4.BÖLÜM

55K 1.4K 122
                                    

Hare'nin babasının vurulmasının üzerinden yaklaşık bir ay geçmişti. Bu sürede Hare evliliğe karşı çıkmıştı. Buna karşılık babası her reddettiğinde Hare'yi vurmuştu. Hare'nin narin vücudunun her yeri morluklar ve çürüklerle doluydu. Kemerin tokasının bıraktığı acı izleri hala vücunda taşıyordu. Yaraları yüzünden kendi düğün alışverişine gidememiş sadece bir kere giderek gelinliğini seçmişti. Belki birçok kızın heyecandan ağlayarak seçtiği gelinliğini Hare, üzüntüden ağlayarak seçmişti. Vücuduna inen her darbe gururunu yerle yeksan ederken içi burkuluyordu. Bunu yapanın babası olmasi ise Hare'yi daha da üzüyordu. Bu kadar direnmenin sonucunda Hare bugün evleniyordu. İçinde fırtınalar kopuyor yüreği yangınlar içerisindeydi. Korkuyordu. Hatta o kadar korkuyordu ki ruhu titriyordu. Bedeni dimdik ifadesiz bir şekilde dururken göz bebekleri titreşiyordu resmen. Ama kimse bunu fark edemeyecek kadar kördü. Asıl acı yanı ise korkusunun sebebi olan adamla evleniyor oluşuydu. Bu bir aylık süreçte Halil uyanmış olsa da beklenildiği gibi yürüyemiyordu. Ve doktorların genel kanısı bir daha yürüyemeyeceği kanısındaydı. Bu durum Hare'nin hem üzülmesine hem de korkmasına sebebiyet veriyordu. Savaş'ın öfkesinin yarattığı ateşin onu yakmasından korkuyordu.

Savaş ise düğün gününe kadar durmamıştı. Halil'i gerek yurtdışına gerek de başka şehirlere götürmüştü. Maddi durumlarının iyi olmasıyla beraber birçok kapı önlerinde acılıyordu. Ama o kapıların ardında çözüm yoktu sadece umutsuzluk vardı. Savaş kardeşinin gözünün önünde erimesine katlanamıyordu. Halil içine kapanmışken Savaş'ın ailesinin hiçbir şey umrunda değildi. Dolayısıyla Savaş maddi ve manevi tüm zorlukları tek başına yükleniyordu. Tüm bu olaylar silesinde tek başına kalmıştı. Kardeşi Berfin başta olmak üzere herkesten nefret ediyor ve suçlu buluyordu. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de evleniyordu. 28 yaşındaydı şu zamana kadar sürekli çalışmış zenginliklerini daha da katlamıştı Savaş. Bu süreçte hiç evlenmeyi , aşkı, sevgiyi düşünmemişti. Belki bir kız çocuğu evlatlık alabilirdi ama o kadar. Şimdi tanımadığı hatta düşmanı sayılabilecek biriyle evleniyordu. Kendi içinde sakinleşmeye çalışsa da kızın babasına benzeyen mavi gözleri pek yardımcı olmuyordu. Kızın gözlerine her baktığında midesi derinden kasılıyordu.

İki genç düğün salonun kendilerine verdiği odalarda düşünce havuzlarında çırpınırken  hazırlanıyorlardı. Birinin yüreğini saran hüzün diğerinin benliğini saran öfke ruhlarının çıplaklığını örtüyordu. Birbirlerini göremiyorlardı. İkisinin de birbirinden farksız olduklarının farkında değilllerdi.

Zamanı geldiğinde Savaş genç kızı almaya geldi. İstemeye istemeye Hare'nin yüzüne bakmadan koluna girdi. Belki o an gözlerine baksaydı Hare'nin kendi maviliğinde boğulduğunu fark edebilirdi. Aynı şekilde Hare de genç adamın gözlerine baksaydı yalnızlığını fark edip ona yoldaş olabilirdi. Ama ikisi de bakmamıştı. İki genç de gece boyunca ant içmişler gibi birbirlerinin gözlerine bakmamışlardı. Her şey bitmiş Hare Özer Ailesi'nin evine gelin giderken bile bir kez olsun bakmamışlardı.

Şimdi ise Hare görkemli konağa giriyordu. Ama kendini o kadar kötü hissediyordu ki tüm kanı çekilmişti. Beyaz olan teni daha beyazlaşmış parmak uçları morarmıştı. Ölü bir gelini andırıyordu. Beyaz gelinliği ise kefeniydi. Üstündeki kara toprak ise ne olur belirsizdi. Belki Savaş belki bu ev...

Odaya girdiklerinde Hare ölü gibi duran bedeni artık bir ruhu andırıyordu. Sanırım kara toprağı da bu oda oluyordu. Derin bir nefes alıp etrafına bakındı geniş çift kişilik yatak, iki tarafında komidinler ve makyaj masası bulunuyordu. Oda içinde üç ayrı kapı daha bulunuyordu. Daha fazla etrafa bakınmadan nerede yatacağını düşündü Hare? Aynı odada kalmaya katlanamadığı adamla bir de aynı yatakta yatamazdı. Bu yüzden cesaretini toplayıp ceketini indiren adama seslendi.

"Savaş... Ben nerede yatacağım?" dedi utangaç sesiyle.

Savaş gelen kısık sesle Hare'ye döndü. Tüm gece uydukları anlaşmayı bozarak genç kızın gözlerine baktı. Yine midesi kasılırken sinirle soluklandı. Bir de nerede yatacağını mı soruyordu yüzsüz gibi ? İsterse gidip balkonda bile yatabilirdi ilgilenmiyordu nerede yatacağıyla. Savaş belki gözlerine bakmamış olsaydı Hare için daha merhametli bir çözüm bulabilirdi ama o mavi gözlerine bakmasıyla sinirleri hopluyordu.

"Yatakta yatma da nerede yatarsan yat. Seninle aynı odada kalmaya bile katlanamıyorum." dedi tükürür gibi.

Hare işittiği sözlerle yerinde dondu. Bir soru bir cevapla evliliğinin fragmanını izlemiş gibiydi. Zaten Savaş söylemese bile yatakta yatmazdı bu kadar kırıcı olmasına gerek yoktu diye geçirdi içinden Hare.

"Tamam." dedi tüm ifadesizliğiyle. Sessizce makyaj masanın önündeki tekli koltuğa oturdu. Banyo yapması gerekiyordu ama Savaş yokken bunu yapmayı istiyordu. Bu yüzden bunu yarına ya da Savaş yattıktan sonraya erteledi.

Savaş banyoya girerken Hare de zaman kaybetmeden giyinme odası diye tahmin ettiği yere girdi. Yerleştirilmiş kıyafetlerinin arasında düz bir eşofman takımını seçip gelinliğinin arkasına uzanmaya çalıştı. Annesi iplikleri birkaç sefer düğümlemişti bu yüzden açamıyordu. Vücundaki yaralar da yardımcı olmuyordu.

Savaş yorgun olduğu için banyosunu kısa tutmuştu. Beline siyah havlusunu sarıp giyinme odasına adımladı. Sessizce hareket ederken kapısı açık olan giyinme odasına bakındı. Hare eliyle belindeki sıkı düğümleri çözmeye çalışıyordu. Nedensizce kapıda biraz durup onu incelemeye başladı. Uzun siyah saçlarına tezat olan bembeyaz tenini dolgun kırmızı dudakları süslüyordu. Küçük kalkık burnu ve mavi gözleri ona soğuk bir hava katarken yüzünün kibirli durmasına sebebiyet veriyordu. Savaş genç kızın çaresiz sesli soluğuyla kendine gelip hareketlendi. Ona bakmadan odaya girip kendi kıyafetlerinin olduğu kısma gitti.

Hare odaya giren Savaş'la huzursuzlanmıştı. Gelinliğin düğümünü çözmeye o kadar odaklanmıştı ki sesleri duymamıştı. Savaş çıkmışken o da banyoya gitse iyi olacaktı ama bir türlü düğümü açamıyordu. Kaderlerinin birbirlerine dolanması gibi dolanmıştı resmen. Hare her ne kadar istemese de Savaş'tan yardım istemekten başka şansı yoktu. Derin bir nefes yüzünü ona arkası dönük Savaş'a döndü.

"Savaş gelinliğin düğümünü açabilir misin? " dedi az önce düğümlerle açmakla uğraşırken sıklaşan nefesiyle.

Savaş duyduğu kibar sesle arkasını dönmeden genç kıza baktı. Bıkkın duruyordu. Gerçekten açamamış olmalıydı. Savaş her ne kadar açmayı istemese de hareket ettiğinde gelinliğin çıkardığı seslerden rahatsız olduğu için kabul etti başını sallayarak. Genç kızın sesizlikle arkasını dönmesiyle belinde olan düğümlere uzandı. Gerçekten de  fazlasıyla sıkmışlardı ve Savaş da açamıyordu. Hare'nin boyunun Savaş'tan daha kısa olması işleri daha da zorlaştırırken düğümü tutup biraz yukarı çekti Savaş. Genç kızın da parmak uçlarına yükselmesi işleri kolaylastırmıştı. Sonunda açılan düğümlerle gelinlik bollaşmıştı. Hare hızla gelinliği tutup kıyafetlerini alıp odadan çıktı. Çıkmadan da teşekkür etmeyi ihmal etmedi.

Her ne kadar Hare hızlı davranmış olsa da Savaş Hare'nin sırtındaki yara izlerinin bir kısmını görmüştü. Bu kaşlarını çatmasına sebep olurken başını iki yana sallayıp banane diye geçirdi içinden. Kıyafetlerini giyinip saçalarını bile kurutmadan yatağına geçti. Ve günün yorgunluğuyla uykuya daldı.

Hare ise banyo kapısını kilitleyip kısa bir duş alıp üzerini giyindi. Gelinliğini eline dolayıp banyodan çıktı. Uyuyan Savaş'ı fark edip adımlarını daha sessizleştirdi. Tekrar giyinme odasına girip gelinliğini bavuluna tıktı. Hare bavulunda gördüğü kitaplarla bir tanesini aldı. Her ne kadar yorgun olsa da bu gece uyuyamayacaktı belliki. En azından kitap okuyarak değerlendirebilirdi. Pencereden ay ışığını alan tek kişilik koltuğa oturarak kitabını okumaya başladı. Ne kadar okuduğunu bilmiyordu ama başı geriye elindeki kitap göğsüne düşerken uykuya daldı.

BerdelHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin