Bölüm1:Yeniden

182 22 130
                                    

Romanımıza geçmeden önce alta çok küçük bir şey yazdım. Rica etsem onu okur musun? Senin için yazdım. Çünkü hikayenin gidişatı için önemli.

(Öncelikle dünyama hoşgeldin. Umarım içeride iyi vakit geçiririz. Şimdi bir kaç şey söylemek istiyorum. Şuan şu bölüm sana çok absürt ve klişe gelebilir. Ancak hikayenin ilerleyen bölümlerinde kitabı çok beğenebileceğine dair sana yeminler edebilirim. Çünkü biliyorum ki 'aynı yerden yara almış insanlar birbirlerini yaralarından tanır.' Şuan burda olduğuna göre biz aynı yerlerden yara aldık ve inan ki yazdığım her cümleyi kalbimden koparıyorum. Bunu ilerleyen bölümlerde göreceksin.

Bu bölümü değiştirmememin nedenini anlatayım. Ben bu kitabı yazmaya iki yıl önce başladım ve sonra yayından kaldırdım. O an acemilik dönemimdi -hâlâ da süper olduğumu iddia etmiyorum ama en azından geliştiğimi söyleyebilirim- ve karakterlerim böyle, bu şekilde tanışmıştı. Tekrar yazmaya başlayınca da bunu bozmak istemedim.

Ama söz veriyorum ilerleyen bölümlere bayılacaksın. Sonuçta bâzı klişeler güzel olduğu gibi farklılıkları da birlikte getirir. Şimdilik sizi hikayemizden alıkoymayalım. Daha sonra görüşürüz. Keyifli okumalar. :))

***

Şarkılar:

Teoman:Kupa kızı ve sinek valesi
Mavi:Aşkım
Konuya Fransız×Contra:Buz sarkıtı

🎶

Eğer konu sevgiyse insanlar dersi dinlemez.

...

Çünkü insan yüreğine binlerce tokmak çakıyor. Tak, tak, tak.

O kalbi çıkar ve yak.

İlahi bakış

Ezgi şuan en zor anlardan birindeydi. Tabii ki daha zor anları da olmuştu ama o yaralar kabuk bağlayınca acısı da hafiflemiş, durulmuştu. Oysa şimdi durum çok başkaydı. Hayatta en değer verdiği kişiyi kaybetmenin korkusunu yaşıyordu. Acıyor, hem de çok acıyordu.

Babası olmadan ne yapacak, nasıl yaşayacaktı? Üstelik annesinin acısı henüz tazeyken. Acımamalıydı kalbi. Bu kadar çok acımamalıydı. Denizin tuzlu meltemi bile onun nefes almasını sağlamıyordu. Üstelik denize bakınca babasının gözlerini görüyordu. Küçükken babasının gözlerine bakınca hiç göremediği denizi gördüğü gibi...

Ezgi

Babamın kanser hastalığına yakalandığını öğrendiğimden beri hiç iyi değildim. Gözyaşlarım kurumuştu. Pınarlarımda su kalmamıştı. Babamın gözleri gibi olan masmavi deniz siyaha boyanmıştı. Bu gece deniz bile çürüyordu. Nasıl yaşanırdı ki nefes almadan, sadece siyahı görerek? Ağlanır değil mi? En çok da bu âna ağlanır.

Sokak lambaları gözlerimi delercesine parlıyordu. Zaman kavramını yitirecek kadar, gecenin bir kör vakti bu bankta oturuyordum. Benim için sancılı bir dönem başlamıştı. Ağlıyordum ve etrafımdaki insanlar bana değişik bir biçimde bakıyordu. Hayır dedim kendi kendime. Hayır, hayır, hayır... Ağlamamalıyım, ağlamayacağım. Ağlarsam nasıl ve kim toparlayacak ki bu yaşananları? Yine güçlü olmak zorundaydım. Ve şimdi babamın yanına gitmem gerekiyordu. Bir kaç dakika daha kendime gelmeyi bekledikten sonra başım döne döne banktan kalktım. Sarsak adımlarla insanların yanından geçiyordum ve bana istemediğim bir şekilde tuhaf bakıyorlardı. Beni tanıyanlar yanıma gelmekten çekiniyorlardı, hissediyorum. Az önce gayet sıcak olan hava bir anda esmeye başladı. Üzerimdeki hırkaya daha bir sıkı sarıldım. Babama sarılır gibi, annemin sıcaklığını hisseder gibi, olmayan kardeşimi kucaklar gibi hırkama tutundum. Gözlerim gözyaşlarından ve esen rüzgârdan buğulanmıştı. Bu yüzden sık sık gözlerimi silmek zorunda kalıyordum.
Korku bu derece ağır gelmemişti. Korkuyordum. Müzisyen Ezgi hiçbir şeyden korkmazdı. Korkularının üzerine gider onları kolaylıkla kırardı. Ancak Yalnız Ezgi şuan herşeyden korkar hâle gelmişti.

BU DÜNYADAN DEĞİL (İki Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin