(Atlas Kuzgun.)
Parlak kıyafetler, ışıltılı süsler, görkemli ışıklar, yüksek müzik, sesin duyurmaya çalışan yabancılar. Etrafını gözlemleyen küçük çocuğun gördükleri bundan ibaretti. Oturduğu köşede öylece etrafa bakıyordu, kendi hallerinde eğlenen insanları inceliyordu. Gözleri annesine takıldı; yaptığı dağınık topuzu ve abartılı makyajıyla bambaşka birisine dönüşmüştü. Tanımadığı bir adamın yanında oturuyor, rahat ve bir o kadar şuh kahkahalar atarak adeta müziği bastırıyordu.
Atlas bilmiyordu, neden annesinin etrafında sürekli böyle tanımadığı adamlar olduğunu. Oysa onun gerçek bir babası vardı, bir zamanlar yanında olan bir babası.
Anlamadı belki ama kızgındı işte, bilmese de, anlamasa da kızgındı sadece.
Sahnedeki genç kadını izledi bir süre, söylediği şarkıya kıvrak bedeniyle eşlik ediyor, gülümseyerek insanlarla göz teması kuruyordu. Bazen ona da bakardı, hatta göz bile kırpardı. Atlas ise utanırdı, hep sessiz bir çocuk olmuştu.
Annesi koluna girdiği adamla yanında belirdi.
"Ben gidiyorum canım, sen buralarda takıl istersen, eve de gidebilirsin." Deyip geçiştirircesine yanağından bir makas aldı ve yanıtını dahi beklemeden pavyondan çıktı.
Tek başına kalmak istemedi, bazen koca koca adamlar ona bakıyor, sanki ayıplıyordu. Burada bu çocuğun ne işi var der gibilerdi. O da bilmiyordu ki.Mekanın kapanmasına yakın eve gitmek istedi, dışarı çıktığı gibi oradaki üç beş kişi çekti dikkatini. Ellerinde bir tütün vardı, aslında sigara gibiydi ama bir o kadar da değildi sanki. Çünkü garip davranıyorlardı, alnına yapışan sarı saçlarını geriye iterek kafasını biraz daha dışarıya uzattı. Onu görmelerini istemiyordu çünkü korkmuştu.
"Satışlar çok düştü birader, Yakup gibi yapmak gerek diyorum size."
"Saçmalama lan, fazla mı kaçtı içtiğin?"
"Sormayın, ben biraz ona katılır gibiyim."
"İyice delirmişsiniz oğlum siz."
"Biraz daha fazla mal alabilmek için anneannenin bileziklerini satmadın mı lan sen? Satışlar kesat diyorum size."
Yanından geçip giden adam yüzünden ayağı kaymıştı, tüm gözler ona döndü. Hepsi soluksuz onu izliyordu. Şarkı da susmuştu artık, yalnızca birkaç ayak sesini ve kendini duyabiliyordu."Gel lan gel, neyden korkuyorsun?" Dedi oldukça sıska genç, bir taraftan yırtık beresini güzeltirken. Onun aksine saçları olabildiğine karışık olan güldü ve arkadaşına baktı.
"Küçük daha." Sinirlenmişti Atlas, hızla yanlarına gitti. O korkmazdı, korkmaktan nefret ederdi. Ne cüretle korkak demişlerdi ona?
"Sensin korkak!" Diye çıkıştı. Bu çocukların tek ortak yanı hepsinin oldukça zayıf oluşuydu, içtiği tütünden bir fırt daha alıp kafasını geriye attı. Bu sefer diğeri girdi işe.
"Bu ne biliyor musun?" Diyerek elindekini gösterdi. Atlas merakla elindeki tütüne bakmaya başladı.
"Bilmiyorum."
"Bu çok değerli bir şey, hem kazanması hem harcaması çok değerli bir şey." Diğeri lafa girdi.
"Bu dünyayı seviyor musun çocuk?"
"Bilmem, hiç düşünmedim."
"Bu dünyanın sevilecek hiçbir tarafı yok."
Sabahtan beri dikkatle çocuğu süzen yeşil gözlü çocuk aniden kahkaha attı. Sanki göz altları gözleriyle uyum içindeydi.
"Lan, senin anan bu pavyonda çalışmıyor mu? Süslü Fahriye."
"Senin de kimsen yokmuş demek çocuk.."
Sinirlendi annesine söylenenler hakkında, bir tekme savurdu uzun bedene.
"Düzgün konuş!"
"Niye alınıyorsun oğlum? Gerçekler bunlar. Şimdi anladın mı dünya neden adil değil."
"Ne istiyorsunuz benden?" Diye sordu dayanamayarak. Sabahtan beri oldukça sinirlenmişti, ne diye böyle konuşup duruyorlardı.
"Sakin ol sakin, bir şey istediğimiz yok. Biz sadece abilerin olarak sana gerçekleri anlatıyoruz."
Diğeri kesik eldivenli parmaklarıyla elindeki tütünü ona uzattı.
"Al bakalım, deneyebilirsin. Dünyadan uzaklaşmak için bir şans sana."
Meraklı bakışlarıyla bir süre inceledi, sanki beklediği her saniye karşısındakini çıldırtıyordu. Sanki bir hazineyi hiçe sayıyordu şu anda. Çünkü bu her saniye azalıyordu.
"Hadi, güven bana iyi hissedeceksin." Gözlerini kırpıştırdı, mavi gözleri her yeri dikkatle inceliyordu. Daha fazla ısrarlı bakışlara dayanamadı ve kabul ederek aldı elinden. Yeşil gözlü ona nasıl yapacağını gösterdi. İçine çektiği duman anında kanına işliyordu sanki, kendini öyle garip hissetmeye başladı ki her yerin döndüğünü hissetti.
O gün içine çektiği o dumanın zehirli olduğunu bilmiyordu.
O gün içine çektiği o dumanı solumayı bırakmak için ileride ne savaşlar vereceğini de bilmiyordu.
O gün dünyadan uzaklaşmanın verdiği zevki tekrar tatmak isteyeceğini ise; biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUZGUNLAR
Ficção AdolescenteNeva travmaları peşini bırakamamış 25 yaşında, genç bir kızdır. Yetimhaneden kaçarak girdiği çete geldiği yaşa dek ona üç kardeş kazandırmıştır. Korkusuzluğu ve gözü kara olmalarıyla tanınan "Kuzgunlar" yeraltı dünyasında gitgide tanınmış, bir sürü...