Waltz No.2 - Dmitri Shostakovich, André Rieu
"Dünyanın en zor hissi, kendini ait hissetmediğin bir yerde bulunma zorunluluğudur."
Dostoyevski
"Alacayı aydınlatan ay sensin. Bencil olan da sensin. Aşkın. Hırsların. İnadın. Sen. Herkesi küle çevirirsin kendini ise sadece yakarsın. Ama yanmazsın. Küllerinden doğamazsın. Yaşam sensin ama ölüm kokuyorsun, Mâhperi..."
Bir şeyler olmasa da kesinlikle bir şeyler oluyordu. Dağınık hissediyordum, son zamanlarda. Bulanık. Karman çorman. Ama cevaplarını bilemeyecek kadar düşünmemiştim bile üzerinde.
Gözlerimi zorlukla tablodan çekerek kalabalığa doğru baktım. Boran el sıkıştıktan sonra bir işi olduğunu söyleyip ortadan kaybolmuştu. Kalabalıkta ki insanların, her biri ihtiraslarının peşinden giden tutkuyla yaşayan, dış dünyaya kapalı insanlardı. Herşeye sahiplerdi. Hiçbir şeyleri yoktu. Ve ben, bu salona ait değildim. Ben bu hayata ait değildim.
Tablonun önünde durduğumda yüzüne odaklandım. Zümrüt yeşili gözleri, gece karası saçları, parmak uçlarımın saçlarıma dolanmasına neden olmuştu. Geçmiş bir zamanda yaşasaydım, resmedildiğimi sanabilirdim. Kendi kendime gülümseyerek boynunda ki inci kolyeye odaklandım.
Açıkta kalan gerdanını süsleyen parlak inci kolyenin tam ortasında diğerlerinden daha büyük altın işlemeli bir çerçevenin içinde daha büyük bir inci vardı. "Ben buradayım. Güç bende." Diye bağırıyordu adeta.
"Ya bazen acaba benim arkadaşım gerçekten çok mu işsiz diye sorguluyorum biliyor musun ? Hani bir saat neden bir insan tabloya bakar ? Tablo işte duvara badana yapsam yine aynısı olur ne var yani ?" Dudaklarımı birbirine bastırarak arkama döndüm. Elizya yüzünü buruşturmuş, bana bakıyordu.
Dudaklarımı birbirine daha çok bastırarak gözlerimi irileştirdim. "Bende bazen gerçekten bir psikolog arkadaşa mı sahibim diye sorguluyorum biliyor musun ?" Dudaklarını büzdü.
"Hmm çok sorguluyorsun sen. Evet gayet psikolog arkadaşın, kapı gibi ! Kapı !"
"Hâşa kapı gibi olduğunu biliyoruz zaten sürekli gıcırdadığın için..." Koluma çimdikleyerek beni merdivenlere doğru sürükledi. Arkama dönüp tabloya son bir bakış attım. Garip bir his oluşmuştu içimde. Tanıdık. Gözlerimi kısarak tabloda ki kadının boynunda ki mücevhere bakmıştım. Kendime benzetişim beni ona çekiyordu sanırım. Ardından Elizya'yı takip ettim.
Merdivenlerden hızlıca iniyorduk. Elizya sabırsız davranıp bazı basamakları ikişer ikişer iniyordu. Hemde ayağında ki o incecik topuklu ayakkabılarla... Bu macerası son üç basamağa kadar sürmüştü tabii. Ayağı takılmış öne doğru yalpalayarak düşmüştü. Bileğinden tutmaya çalışsam da elinde kokteyli ile yürüyen bir adama çarpmıştı. Gözlerim korkuyla açılmış ve şok olmuş bir şekilde Elizya'ya bakıyordum. Kesinlikle adamı, çiğ çiğ doğrayacaktı...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
FERNWEH
Ficção Geral❝Alacayı aydınlatan ay sensin. Bencil olan da sensin. Aşkın. Hırsların. İnadın. Sen. Herkesi küle çevirirsin kendini ise yakarsın. Ama yanmazsın. Küllerinden doğamazsın. Yaşam sensin ama ölüm kokuyorsun, Mâhperi...❞