sonunda evleri bakış açısına girdiğinde adımlarını hızlandırdı. yorgundu, çantasını bir kenara bırakıp dinlenmek istiyordu artık.
zile , hep yaptığı gibi , birkaç kez art arda bastı. kapı açıldığında annesine ufak bir baş selamı verdi, içeri girdi.
"hoş geldin."
"evet." çantasını askılığa koydu, kendini yumuşak koltuğa bıraktı. bacaklarındaki ağrının yumuşamasını hissedip rahatça nefes verdi.
"hoş geldin katsuki."
"hoş buldum ihtiyar."
annesinin aksine babası lakabı umursamadı, "yorgun görünüyorsun."
"lanet olası öyleyim çünkü. koç resmen haşladı bizi. deli adam."
"söylenmeyi bırak, o adamı seviyorsun."
annesi eşinin yanına oturdu. katsuki alayla cevap verdi.
"bu onun çılgın olduğu gerçeğini değiştirmez."
"izuku nerede?"
"resim kursu uzamış."
"aptal evladım benim. bekleseydin ya çocuğu."
annesine göz devirdi. "zaten bize yük oluyorum diye düşünmekten kendini parçalayacak salak çocuk. ısrar etti diye geldim."
"izuku iyi bir çocuk." masaru gülümsedi.
"tabii ki iyi bir çocuk, bizimkinin aksine. nereden bulduysam bunu."
annesinin dalga geçtiğini bilen katsuki, umursamadı. "diyene bak, yaşlı cadı."
"atışmayı bırakın da bugün ne izliyoruz onu seçelim." masaru araya girdi.
"korku filmi açacağız."
"mitsuki. hayatım. onlar çocuk."
"HA? NE ÇOCUĞU BUNAK?" katsuki bacaklarını toparladı, ağrısı azalmıştı. "18 olmak üzereyiz?"
"eşek kadar olmuşsun bir zahmet korkma."
"KORKMUYORUM ZATEN!"
"bana anlat." mitsuki gülmeye başladı. "izuku korkuyor bahanesiyle açtırmazdın hiç ama korkunç sahnelerde onun elini tuttuğunu görebiliyorduk."
katsuki dehşetle gözleri açılmış, kıpkırmızı hâlde annesinin dediklerini inkar ederek bağırdı; mitsuki de geri durmadı tabii.
masaru onları sakinleştirmeye çalışıyordu bir yandan, onların aile dinamikleri böyleydi. alışıldık bir sahneydi bu.
zil çaldığında tartışmaları anca durabildi.
"kalk kapıyı aç." annesinin sözlerine homurdandı katsuki.
"bana ne yapacağımı söyleme." kalkıp kapıya yöneldi ama annesi dediği için değil, kendi istediği için.
elinde kocaman resim çantası, yüzünde tatlı gülümsemesi ve her zaman yanında taşıdığı; insanları otomatik olarak kendine çeken tatlı aurası ile izuku'ydu gelen.
"merhaba kacchan!"
"geciktin." kaşları çatıktı sarışının. saatine göz attı. saatinden sonra arkadaşının vücudunu süzdü gözleri, herhangi bir tahriş olup olmadığını görmeye çalışıyordu.
"ben iyiyim." içeri girdi, hırkasını çıkardı. "biraz içecek almak için durdum. aslında size de aldım. ister misin?"
onun düşünceli tavırları karşında yumuşamıştı sarışının bakışları. "salak." mırıldandı. elindeki poşetleri alıp içeri geçmesini söyledi.
annesi ve babası ile konuşan izuku'yu görebiliyordu. kimsenin dikkatinin onun üstünde olmadığını fark edince dudaklarında bir gülümsemenin filizlenmesine izin verdi.
katsuki mutluydu. ve hayır salak yaşıtları gibi bunun için uçuk şeylere sahip olmasına gerek yoktu. ailesi vardı, sevdiği şeylerin peşinden koşuyor, çalışıyordu.
