- XXVII -

18 3 8
                                    

Mi Young'dan;

Onu öptüğümde gözleri daha başka parladı. Tekrar öpmeye başladık birbirimizi. Dili dilimi bularak nazikçe okşadı. Her hareketi nazikçeydi onun. Çok zarifti, bakarken bile incinirim diye korkuyordu.

"Biraz daha devam edersek yanarız. İkimiz de yorgunuz. Hadi uyu sen, ben yanındayım." dedi gülümseyerek. Ben de gülümsedim ve "Sen nasıl istersen." dedim. Elinden tutup onunla birlikte kalktım ve onu odama götürüp yatağıma yatırdım.

Yanına uzandığımda belime sarılıp beni kendine çekti. "İyi geceler Beyazıt." dedim gözlerim kapanırken. Gerçekten de adam öldürmek yorucu bir işti. "Geceler iyi olamayacak kadar kötü. İyi uykular Mi Young." dedi sesi düz çıkarken.

Ah onu üzenleri bulup tek tek gebertesim geliyordu.

• • •

Beyazıt'tan;

"Seni özleyeceğim." dedi bana üzgünce bakarak. Gülümsedim ve "Sen de gel o zaman." dedim. "Bizimkiler takılmaz sana."

"İşlerim var maalesef. Ama en kısa zamanda ziyaretine geleceğim." dedi. Hafif eğilerek ona sarıldım. "Burada yaşadığımız anı hiç unutmayacağım." dedi ağlamaklı bir sesle.

Gülerek saçlarını okşadım. "Akşam buluşuruz bu kadar üzülmene gerek yok, kıyamam sana." dedim. Hafif geri çekilerek "Gerçekten mi?" diye sordu. Başımı salladım.

"Mükemmelsin sen. İtiraz etmeye kalkma asla." dediğinde gülümsedim. "Nasıl isterseniz madam." dedim. "Git artık, yoksa yollamayacağım seni." dedi isyankâr bir şekilde. El sallayıp çıktım.

Numaralarımızı almayı bu sefer akıl etmiştik. Yüzümdeki küçük gülümsemeyi eve gelene kadar silmedim. Anahtarımı çıkarıp içeri girdiğimde Atakan ve Rüzgâr heyecanla geldiler ama sonra ikisinin de yüzü düştü.

"Hayırdır? Başka birini mi bekliyordunuz benim yerime?" dedim sehpanın üzerindeki kitabımı ifadesiz bir şekilde alıp yerime geçerken. "Söylemesek mi?" "Öyle bir şey yok öğrenmezse gebeririz. Canına mı susadın sen?" diye fısıldaştıklarında konuştum.

"Söyleyin ne oldu?" diye sordum. "Hiç, önemli bir şey değil." dedi Atakan. "Söyle şunu." dedim sert bir şekilde. "Şey, Atlas yok." dedi Atakan yavaşça. "Ne demek yok?" diye sordum daha da sertleşirken.

"Bildiğin yok. Seninle tartıştığından beri yok. Peşinden çıktı gitti." dedi Rüzgâr sakince. "Bir adama sahip çıkamıyor musunuz siz şimdi?" diye sordum sinirle. "Senin yüzünden, sen inatlaşmasan her gün ikinizle uğraşmayacaktım." dedi Rüzgâr yine sinir olduğum o sakinliğiyle.

"O da beni deli etmesin. Yengemin haberi var mı?" diye sordum Atakan'a bakıp. "Yok, olursa bıraktı beni diye üzülür. Korkudan uyuyamıyordu en son." dediğinde ayağa kalktım. Bu böyle olmayacaktı. "Onu aramaya çıkıyorum rahat durun bir de siz uğraştırmayın." dedim onlara bakmadan.

Anahtarımı alıp çıkacakken Atlas girdi içeri dağılmış bir hâlde. "Bu hâlin ne? Nerelerdesin sen ha? Kimseye haber vermeden çıkıp gitmişsin." dedim içimdeki sinir dalgası yükselirken. "Seni ne ilgilendirir?" dedi umursamaz bir tavırla ve yanımdan geçmeye çalıştı.

Onu tutup duvara yaslarken tekrar sordum. "Neredeydin? Herkesi endişe içinde bırakıp gitmek de ne demek? Sen beni deli mi edeceksin ha?" dedim sinirimi daha fazla saklayamayıp. Gözleri dolarken beni itip yere düşürdü ve üzerime çıktı. "Sen beni mahvetmişsin, deli olsan ne olur! Mahvettin beni! Hayatımı mahvettin! Ne istiyorsun benden lanet olası herif!" diye bağırdı ağlarken.

"Sadece seni düşünüyorum ben, seni düşünüp korumaya çalışıyorum! O gün seni almasam sen delirirdin! Kafayı yerdin!" diye bağırdım ben de ona. "Kurtarmana ihtiyacım yoktu! Keşke hiç gelmeseydin! Senden nefret ediyorum! Rahat bırak beni artık!" diye bağırmaya devam ederken sıktığı yumruğunu sertçe vurdu. Ama senden nefret ediyorum demesi aklımda yankılandı bir tek.

Ben karşılık vermezken o vurdukça vurdu. Belki bayılırım da yüreğimdeki bu acı geçer diye. Atakan onu üzerimden aldı o hıçkırarak ağlarken. Yerden kalkıp hiçbirine bakmadım.

"Beni aramayın." dedim en ifadesiz hâlime bürünerek. Rüzgâr onunla iyi geçinemediğim için kızarken Atakan ona bağırdığım için kızıyordu. İkisini de dinlemeyip odama gittim ve üzerimi değiştirdim. Aklımdaki sesleri duymazdan geldim. En azından öyle yapmaya çalıştım.

Tekrar aşağı inip hiçbirine bakmadan çıktım. Deniz kenarına gidip yavaşça oturdum ve başımı dizlerime yasladım. Üzerime yağan yağmura gülümsedim yavaşça. Beni düşünüp gözyaşlarımı saklamaya uğraşıyordu. Beni neden sevmiyordu kardeşlerim? Neden kimse beni sevmiyordu?

Tek istediğim biraz değerdi. Değerli olduğumu hissetmeyi istiyordum sadece. Kendimi sevmeyi istiyordum, canımın çok daha az yanmasını, nefret edilmemeyi... O cümlenin aklımda yankılanmaması için kulaklarımı kapattım hemen. Kimse yoktu, yapayalnızdım. Rahatça ağlayabiliyordum bu yüzden.

Orada ne kadar ağladığımı bilmiyorum. Biraz sakinleştiğimde Mi Young'u aradım. Sadece onun yanında olmayı istiyordum. "Mi Young, müsait misin?" dedim açtığında. "Tabii müsaitim, ben de seni arayacaktım ne zaman buluşalım diye sormak için." diye karşılık verdi.

"Şu an tek istediğim senin yanında olmak biliyor musun?" diye sordum kısıkça. "Sen iyi değilsin, neyin var? Anlat bana. Yok, gel bana bekliyorum. Hemen bana gel güzelim." dedi yumuşakça. "Tamam geliyorum." dedim ve kapatıp kalktım.

Kendimi zorlayarak ifadesizleştim ve yürümeye başladım. Yanımdan geçen insanlar dönüp tekrar sırılsıklam hâlime baksa da umursamadım. Hava hafiften kararırken varmıştım. Güçsüzce elimi kaldırıp zili çaldım.

Açtığında beni hızla içeri çekip endişeyle baktı. "Sırılsıklam olmuşsun sen, ateşin de vardır şimdi senin. Gel şöyle, ne olduğunu da anlatırsın." dedi ilgili bir sesle. Dediğini yaparak oturdum ve giydiğim gömleğin düğmelerini açışını izledim.

Üzerimden çıkardığında yavaşça adımı söyledi. "Beyazıt..." dediğinde gözlerimdeki yaşlar sessizce üzerime düşmeye başladı. "Kim yaptı bunları sana ha?" dedi önce yüzümü ellerinin arasına alıp incelerken. "Çok acıyor mu?" diye sorduğu an ona sarıldım ve hıçkırarak ağlamaya başladım.

"Geçti bebeğim, artık hepsi geçti. Ben seninleyim. Kimse sana zarar veremez." dedi nazikçe. "Biliyorum..." dedim mırıldanarak. "Biliyorum duygularımı göstermiyorum, pek ilgili görünmüyorum, çabuk sinirleniyorum. Atlas'ı düşünüp yanımıza aldım, tek başına yapamaz toparlanamaz diye. Tüm kardeşlerim hayatını mahvettiğimi söyledi beni umursamadan. Benim de bir canım olduğunu unutarak beni aşağılıyorsunuz. Hepinizle uğraşıyorum ama gelip de bir kez sormuyorsunuz nasılsın diye. O kadar mı kötüyüm ben? O kadar mı nefret ediyorsunuz da sürekli ayarlarımı bozuyorsunuz?.." diye sordum gözyaşlarım hâlâ yanaklarımdan süzülürken.

"Bazen bu dünya kalbime çok ağır geliyor." dedim ona daha sıkı sarılıp gözlerimi kapatırken. O da saçlarımdan öptü ve "O dünyayı sırf seni üzdüğü için yakar yıkarım." dedi.

Devam Edecek.
——————————————————
Öncelikle her attığım bölümü okuyan beş okuyucum, siz neden hiçbir şey yapmadan okuyup geçiyorsunuz? Kendimi soyutladığım için mi? Yoksa başka bir nedenden dolayı mı? Hiçbir fikrim yok. 

İstediğiniz kadar eleştirebilirsiniz bir şey söyleyemem fakat tek istediğim şu lanet olası yıldıza basmanız. Zaten iki kişi var ki onlar hakkıyla yorum yapıyorlar. Yorumu geçtim bari ona basın. O kadar da zor değil bir yıldıza basmak. Lütfen emeğe az saygı gösterin, 27 bölümden oluşan bu siktiğimin kitabına başladıysanız yapın bunu.

Evet, daha dayanamadığım içindi bu isyanım. Evet zahmet olacak sizin için oy vermek, yorum yapmak değil oy vermek. Yorum yapmasanız da olur. Özür diliyorum değerli vaktinizi oy vermeye ayıracağınız için.

R. F.

𝙍𝙤𝙘𝙠 𝙉 𝙇𝙞𝙩𝙚𝙧𝙖𝙩𝙪𝙧𝙚 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin