- XXXVII -

4 2 18
                                    

Beyazıt'tan;

"Hazırlan bize gel olur mu? Diğerleriyle birlikte geçeriz." dedim yanağından öperek. "Tamam hayatım, görüşürüz." dedi o da yanağımdan öpmek için uzanırken. "Neden benden uzunsun ki sersem herif?" diye kızdığında küçük bir kahkaha attım.

"Çok sevimlisin sen." diyerek dudaklarına uzun bir öpücük bırakıp geri çekildim. "Şu an sözüm olmasa yorulana kadar seni öperdim." dedim üzgünce. Güldü ve "Geç kalacağız git hadi." dedi. Yanağından öpüp çıktım.

• • •

Atlas'tan;

Abilerimin yoğun isteği üzerine konser vermeye karar vermiştim. Bana iyi geleceğini söylüyorlardı. Bilmiyordum açıkçası. Ne hissedeceğimi bilmiyordum. Güçsüz gibiydi bedenim. Yorgun değildim ama sanki yaşama sevincim gitmişti. Endişelerim vardı. Ya kriz geçirirsem sahnedeyken? Ya sesim düzgün çıkmazsa?

Düşüncelerimi bölen bir kişinin sesi olmuştu. "Atlas?" dediğinde başımı kaldırıp baktım. Mert sinirle bakıyordu bana. "Seni adi, bunca zaman neredeydin!" diye bağırdı beni alıp sertçe duvara yaslarken. "Bizi hiç mi düşünmedin ha? Hadi onları geç ben senin dostun değil miyim? Neden hiçbir şey yapmadın? Neden bıraktın beni! Söylesene seni lanet herif! Sınava bile girmemişsin!" diye bağırdı.

"7 Mayıs'ta akşamüstü civarında yürüyordum. Birden biri arkamdan gelip beni bayılttı. Gözümü açtığımda eski, depo gibi bir yerde bağlanmış hâlde buldum kendimi."

"Ne anlatıyorsun sen?" diye sorduğunda sinirle susturdum onu ve devam ettim. "Sus ve dinle! Abimin öldürdüğü adamlardan birinin yakını ondan intikam almak için beni kaçırmıştı. Neredeyse her gün abimin nerede olduğunu soruyordu. Ben de asla söylemiyordum. Her gün bayılana kadar dövdüler beni. Bir ay kadar da becerdiler. Sonra o adam abimi sormayı bıraktı, benimle ilgilendi sadece. Ne ilgilenmek ama! Bağırdığımda ilaç vererek zorla zevk aldırıyordu bana. Ben bunları yaşarken sizi düşünerek aklımı kaybetmedim!" dedim sonlara doğru sesim yükselirken.

"Çok... Üzgünüm." dedi sessizce ve hızla bana sarıldı. Ben de ona sarıldım yavaşça. Ağlamamak için kendini sıkıyordu. "Bırak kendini." dediğim anda ağlamaya başladı. Ben de onunla ağladım. Bir yarım saat öylece ağladık. "Bizimkilerin yanına götüreyim seni, ister misin?" dediğinde başımı salladım. "Yanınıza geliyordum zaten." dedim.

"Senden sonra üçümüz de dağıldık. Her gün tartışıyorduk birbirimizle. Sınava ben girdim sadece. Diğerleri istemedi. Her şeyi bıraktılar. Ama o iki sersem hâlâ prova yaptığımız odaya geliyor. Gerçi o zaman da pek iyi şeyler olmuyor. Mustafa kendi gitarının tellerini koparmıştı en son. Seni görmek ikisine de iyi gelecektir." dediğinde adımlarımı hızlandırdım.

"Kendine gelmelerinin zamanı geldi. Bir an önce gidelim. Yeter bu kadar kendini bırakmak. Toparlanacağız." dediğimde Mert hayran hayran bana baktı. "Boşuna liderimiz demiyorum sana." dediğinde gülümsedim. Ancak hızla silindi gülümsemem.