fazla arkadaşa da gerek yoktu. okuldaki birkaç güvenilir aptalla izuku yeterliydi. az ama öz insan hep onun sosyal ilişkilerde felsefesi olmuştu. değer verdiği az insan vardı ama katsuki onları korumak için her şeyi yapardı.
her şeyi.
inko onların küçüklüğünde öldüğünden beri izuku onlarla kalıyordu. katsuki o zamanlar izuku'ya pek iyi davranmıyordu. ancak annesinin kaybıyla yeşil gözlerde günlerce geçmeyen hüzün, onu kaybetmek istemediğini anlamasını sağlamıştı. bir nevi aklı başına gelmişti.
izuku, onlara yük oluyorum düşüncesiyle başlarda yurtta kalmak için ısrar etse de bakugou ailesi kesinlikle reddetmişti bunu. koruyucu aile olarak almışlardı yanlarına yeşilliyi ve hepsi ondan çok memnundu.
izuku sakindi, düşünceliydi, anlayışlı ve sevgi doluydu. katsuki ona çok şey borçlu olduklarını düşünse de, izuku muhtemelen daha fazlasını onlara borçlu olduğunu varsayıyordu.
annesinin ölümünden sonra güçlü kalmak hiç kolay değildi. şüphesiz bakugou'lar, özellikle de katsuki, olmasa bunu kolay kolay yapamazdı.
kacchan ona çok yardımcı olmuştu. davranışları bir anda 180 derece değişmese de, kaba sözlerin arkasında düşünceli haraketler yatıyordu. izuku yıllar içinde daha iyi öğrenmişti bunu.
düşünceleri bilimkurgu isteyen izuku ile korku isteyen annesinin taş-kağıt-makas yapması ile kesildi. durumları 2 - 2 idi ve izuku kazandığında, mitsuki gülerek saçlarını karıştırdı.
"çok iyisin bunda ufaklık. seç bakalım filmi."
"teşekkür ederim teyze ama ben 17 yaşındayım.."
"sus bakalım, büyüğe laf söylenmez."
içecekleri yerleştirdiği tepsi ile yanlarına gitti. arkadaşının film seçimi ile alay edip, annesine laf atarken toplu kahkahalarının arasında gerçekten huzurlu olduğunu düşündü.
bunu korumak istiyordu. bu huzuru, ailesini koruyacaktı. sevdiği işte daha iyi olacak, daha çok güçlenecek, onların tüm ihtiyaçlarını karşılayabildiği seviyeye gelecekti.
özellikle annesinin ölümünden sonra bağlanma sorunları olan izuku'nun, ondan başka kimseye bağlanma ihtiyacı olmayacaktı. çünkü katsuki onun istediği her şeyi verebilecek kadar geliştirecekti kendini.
ve izuku'nun ona bağlanmasında da sorun yoktu, çünkü onu asla yalnız bırakmayacaktı.
bu onun kimseye söylemediği, kalbinde büyüttüğü gizli arzusuydu.
her şey böyle ilerlediği sürece arzusunu gerçekleştirmekte hiçbir sıkıntı yaşamayacağını düşünüyordu sarışın.
ta ki, artık ilerlemeyene kadar.
gergin bekleyişin sonunda doktor yanlarına geldi. katsuki avucundaki eli sıkıca tuttu. diğeri destek çıkmak amacıyla annesinin omzundaydı.
"üzgünüm." dedi doktor, sözcüklerinin hayatları nasıl parçaladığını bilmeden.
"masaru bakugou, hastayı kaybettik. başınız sağ olsun."
—
basliyoruz abicim. bayadir aklimdaydi bu fic, ustunde ufak tefek degisikliller yapildi. umarim benim kadar hosunuza gider bu trope.
keyifler nasi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
charm | bakudeku
Fanfictionkatsuki, değer verdiklerini korumak için her şeyi göze alabilirdi. ! violence, protective katsuki ! bakudeku