Kırılan kalpler, beklentiler, gerçekleşemeyecek hayaller ve yarım kalan aşklar.
Eğer yarım kalan aşkın ne demek olduğunu bilmiyorsanız bu finalle birlikte öğrenmiş olacaksınız.
İyi okumalar dilerim.
_________________________________________"Hangi rüzgar seni buraya attı Park?"
Rüzgar değil, fırtınaydı.
Fazla büyük bir fırtına.
Roseanne masanın önüne iliştirilmiş olan koltuklardan birine kuruldu. Jennie de karşısına oturduğunda konuşmaya başladı."Benim olanı almaya geldim."
Adam rahatça arkasına yaslandı. "Sahip çıkamadığın bir şey hiçbir zaman senin olmamıştır Park."
Roseanne masaya doğru yaklaştı ve adamın gözlerinin içine bakarak konuştu. "Çaldığın bir şeye benim deme hakkın yok."
"Yıllar senden hiçbir şey almamış. Hala boyundan büyük işlere karışan, şımarık Roseanne Park."
"Laflarına dikkat et."
Bu sefer söze atılan Jennie oldu. Arkadaşını aşağılamasına izin vermezdi. Zaten bu kanı bozuk adamı çocukluğundan beri sevmezdi. Babası onları hep yemeğe çağırırdı ve bu adamın bakışlarından bile tiksinirdi. Şeytana benzemiyordu, şeytanın ta kendisi gibiydi.
Adam paketinden bir sigara aldı ve yaktı. Tekrar arkasına yaslandı ve önünde oturan iki kadına baktı.
"Aradığın kişinin yerini biliyorum Park. Ona ulaşman çok kolay, tabii hızlı olursan."
"Bu ne demek?"
"Buradan çıktıktan sonra birisine "İtalya'nın en eski hastanesi nerede" diye sor. Eğer oraya 15 dakikada varırsan istediğini sana veririm. Ölü ya da diri."
Roseanne Jennie'ye baktı. Böyle bir hamle beklemiyorlardı. Bu kadar psikopatlaştığını düşünmemişlerdi. Her şeyden önce kendi oğluna bunu nasıl yapabilirdi?
İnsanlar çok kolay değişir. Bunun için küçücük bir olay yeterlidir.
Roseanne hızlıca ayağa kalktı. Kapıyı adamın yüzüne çarptılar ve çıktılar. İkiside merdivenlerden indi ve sokağa attılar kendilerini. İlk üç dakika birçok kişiye sordular fakat hepsi turist çıktı. En sonunda akıllarına dükkanlar geldi ve ilk gördükleri yere sordular. Şanslılardı ki dükkandaki kadın hastanenin yerini tarif etti. Birlikte iki cadde boyunca koştular ve tenha sokaklardan birine girdiler.
Karşılarında hastaneyi görünce hızlıca danışmaya sordu ve oda numarasını öğrendi. Koşarak yukarı çıktılar ve 106 numaralı odayı buldular. Roseanne direkt içeri girdiğinde gördüğü manzarayı tahmin etmiyordu.
Bileğinde sargi bezleri, kollarında çeşitli serumlar vardı. Saçları uzamış, alnını kapatıyordu. Ten rengi solmuştu.
Park Jimin hiçbir yaşam belirtisi göstermiyordu.
Kalbi bile zorlukla atıyordu.
Yıllardır komadaydı.Roseanne geri adımladı. Bu tanıdığı kişi değildi. Tanıdığı kişinin bu hale düşmemesi gerekirdi. Bu olmamalıydı.
"Yapmış olamaz, yapmış olamaz... "
Roseanne sayıklamaya başladı. Jennie kollarından tutmasa neredeyse düşecekti.
Hiçbir şey istememişti. Hayatı boyunca sadece onu istemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
- tulipanes amarillos
Fanfictionbir gökkuşağına göre fazla karanlık. - yarı texting - jirosè - 131122