Odanın önüne geldiğimizde derin bir nefes alıp içeri girdi Mert. Yerde yatan Kemal'in üzerinden geçerken sinirle "Yatma yol üzerinde. Ayrıca kalk." dedi. "Siktir git başımdan Mert." dedi Kemal de ona karşılık olarak. Mert pencerenin önünde içtiği sigarasını bırakıp sinirle ona dönerken elimi kaldırıp durdurdum onu.

"Kalksan iyi olur. Konserimiz var, iyi ara verdik. Şimdi toparlanma vakti. Yeterince bıraktınız kendinizi." dediğimde gözlerini açıp bana baktı. Ardından sandalyede gitarına sarılmış bir şekilde oturan Mustafa da bana baktı. "Ne diye geldin? Bizi nasıl mahvettiğini görmek mi istedin?" diye sordu Kemal kalkıp baştan aşağı beni süzerken.

"Bu hâlin ne oğlum?" dedi sonradan yüzümü ellerinin arasına alarak. Yaralarımın çoğu iyileşmişti ama izleri geçmemişti henüz. "Özür dilerim, özür dilerim. Bir anda görünce ne diyeceğimi bilemedim. Canını yakmak istemedim Atlas." dedi ağlamaya başlarken.

Mustafa'ya baktığımda Mert'in anlattıklarıyla gözlerinin dolduğunu gördüm. Kemal'e sarıldım yavaşça. "Artık buradayım, bitti. Geçti hepsi." dedim. "Ben biraz hava almaya çıkıyorum. Gelirim az sonra." dedi Kemal benden ayrılıp çıkarken.

O gider gitmez Mustafa sarıldı bana. "Mahvettiler beni." dedim daha fazla kendimi tutamayıp ağlamaya başlarken. "Sen hâlâ muhteşemsin. Hiç mahvedilmiş gibi görünmüyorsun. Bizim güçlü Atlasımız olduğunu onlara kanıtladın. Çok güçlü olduğun için mahvedemediler seni." dedi saçlarımı okşarken.

"Gerçekten mi?" diye sordum burnumu çekerek. "Hâllere bak, bebek misin sen?" dedi Mert de yanımıza gelip bana sarıldığında. "Beni unutun zaten." diyerek içeri girdi Kemal ve o da sarıldı. "Hazırlanmamız gerekiyor, vermemiz gereken bir konser var." dedim ayrıldığımızda.

"Yani hâlâ mahşerin dört atlısıyız?" diye sordu Kemal heyecanla. Gülümseyerek evet anlamında başımı salladım. Mustafa hızla gitarını alıp gitarının tellerini değiştirmeye başlarken ben de benimkini aldım yavaşça. "Çalmak iyi gelecektir." dedi Mert ikinci sigarasına başlarken.

"Ne zaman başladın içmeye?" diye sordum gitarımı tekrar eski yerine bırakıp yanına giderken. "Sen gittiğin gün. Bunlarla bir kavga etmişiz var ya." dediğinde üçü de güldü. "En son Mustafa bitirmişti kavgamızı. Seni hiçbirimizin hak etmediğini söylediğinde ve üçümüz de susup sadece önümüze bakmıştık."dedi Kemal.

"Böyle mahvedilmiş biri zaten kimsenin işine yaramaz. Boşuna tartıştınız." dediğimde üçü de sinirli bakışlarını gönderdi bana. "Her neyse hazırsanız gidelim." dedim gitarımı tekrar alırken.

• • •

Önümüzdeki kalabalığı gördüğümde içlerinden Sena'yı buldum ve öpücük gönderdim ona. Abilerimi de gördüm ve el salladım onlara. Sonra dönüp Mert'e baktım. Heyecandan gözleri parlıyordu. Hayır... Hayır daha başlamamışken aklıma gelemezdin. Onun bakışlarına benzemiyor Mert'in bakışları hayır.

Gözlerimi sıkıca kapatıp geri açtım ve Mert'in sesine odaklandım.

"Mahşerin Dört Atlısı geri döndü!"

Devam Edecek...
————————————————————
R. F.

𝙍𝙤𝙘𝙠 𝙉 𝙇𝙞𝙩𝙚𝙧𝙖𝙩𝙪𝙧𝙚 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin