i find it hard to say bye-bye

154 11 8
                                    


Aslında huyu olmamasına rağmen o gün erken gelmişti Hongjoong. Pazartesi ilk dersleri resim olduğundan atölyeye geçip en arka masalardan birini kapmış, kulaklığında çalan müzikle ödevinin son dokunuşlarını yapmaya başlamıştı.

Her ne kadar bayıla bayıla bu alanı seçmiş olsa da sürekli ilerleme kaydettikleri için ödevleri her geçen hafta biraz daha zorlaşıyordu. Bir yandan yetenek sınavı bir yandan da vermesi gereken diğer dersleriyle uğraşırken, Hongjoong başını kaşıyacak zamanı kalmadığını hissediyordu. Stres seviyesi zaten böyle zirve yapmışken eski arkadaşlarıyla bırakın konuşmayı, koridorlarda göz göze gelmemek için bile fazlasıyla çaba sarf ediyordu. Hongjoong kendine itiraf edemeyeceği kadar yalnızdı şu sıralar.

Derse dakikalar kala nerdeyse tüm sınıf arkadaşları çoktan gelmişti. Birbirlerine çalışmalarını gösteriyorlar, bazıları hocaları çekiştirirken bazıları ise çoktan 6. rüyasını görüyordu. Hongjoong onlara nazaran aralarına biraz daha geç katıldığı için çoğuyla sıkı bir samimilik kuramamış, az çok kurabildiği tek kişi ise o gün okula gelmemişti. Epey uzun ve geçmeyecek bir gün olacağını şimdiden hissediyordu Hongjoong.

Çalışmasını bitirmiş, çenesini avcuna yaslamış halde defterine bir şeyler karalarken onları düşünüyordu. Hongjoong bir sürü yol denemişti; o hâlâ gruptayken Mingi'nin dalga geçtiği meditasyondan San'ın önerdiği nefes egzersizlerine kadar denemediği hiçbir şey kalmamıştı, ancak onları unutamıyordu. Komik olanı da onların bir zamanlar önerdiği yollarla onları unutmaya çalışmasıydı. Kendine kızdığı nokta ise, onları hatırladığında istemsizce yüzünde bir gülümseme beliriyordu ve geçtiği anda yerini acıya bırakıyordu. Birçok kez hata yaptığını kendine tekrar etmişti, sonuçta birine sinirlenip 7'sini de bırakmıştı, ancak onların hâlâ aynı grupta olduğunu düşündüğünden diğerlerini de istemsizce suçluyordu. Bir ay doluyordu nerdeyse ve henüz hiçbiri onunla konuşmamıştı, kendi mi konuşmalıy-

"Hm?" Omzunun dürtüklenmesiyle kulaklığını boynuna indirip kafasını yanına çevirdi Hongjoong. Yanındaki cevap vermemiş, gözlerini çoktan sınıfa gelmiş olan hocaya yöneltmişti. Hongjoong da onunla aynı tarafa baktığında hocasıyla göz göze geldi.

"Oğlum tamam sanatçısın, hepimiz sanatçıyız da böyle dalıp gitmiyoruz değil mi? Bak buradasın, yok yazılıyordun az daha. Şu müziğin sesini biraz kısarak çalışın diyorum-"

Kadın gözlüğünü düzeltip kafasını yoklama listesine indirdiğinde Hongjoong çoktan kulaklığını tekrar takıp kendi defterine dönmüştü. Yine dırdırını dinlemek istemediğinden sesini biraz kısmıştı tabii.

Bir ev çizdi Hongjoong. Bildiğiniz basitinden, üçgen çatılı, kare pencereleri ve dikdörtgen kapısı olan, sadece ön tarafı görünür şekilde bir ev. Anasınıfına giden her çocuğun yapabileceği, her şeyin ölçüsünün resim yasalarına aykırı olduğu basit bir ev. Sonra, bu sefer evin yanına genellikle anne, baba ve kendisini çizen her anasınıfına giden çocuğun aksine, 8 kişi çizdi Hongjoong. İki köşede uzun olanlar, ortada kendisiyle bir uzun daha ve diğerleri olmak üzere, hepsinin elini birleştirdi ve yüzlerine de aptal gülümsemeler ekledi. Keçeli kalemlerini çıkarıp saçlarını absürt renklere boyadı, tam tepelerine bir güneş çizdi ve sarı keçeli kaleminin kapağını kapattı.

"Park Seonghwa."

Sıkıntıyla bir nefes verdi Hongjoong. Onları o kadar çok düşünüyordu ki, artık adlarını duymaya başlamıştı ve bu hiç sağlıklı gelmiyordu. Şarkıyı değiştirmek için telefonunu almıştı eline,

"Park Seonghwa."

Hongjoong korkuyla kulaklığını boynuna indirip kafasını kaldırdı, aklını kaçırmak için müsait bir dönemdeydi ancak hâlâ genç olduğunu hissediyordu. Bir an sınıfa kısa bakışlar atan öğretmeniyle göz göze geldi.

öpücükleri silme, ateez (yarı texting)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin