biri olmadığı sürece. Fakat o hep korkularının üzerine giden olmuştu, tam da bu yüzden neyden korksa inatla onu yapmaya çalışırdı. Dedim ya, tam bir aptaldır bu kız. Karanlık hariç. Bir tek onun üzerine gitmeyi becerememişti işte.İnce bedenini bir çırpıda kollarım arasına aldım, adeta kaybolmuştu kollarımda. Yemek yemediği, böyle sıska olduğu halde nasıl güçlü olduğunu hiç birimiz çözememiştik. Deli gücüydü onunki. Kendi kendime güldüm, neyimiz normaldi ki bizim.
Üst kata çıkarak yatağına yatırdım, yatırdığım gibi suratı asılınca hemen gece lambasını aştım. Odaya yansıyan loş ışık bile anında rahatlatmıştı yaralı kalbini. Büyük bir merhamet besliyordum ona karşı, küçük bir kızdan başkası değildi hala gözümde. Biliyorum ki hepimiz için bu böyleydi. Neva en küçüğümüz, hepimizin üzerine titrediği narin bir çiçek gibiydi.
Hiç istemediğimiz şeyler yaşandı, belki o zamanlar elimizden bir şey gelmiyordu, belki küçüktük, belki boyun eğmek zorunda kaldık. Ama artık kimse duramazdı önümüzde, hiçbir engel söndüremezdi içimizde harladığımız bu Cehennem Ateşini. Bize boşuna Kuzgunlar demiyorlardı, bize bahşedilen ölümü yenmiştik en başında, şimdi biz bu ölümü tüm Azraillere dağıtacağız ve tüm şeytanlar alacak nasibini.***
"Kalkın ey ahali, geldi bu mekanın sahibi, vallahi bu fiyatlar biraz pahali!"
Kafiye uydurmak için son kelimesinde Fransız'a dönüşmüş oluşu kulaklarımı kanatmıştı. Gözümü zor açarken evin içinde Osmanlı marşı açmış Deli Dumrul gibi dolaşıyordu, şimdi çığlık atacaktım.
"Bana derler Ufuk, size derler ufuk'a tutuk!"
Suratımı eşkittim iğrenç manileriyle, öyle kötüler ki uykum açılmıştı. Henüz saat erkenin de erkeniydi horoz gibi neden uyanmıştı bu, kırk yılda bir düzgün uyku çekecektim. Sinirle ayağa kalkıp odadan çıktım ve koridorda dolaşan Ufuk'u buldum. Elindeki fırlatırcasına telefonu alıp önce marşı kapattım sonra da kafasına bir tane yapıştırdım.
"Ne yapıyorsun daha kargalar uyanmadı?"
"Kahvaltısını yapmadı değil miydi o?"
"Gerizekalı, saat o kadar erken ki daha uyanmamışlardır bile."
"Kırıcı oluyorsun."
"Özür dilerim."
"Sorun değil, ben erdemli bir insanım seni affediyorum."
"Ufuk sen bipolar mısın, bir olgun diyorum sonra çocuk gibi oluyorsun."
"Keyfime göre."
"Anladım."
"Aç mısın bari?"
Daha fazla uyumayacağımı biliyordu, kafa salladım sıkıntıyla. Belli ki diğerleri onu bir tarafına bile takmamış horlaya horlaya uyuyordu ikisi de.
"İyi hadi birlikte kahvaltı hazırlayalım o zaman."
Belli ki onu da uyku tutmamıştı çünkü tek başına uyanık olmaktan nefret ettiğini biliyordum, daha doğrusu, kendiyle yalnız kalmayı sevmiyordu Ufuk. O yüzden uyanmış olmayı çok da sıkıntı etmemiştim açıkçası.Kahvaltı hazırlığı bitene dek didişmiştik fakat yine de eğlenceliydi çünkü birbirimizde didişmekten bile keyif alıyorduk.
"Ben gideyim de bu tembel hayvanları uyandırayım." Tam merdivenlerden çıkacakken çalan kapıyla birbirimize döndük. Sanki kapı değil de ölüm çanı çalmıştı. Neredeyse zil sesini unutmuştuk çünkü bizim kapımız neredeyse hiç çalınmazdı.
"Kim gelmiş olabilir ki bizim evimize?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUZGUNLAR
Teen FictionNeva travmaları peşini bırakamamış 25 yaşında, genç bir kızdır. Yetimhaneden kaçarak girdiği çete geldiği yaşa dek ona üç kardeş kazandırmıştır. Korkusuzluğu ve gözü kara olmalarıyla tanınan "Kuzgunlar" yeraltı dünyasında gitgide tanınmış, bir sürü...