Bana "seni seçiyorum" demişti.
Kalbim korkuyla atmıştı.
Dudağı hafifçe yukarıya kıvrılmıştı, elindeki silah yavaş yavaş yukarı çıkıyordu.
Silah şakağıma baskı yaptığında gözümden bir damla yaş süzülmüştü.
"Kalk ayağa!" demişti ürkütücü sesiyle.
Kalkmayı geçtim ayaklarımı hareket ettiremiyordum.
Sadece yüzüne bakmakla yetiniyorum.Silah şakağıma daha fazla baskı yaptığında gözlerimi kapattım.
Göz yaşlarım hızla akıp giderken kolumdan zorla kaldırıldığımı farkettim.
Beni sürükleyerek 4 5 adım ileri çıktı.
İnsanlar beni görünce daha çok korkmaya başlamıştı fakat kimse birşey demiyor, birşey yapmıyordu.
Şakağımdaki silahı düşündükçe düşecek gibi olurken kolumdan tutup düşmemi engelliyordu.
Bir süre öyle durduktan sonra polis sesleri duymamla gözlerimi aralamıştım.
İçimde azıcık da olsa rahatlama hissi hissetmiştim.
Bize doğru gelen adam şakağımda duran silahın sahibine dönüp kulağına birşey fısıldamıştı.
Yakınında olsam bile duyamamıştım.
"Tamam, kontrol panelinden iletişime geçin" keskin sesini duyduğumda kafamı hafifçe yana çevirdim.
Ne yapmaya çalışıyorlardı, etrafı polis sarmış olmalıydı, çıkmaları imkansızdı.
Derin bir nefes alarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım.
Yapıcak hiç birşeyim olmadığından yerde duran insanlara bir kez daha göz gezdirdim.
Bir süre sonra aynı adam tekrar geldiğinde elinde bir mekanizma olduğunu farkettim.
Mekanizmanın üstünde eski telefonlardan vardı.
Adam telefonu uzatıp almasını bekledi.
Kafamın yanındaki silahın sahibi olan adam telefonu aldı ve kulağına dayadı.
"Sesim geliyor mu?!" Diyordu karşıdan bir ses, erkek sesiydi ve sesinde tedirginlik barındırıyordu.
Yanımdaki adam "Evet, geliyor." dedi, hafifçe sırttı ve devam etti.
"Şimdi beni iyi dinleyin, şuan kafasına silah dayanmış bir rehine var" dedi ve gözleri bana döndü.Gözleri bir süre beni inceledikten sonra bana bakarak konuşmaya devam etti.
"Hemde korkudan titreyen bir rehine" dedi.
O söyleyene kadar titrediğimi farketmemiştim.
"Eğer bir hamle yapıcak olursanız maalesef rehinemize veda etmek zorunda kalıcaz, bunu kimse istemez değil mi?" dedi ve dudağı hafifce yukarı kıvrıldı.
Son söylediği cümle kalbimi sıkıştırıken hiç birşey yapamıyordum, sadece kafamdaki silahla yanında durmuş ona bakıyordum.
Telefonun karşısındaki adam "Kaçıcak yeriniz yok, etrafınız sarıldı, kızı vursanız bile çıkamazsınız!" dedi korku dolu bir sesle.
Yanımdaki adam küçük bir kahkaha atıp "ah, işte bu yüzden yanımda ya bu kız" dedi ve birden ciddileşip "eğer burdan çıkmamıza izin vermezseniz önce bu kız'ı sonra burdaki diğer masum insanları katledeceğim."
Uzun bir süre karşıdan ses gelmemişti, ben ise nefes almakta zorlanıyordum ve kalbim deli gibi atıyordu.
Yine düşecek gibi olduğumda kolumdan tutulup geri çekilmiştim ve hafifçe arkamdaki adamın vücuduna çarpmıştım.
Ondan destek almam için böyle birşey yapmış olmalıydı.
"Tamam, arka kapıyı açık bırakıcağız. Sizde kız'ı ve diğer insanları bırakıcaksınız" telefondan duyduğum sesle rahatlamıştım.
"İşte böyle, arka kapıda kimseyi istemiyorum" dedi ve zafer gülümsemesini yaptı.
Kurtulmasına sevinemem lazımdı ama işin içinde kendi canım ve diğer insanların canı vardı.
Yanımdaki adam sert bir şekilde telefonu yere attığında sıçramıştım, ses awm'de yankı yapmıştı.
Ayağıyla telefonun üstüne basıp parçalarına ayırdıktan sonra cebinden kendi telefonu olduğunu düşündüğüm telefonu çıkardı ve birkaç tuşa basıp kulağına götürdü.
"Toparlanın, arka kapıdan çıkacağız" dedi ve telefonu kapattı.
Telefonu cebine koyup gözleri bana döndü.
Beni ileriye doğru itirerek "yürü!" dedi.
Afallamıştım, ne yapacağımı şaşırmıştım.
Benide bırakacağını söylememiş miydi?
Zorla beni yürüterek ilerliyordu, ben ise direnmeye çalışıyordum ama boşunaydı.
Benden daha güçlüydü.
Önümüzdeki kapıya yaklaştığında kapıyı açıp "geç!" dedi.
Ben ise donakalmıştım hareket edemiyordum.
Az önce şakağımda olan silahı tekrar şakağıma dayadığında buz kestim.
Zorla ayaklarımı oynatarak kapıdan geçip merdivenlerden inmeye başladım.
Arkamdan geldiğine emindim fakat ben inemiyordum.
Bacaklarım öyle bir titriyordu ki hissetmiyordum.
Arkadan bir iç çekme hissettiğimde gözlerimi kapattım.
"Gözlerini aç ve ayaklarına bak yoksa düşeceksin, birde seninle uğraşmak istemiyorum." dediğinde gözlerimi hafifçe araladım.
Dediği gibi ayaklarıma bakarak merdivenlerden iniyordum, daha kolay inmemi sağlamıştı.
Merdivenlerden indikten sonra bir kapı daha karşılamıştı bizi.
Yanımdaki adam iterek kapıyı açtı ve geçmemi bekledi.
Zorla olsada kapıdan geçip dışarıya çıkabilmiştim.
Temiz havayı cidden özlemiştim.
Bir adım daha attığımda silahı tekrar kafamda hissetmiştim.
Zorlukla yutkundum.
Bileğimden tutup ilerlemeye başlamıştı.
Biraz gittikten sonra bizi Bugatti araba markası karşılamıştı.
Gözlerim irice açılmıştı. Bugatti miydi o?!
Bugün yaşadığım en tuhaf en aksiyonlu gündü.
Hayal edemeyeceğim kadar güzeldi bu araba.
Simsiyah rengi parlıyordu, Göz kamaştırıcıydı.
Arabaya doğru ilerleyip cebinden araba anahtarı çıkarıp bir tuşa basmıştı.
Arabanın farları yanıp söndüğünde gözlerime inanamamıştım.
Arabaya iyice yaklaşıp kapısına dokunduğunda kapı yavaşca yukarı kalkmıştı.
"Bin"
Gözlerimi ona çevirdiğimde dalga mı geçtiğini bakmak istedim ama o gayet ciddi duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
REHİNE
Teen FictionMira, yıllar önce ailesini depremde kaybetmiş bir kızdı. Yetimhane'de kalan Mira arkadaşının isteği ile arkadaşının elbisesini almak için bilmediği, değeri yüksek olan bir awm'ye gider. Fakat işler istediği gibi gitmez ve awm bir hırsız tarafından...