- XVII -

25 3 5
                                    

Atlas'tan;

Gözlerimi araladım hafifçe. Ah, hâlâ uykum vardı. Birden burnum kaşındı ve hapşırdım. Sena'yı aradı gözlerim doğrulurken. Kitaplarıma bakıyordu. Bunu fark etmiş olmalı ki bana döndü ve gülümsedi.

"Günaydın hayatım." dedi, üzerinde benim tişörtüm vardı. "Gel buraya." dedim kollarımı açarken. Elindeki kitabı bırakıp yanıma geldi ve kollarımın arasına girdi.

Başımı boynuna bırakıp derin bir nefes aldım. "Gün asıl şimdi aydın oldu." dediğimde güldü. Sanki sıcaktı. Geri çekildim ve bir elimi yüzünde gezdirdim. Çok sıcaktı.

"Sena sen yanıyorsun." dedim gizleyemediğim telaşımla. Gülümsedi ve kollarını boynuma sardı. "İyileşmeyi istemiyorum, uzun süre hasta durmak istiyorum. Böylece hayalin gözlerimin önünden gitmemiş olur." dedi. Gerçek gelmiyordum ona, iyi değildi bu.

Yüzünü okşadım yavaşça. "Buradayım ben güzelim. Bak dokunuyorum sana, benimlesin, her şey gerçek." dedim yumuşak bir sesle.

Gözleri doldu, çenesi titredi. "Çok korkuyorum Atlas..." dedi titreyen sesiyle. "Korkma hayatım, ben buradayım. Hep seninle olacağım." dedim onu yerime yatırırken. Geri çekilmeme izin vermeden sarıldı bana.

"Bırakma beni, gitme Atlas. Lütfen gitme, ben sen olmadığında ne yapacağımı bilmiyorum. Gitme..." dediğinde yanağından öptüm. Hafif geri çekilip ona baktım. Kızarmış yanakları, aralık duran dudakları, dikkatle bana bakan mavileriyle ona bir kez daha aşık oldum.

"Dinlen hayatım, uyandığında yanında olacağım. Söz veriyorum. Denemeyi de siktir et bizimkiler getirir onu." dedim ve tekrar yanağından öpüp geri çekildim. Üzerime başka bir tişört geçirip Sena'ya baktım. Hayran hayran bana bakıyordu.

Gülerek göz kırptım ona. Gülümsedi bana karşılık olarak. Odamdan dışarı attığım ilk adımda ifadesizleştim. Aşağı indiğimde abilerimin üçü de oradaydı. Oturduğumda Atakan kucağıma yatıp bana baktı.

"Hayırdır? Endişeli duruyorsun. Yengemiz mi kötü?" diye sorduğunda kaşlarımı çattım. "Sen nereden biliyorsun bunu?" dediğimde sırıttı. "İkiniz de üzerinizi giymeden uyuyordunuz." dedi ve hızla kalkıp sinirle ona baktım.

Başı koltuğa düşerken güldü. "Sinirlenme hayatım Beyazıt seni kontrol etmeye gelmişti adam nereden bilsin sizin öyle olacağınızı?"

"Bir rahat bırakın amına koyayım. Ateş düşürücü ya da başka bir şey var mı?" diye sordum. Beyazıt okuduğu kitabı kapatıp başını kaldırarak sordu. "Ne yapacaksın ilacı?"

"Sena'nın ateşi var, onun için." dedim ona bakmadan. Aramız biraz bozuktu. "Hâlâ mı inat ediyorsunuz amına koyayım? Bitti gitti bırakın artık." dedi Atakan.

"Ben bir şey yapmadım. Kitaplarıma dokunmasaydı." dedim omuz silkerek. "Mal valla bu. Oğlum kitaba isteyerek dökmedim kahveyi." dediğinde "Kesin öyledir." dedim umursamaz bir şekilde. "Lan bana bak seni-"

"Tamam kesin. İşimiz var, gidiyoruz." dedi Rüzgâr sertçe. O hep en aklı başında olanımızdı. Ceketimi giyip peşlerinden çıktım.

"Kimi ortadan kaldırıyoruz?" diye sordu Atakan. Beyazıt cevap verdi sorusuna. "Bir çocuk ticaretçisini. 44 yaşında, uzun zamandır bu işi yapıyor. Genelde ilgilendiği 15-18 yaş arası genç erkekler oluyor." dedi.

Atakan omzuma vurup "Bu iş sende, ilgisini çek. Gerisi bizde." dedi. İtiraz edemezdim, yapmak zorundaydım. Rüzgâr "Bu herif nereye gider? Sürekli gittiği bir yer var mı?" diye sorduğunda Beyazıt karşılık verdi ona. "Bir yer var, sürekli oradan seçiyor. Beni takip edin." dedi.

"Ondan önce şunun üstünü başını düzeltelim. Adamın ilgisini çekmeli, bu kılıkta nasıl yapacak onu?" diye sordu Rüzgâr beni gösterip. Atakan kolunu omzuma atıp beni kendine çekerek yürümeye başladı.

"O bu haliyle bile mükemmel görünüyor. Çocuğu üzme." dedi. "Üzülmüyorum zaten." dedim ona. "Ben onu öyle bir hazırlayacağım ki bayılıp düşecek ona." dedi Beyazıt sırıtarak.

Allah'ım nasıl bir şeyin içine düşmüştüm ben?"

• • •

Beyazıt'ın bizi getirdiği mekan biraz lüks bir yerdi. Üzerimde siyah bir takım vardı ve yanımda da Beyazıt. "Onu bir odaya çek, gerisi bizde. Atakan halledecek. Sana güveniyoruz hadi, göreyim seni." dedi omzuma vurarak.

Dedikleri gibi adamın bakışları beni bulduğundan beri üzerimdeydi. Kalkıp bana doğru yaklaştığında Beyazıt arkamdan fısıldadı "Geliyor, göster bana Atlas'ımı, hadi oğlum." dedi ve kalabalığın arasına karıştı.

Sena ile uyuyor olmayı öyle çok istedim ki... Adam karşıma gelip yanımı göstererek "Oturabilir miyim genç adam?" diye sordu. Gülümsedim ve "Tabii, oturursanız çok sevinirim." dedim. O da oturup kolunu belime sardı.

"Kaç yaşındasın sen güzelim?" diye sorduğunda yüzüne çakmamak için zor durdum. "17 yaşındayım, henüz 18 olmadım." dedim ona bakarak. "Mükemmelsin yavrum. Biraz tatsam seni sorun olur mu?" diye sordu.

Başımı iki yana salladım ve boynumu öpmeye başladı. Midemin kalktığını hissettim. "Gelin isterseniz daha sakin bir yere geçelim." dedim ve kalkıp onunla yukarıdaki odalara yürüdüm. Odaya girer girmez dudaklarımı öpüp yeleğimi çıkardı ve gömleğimin düğmelerini çözüp üzerime eğildi.

Tam o sırada gözümün önünde başından bir kurşun geçti. Üzerime yığılırken titreyen ellerimle hızla onu diğer tarafa ittim. Aceleyle düğmelerimi ilikleyip odadan çıktım.

Atlas beni kollarının arasına aldı. "İşte benim oğlum. Mükemmeldin, biliyordum başaracağını." dediğinde hıçkırdım. Kollarının arasından çıkıp geri gittim.

"Dokunmayın bana. Kirlendim ben, dokunmayın." dedim hıçkırarak. "Hakettiğini buldu ama hayatım, verdik onun cezasını." dedi Rüzgâr. "Biraz zaman geçince hatırlamazsın." dedi Beyazıt.

Hiçbirine bir şey demedim ve önden hızlı hızlı yürüdüm. Kendimden nefret ediyordum. Ben, ben bunu kendime nasıl yapardım?.. Başım dönüyordu, nefeslerim daralıyordu.

• • •

Eve girer girmez üzerimdeki gömleği çıkarıp attım. Odama yavaşça girip elime geleni giydim. Ellerimin titremesi geçmezken Sena'nın sesini duydum.

"Atlas... Hayatım... Geldin mi?" diye sordu kesik kesik. O an gözyaşlarımı bırakıp sesli bir şekilde ağlamaya başladım. Bacaklarım tutmuyordu, yere çöktüm sertçe. Kalkıp yanıma geldiğinde hızla geri çekildim.

"Dokunma bana lütfen.." dedim hıçkırıklarımın arasından. "Kirlendim ben..." diye eklediğimde dediklerimi umursamadan beni kollarının arasına aldı. Karşı koyacak gücüm kalmamıştı. Öylece ağlıyordum kollarının arasında.

"Seni üzen kim varsa çok fena olacak onlara. Hem sen hala çok muhteşemsin. Sana hâlâ eriyorum ben." dediğinde başımı boynuna sakladım. Güçsüz kollarım ona sarıldı gevşekçe. "Engelleyemedim, özür dilerim.." dedim sessizce.

"Bir daha özür dilersen senin nefesini alırım." dedi ciddi sesiyle. Ardından yanan başını boynuma bıraktı. Özür dilerim hayatım, bu hasta hâlinle benimle ilgilendiğin için.

Onu kucağıma alıp eski yerine yatırdım. Yanına uzandığımda bir kolunu bana sarıp yavaşça başını göğsüme bıraktı. Hafif hafif sayıklıyordu.

"Neden çok muhteşem bir adamsın biliyor musun Atlasım? Çünkü dediğini yaptın, tam uyandığımda yanımdaydın. Kişiliğin sana daha çok aşık olmama neden oluyor sevgilim."

Devam Edecek...
————————————————————-
R. F.

𝙍𝙤𝙘𝙠 𝙉 𝙇𝙞𝙩𝙚𝙧𝙖𝙩𝙪𝙧𝙚 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin