i was missing the guys

154 12 28
                                    


"Hava da buz gibi oğlum niye getirdin bizi buraya? Çok sıkıldıysan gider kafede falan otururduk, deniz havası almak nereden esti anlamadım ki,"

Jongho ellerini montunun ceplerinde sıkarak konuştu. Üşüdüğü için bir yandan titriyor, bir yandan da konuştukça ağzından soğuk buharlar çıkıyordu.

"Ne naz yaptın sende amına koyayım, yemek yiyelim desem koşa koşa gelirdin. Gel oturalım şuraya kırk yılda bir boş çardak bulmuşuz." Yeosang da elleri cebindeyken biraz ötedeki çardağı kafasıyla işaret ederek konuştu. İkisi de ilerleyip çardağı sahiplenircesine iki köşesine yerleşmişlerdi.

Birkaç metre ötedeki basketbol sahasından gelen sesler dalga sesleriyle karışıyor, bulutlu havayla birlikte film sahnesindelermiş gibi bir ortam yaratıyordu. Yeosang'ın başını telefonundan kaldırmamasıyla geçen birkaç dakikalık sessizliği Jongho bozdu. "Alıyon mu havanı? Oh bak sahil dedin geldik kimseler de yok. Hadi çabuk al da gidelim,'' Yeosang'ın onu takmamasıyla Jongho da soğukla beraber gittikçe geriliyordu. ''Alo, burda burda mısın Yeosang?"

Yeosang onu kontrol edermiş gibi bir saniyeliğine ona bakıp tekrar telefonuna döndü, mırıldanarak konuştu. "Yahu dur bi, soğuk engel oluyor alamıyorum şuan. Kendin diyorsun, bomboş sahil işte baksana keyfine oğlum, tadını çıkar."

"Lan başlatma keyfine, şurada iki dakika oturduk götüm dondu y- lan, şu gelen Seonghwa hyung değil mi?" Jongho gözünü anlık olarak kaydırdığı yerdeki tanıdık yüzleri anında seçebilmişti. "Yanı da boş değil, gelecek bugünü mü buldular amına koyayım?"

Yeosang da anında başını kaldırarak birkaç metre ilerdeki kaldırıma baktı. Dişlerini göstermeyecek şekilde bir sırıtma yaymıştı suratına. "İşe bak yav, tam da bugünü bulmuşlar."

Jongho orada olduklarını belli etmek istemiyormuş gibi yerinde küçülerek çaktırmadan onlara bakmaya çalışıyordu. "Yeosang, niye üçlü bunlar oğlum, ittifaklara ayrıldık da benim mi haberim yok? San'la Wooyoung'un ne işi var orda?"

"Ulan herkes senin gibi mi, millet bi yolunu buluyor barışıyor işte. Ne inat ettin kaç hafta oldu biriyle de konuşmadın."

"Ya bırak sende bilmiyormuş gibi konuşm- Yeosang, Hongjoong hyung da geldi baksana bi. Yaklaşıyorlar oğlum bunlar,"

"Hadi yav, yaklaşıyorlar mı cidden?" Yeosang ağzını yayarak keyifle ilerdeki arkadaş grubunu izliyordu. everything goes according to plan.

"Bana bak sen mi çağırdın? Yeosang, yemin ederim konuşmam bir daha. Bensiz bir boklar yediğiniz çok belli, bensiz olmaya devam etsi-" Jongho kalkmaya yeltenirken konuştu.

"Ya dur; ne bok yiyeceğiz sensiz, otur oturduğun yerde çocuklaşma bi. Konuşmak istediler bende kabul ettim sarmazsa kalkar gidersin. Dinle en azından, kaç yılın hatrı var hepimizde."

"Hacı bunlar senin beynini yıkamış kalk bi kendine gel amına koyayım. Bitti gitti ne oyunlarına geliyorsun daha?"

"Sana yazmadıkları için mi böyle yapıyorsun?" Yeosang yayıldığı çardakta oturur hâle gelerek ellerini de oturduğu yere sabitlemiş, artık tamamen Jongho'ya odaklanmıştı. Ses tonu az önceki rahat haline nazaran biraz daha ciddileşmişti. "Yık şu duvarlarını oğlum. Herkes değil bunlar, bizim arkadaşlarımız." Daha sonra sesindeki heyecanlı tona engel olamayıp diz kapaklarına doğru eğildi, ellerini birleştirdi.

"Lan hiç mi hatırlamıyorsun, lisenin ilk haftaları ağzını bıçak açmıyordu amına koyayım. Kim geldi aramıza aldı seni, Wooyoung değil mi? Bütün bir yıl sabahları yolunu uzattığı halde seninle gelmedi mi bu çocuk? Bedende spor salonuna adımını atmıyordun, Yunho'yla Mingi notlarla oynamasa kalmıştın çoktan. Hacı bilmiyorum durumun ciddiyetinin farkında mısın, okul takımında çocuklar, biri takım kaptanı. Atılmayı göze aldılar senin için."

öpücükleri silme, ateez (yarı texting)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin