yazım yanlışlarına dikkat edemedim, yanlışım varsa affola.keyifli okumalar.
🎭
"Yani sen benim babamın amcası mısın?"
Safça sorularını karşısındaki adama yönelten küçük çocuğa döndü masadaki boş bakışlarım. Aramızda her şeyden habersiz tek kişi olduğundan dolayı anlamakta zorlanıyordu ve en az bizim kadar kafası karışmıştı.
"Jeongin amca da babamın avukatı, sen de dedemin avukatıymışsın."
"Öyle de denebilir." diye cevap verdi Taejun. Gözlerimi Minjun'dan çekip Jisung'ın yanında oturan adama çevirdim. Kendisinin ne niyetle en yakınlarımdan birinin yanında oturduğunu bilmiyordum. Alenen bir şeyler söylenmek istendiğini anlayabiliyordum ama neden olduğunu çözemiyordum.
"Daha önce seninle neden karşılaşmadık ki?" diye sordu masumca Minjun.
"Deden uzaklara gidince,"
"Ölünce." diyerek yanlışı düzeltti Minho. "Minjun kandırılacak yaşı geçeli çok oluyor." dedi. İçimdeki huzursuz duyguları bastırmak istedim. Taejun haklıydı, dedesi uzaklara gitmişti.
"Evet, ben büyüdüm ki. Dedemin öldüğünü biliyorum." Dondurmasını yerken yerinde kıpırdanarak konuşuyordu. Elim sırtına gitti. Sanki desteğe ihtiyacı varmış gibi sarılmak istedim.
"Pek de akıllı." dedi Taejun arkasına yaslanırken. "Konuşmayı seviyor senin gibi." dedi yanındaki Jisung'a. Bunu yapma sebebini biliyordum. Jisung'ı yeterince tanıdığını söylemeye çalışıyordu. Jisung, Taejun'a gülümsediğinde gözlerim karşılarında oturan Jeongin'e değdi. Onları izliyordu ve bu durumdan oldukça rahatsızdı.
"Siz nereden tanışıyorsunuz peki?" dedim gülümseyerek. Öylesine sohbet ediyormuşum izlenimi vermeye çalışıyordum.
"Tesadüfen tanıştık." dedi Jisung.
"Tesadüfen?" dedim Taejun'a.
Yüzündeki gizlenmiş alayı hissedebiliyordum.
"Bana yardım etti, ondan sonra birlikte yemek yedik ve böylece buradayız." dedi. Jisung da rahatsızdı. Taejun hangi sıfatla yanındaydı bilmiyordum ama Jeongin'in karşısında, onun bakışları altında ezildiğini biliyordum. Jeongin'e hala aşıktı. Anladığımı belli eden birkaç mırıltıdan sonra Minjun'un diğer yanında oturan Minho'ya döndüm. Gözleri Taejun'un üstündeydi. Bir şeyleri çözmeye çalışıyor gibiydi ya da ondan hoşlanmıyordu. Üstündeki bakışlarımı hissetmiş olacak ki gözleri bana çevrildi. Düz ifadesi bana bakınca değişti. Tebessüm ettiğinde bende karşılık verdim. Sanırım babasını durup dururken hatırlamak ona iyi gelmemişti.
"Hyunjin, dondurman eriyor!" Minjun'un sesi ile gözlerimiz ayrıldı. Gözlerimi masaya çevirdiğimde dondurmamın erimeye başladığını görmüştüm. Yemek için hevesim kalmasa da Minjun için bir kaşık aldım. Erimiş dondurmanın tadı ağzımda yayıldı. Minjun'a döndüm ve tebessüm ettim.
"Beğendin mi?" diye sorduğumda başını salladı. "Çok güzel Hyunjin! Artık benimle birlikte de gel buraya."
"Geliriz."
"Hyunjin hyung, biraz konuşalım." Sandalyeden aceleyle kalkan Jisung'ı bir süre gözlerimle izlesem de ona bir açıklama borçlu olduğumu bildiğimden ayaklandım. Birlikte dondurmacının önüne çıktık.
"Bu insanlar kim?"
Ne cevap vereceğimi bilemeden bir süre sustum. Tam olarak kimlerdi? Minho benim neyimdi? Minjun neyimdi? Hangi kalıba sığdırmam lazımdı onu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
özgür ruhlar, hyunho
Fanfictionkelepçelenmiş eller, tutsak ruhlar dört duvar arasında özgürlüğü kollar. |161222