- XVIII -

28 3 25
                                    

Atlas'tan;

Bir hıçkırık sesiyle uyandım. Gece olduğu için etraf hâlâ karanlıktı. Sena ağlıyordu. Saçlarını okşayarak uykulu uykulu sordum.

"Ne oldu hayatım? Canın mı acıyor?"
"Başım çok ağrıyor ve rüyamda beni bırakıp gittiğini gördüm. Çok berbattı..." dedi ve bana daha sıkı sarıldı.

"İyi olacaksın güzelim." dedim ve onu nazikçe üzerimden alıp yatırdım. Terden sırılsıklam olan kıyafetini çıkarıp kendi tişörtlerimden bir tane giydirdim ona.

"Çok güzel kokuyor, sen kokuyor..." diye sayıkladı gözleri kapalıyken. Gülümseyip yanağından öptüm. "Başka kimse bilmiyor bu kokuyu, tamamen sana ait." dedim ona.

Yanından ayrılıp ağrı kesiciyle geri döndüm. Hafif doğrulup itiraz etmeden ilacı içti. Saçlarından öperek "Uslu kızım benim." dedim. Sonra saçlarını özenle yukarıdan toplayıp geri yattım.

Uyku tatlı geliyordu. Üzerime tekrar yattığında gülümsedim. Aynı kediye benziyordu bu hâliyle. Daha dayanamadım ve uykuya bıraktım kendimi.

• • •

Çoktan uyanmış, uyuyan Sena'yı inceliyordum. Yavaş yavaş inip kalkan göğsü bazen gördüğü şeyler yüzünden hızlanıyor, ardından tekrar yavaşlıyordu. Çok sevimliydi ve bu hiç iyi değildi. Aklım başımdan gidiyordu resmen.

Yanağından öpüp kalktım. Biraz daha durursam aklım başımdan gidecekti. Adımımı atamadan koluma sarıldı uyurken.  Gülümseyerek ona döndüm ve yanağını okşadım.

Gözlerini aralayıp bana baktı. "Günaydın hayatım." dedim. "Günaydın bebeğim." dedi hafifçe. "Bugün nasıl hissediyorsun kendini?" diye sorduğumda "Çok yorgun hissediyorum." dedi.

"Ha yani özlem hissetmiyorsun. Beni hiç özlemedin." dedim ciddi bir şekilde. Hızla kollarını kaldırıp boynuma doladı ve "Hayır hayır çok özledim seni. Gerçekten çok özledim." dedi.

Gülerek boynundan öptüm. Bu kadar sevimli olmayı nasıl başarıyordu hiçbir fikrim yoktu. "Abilerinin yanına inelim mi?" diye sorduğunda kendimi geri çekip kaşlarımı çattım. "Nereden çıktı şimdi o? Onlar seni yorarlar." dedim.

"Bana itiraz etme de gel peşimden." dedi elimden tutup beni peşinden sürüklerken.

Beyazıt elinde kitabıyla her zamanki yerindeydi. Atakan düşüncelere dalmış bir şekilde elini yanağına yaslamıştı. Rüzgâr da telefondan bir şey izliyordu. Sena'nın başı döndüğünde onu hızla kucağıma alıp koltuğa yatırdım.

"İyi misin güzelim?" diye sordum telaşla. Gülümseyerek bana baktı. "Eğilirsen söylerim." dediğinde ona doğru eğildim. Eğildiğimde alt dudağımı emip geri çekildi.

"İşte şimdi iyiyim." dedi sırıtarak. Atakan gülerek "Yenge de az fena değil." dedi. "Ne sandın tabii fenayım." dedi Sena ona karşılık. Yanağından öpüp geri çekildim ve yere bağdaş kurarak oturdum.

"Bugün iş var mı?" diye sordum Atakan'a bakarak. "Bilmiyorum, Beyazıt bir şey demedi." dedi o da omuz silkerek. Beyazıt okuduğu kitabı kapatıp karnının üzerine koydu ve bize döndü.

"Evet iş var. Biraz tehlikeli ama yapacak bir şey yok." dedi. "Ben yokum, zaten zorla kattınız beni buna. İstemiyorum gelmeyi." dedim ifadesizce.

"Geliyorsun itiraz istemiyorum." dedi bana umursamadan. Sinirle ellerimi arkamdaki yere koydum ve başımı geri attım. "Kaç kez daha diyeceğim? Ben sizin sevdiğiniz bu hayatı istemiyorum. Ben sizin gibi değilim neden anlamıyorsunuz bunu?" diye sordum.

"Amına koduğumun aptalı oradan seviyormuşuz gibi mi görünüyor! Biz sanki çok memnunuz hâlimizden! Sen güçsüzsün diye kaçabildiğini sanıyorsun, kaçamazsın ki. Sen bundan kaçamazsın! Biz olmasaydık ne yapacaktın ha! Biz olmadan bir hiçsin lan sen!-"

"Bu kadar yeter Beyazıt rahat bırak onu. Gel buraya." dedi Atakan bana sarılmak için eğildiğinde. Hızla kalkıp birkaç adım uzaklaştım. "Hayatımı mahvettiniz. Tek yaptığın ne biliyor musun abi? Kırılır mı diye düşünmeden her şeyi söylüyorsun, tek yaptığın bu! Rüzgâr da sana bir şey demiyor! Beni adam yerine koyan bir Atakan var! Hepinizin canı cehenneme!" diye bağırdım.

"Sen beni çıldırtacak mısın lan!" diyerek üzerime yürüdü Beyazıt. Rüzgâr kalkıp önüne geçerek durdurdu onu. Sena'nın nefesleri hızlandı o sırada.

Ne olduğunu artık anlayamıyordum. Her şey, herkes gitti. Ne yapacağımı bilmiyordum, kaybolmuş gibi hissediyordum. Biri kolumdan tutup sürükledi beni. Tutuşundan sinirli olduğu belli oluyordu. Sesi uzaktan geliyordu galiba. Anlayamıyordum.

Yavaşça her şey geri gelmeye başladı. Beyazıt sürüklüyordu beni peşinden. Bir yandan da varlığıma lanetler yağdırıyordu. Olsun, alışığım ben. Dedikleriniz canımı artık yakmıyor.

Etrafıma baktığımda sadece Beyazıt ve ben vardık. Kolumun acısına daha fazla dayanamadım ve çekip kurtardım kolumu. Acıyan yeri tutarken sinirle konuştum.

"Acıttın!"
"Kız gibi olmayı bırak, bir şey yapmadık koluna."
"Neden sadece ikimiz gidiyoruz?"
"Ben öyle istiyorum."

Oturup saatlerce ağlamak istiyordum. Canımı çok yakıyordu. Atakan gibi değildi, acımasızdı Beyazıt. Ona bir şey diyemezdiniz, eleştiremezdiniz veya hakaret edemezdiniz. Böyle bir abiye sahip olmak zorunda kalmak için hangi günahı işlemek gerekirdi acaba?

"Şimdi iyi dinle beni." dedi bana bakmadan. "İşin yine aynı ama bu sefer bir şey daha eklenecek ona. Hedefi sen öldüreceksin. Eğer yapamazsan Sena'yı unut. Şimdi yürü peşimden düzgün bir şey giydirelim üzerine." dedi umursamaz ifadesiyle.

Yine yapmak zorundaydım. Neden, neden ben? Neden ki?..

• • •

Canım yanıyordu ama koluna girmeme bile izin vermeyen abimin umrunda hiç değildi. Aklım Sena'daydı. Beyazıt onunla ilgili hiçbir şey söylememişti. Sadece diğer abilerime bu işi benim yapacağımı söylemişti, tek bildiğim buydu. Daha düşünemiyordum.

Dizlerim tutmuyor, dik duramıyordum. Aldığım yara yüzünden kaybettiğim kan düşünmemi engelliyordu. İsmimi sorsanız söyleyemezdim galiba.

Sonunda eve geldiğimizde önden içeri girdi ve ben de peşinden girdim. Kendimi zorlayarak yürürken Sena'yı görmemle tüm gücüm gitti. Bembeyaz teni, rengi gitmiş dudakları ve yattığı yerden güçsüzce sarkan eli bilincimin kaybolmasına neden oldu. Her şey karanlığa gömülmeden önce dediğim tek bir şey vardı:

"Sena..."

Devam Edecek...
————————————————————-
R. F.

𝙍𝙤𝙘𝙠 𝙉 𝙇𝙞𝙩𝙚𝙧𝙖𝙩𝙪𝙧𝙚 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin