on beş

377 49 27
                                    

hyunjin's pov

sabah felix'in kolları arasında uyandığımda saat 10'u geçiyordu.
felix çok yorulmuş olucak ki hala daha uyuyordu.

onu uyandırmamak için sezsizce kolları arasından ayrılmış, aşağıya inmiştim.

elimi yüzümü yıkadıktan sonra güzel bir kahvaltı hazırlamak için mutfağa geçtim.

şarkı söyleyerek kahvaltı hazırlığını bitirdiğimde felix'i uyandırmak için yukarı çıkıcakken arkamı dönmem ile onun çoktan uyanmış, merdivende oturarak beni izlediğini fark ettim.

kafasını ellerinin arasına alıp oturmuş şekli ile çok tatlı duruyordu.
tebessüm ederek "günaydın" demiş ayağa kalkıp yanıma gelmişti.

"kahvaltı çok güzel gözüküyor " diyerek iyice yaklaşmış bana sarılmıştı.

sarılmasına karşılık verip "sanada günaydın" dedim.
bununla geri çekilerek "hadi o zaman kahvaltımızı yapalım" dedi.

"sen otur ben altıma bir şey giyip gelicem" diyerek hızlıca merdivenleri çıktım.

sabah uyandığımda üstüme sadece tişörtümü giyinmiştim.
şu anda üşüdüğü hissettiğim için odaya gelip pantolonuma bakmıştım ama aklıma kirlendiği için makineye attığım gelmişti. bununla aşağıya "feliix senin altlarından giyebilirmiyim" diye seslendim.

felixden gelen "tabiki" sözüyle dolabından bir eşofman giyinip aşağıya indim.

beraber kahvaltımızı yaptıktan sonra salonda oturmuş kahve içiyorduk.

telefonuma gelen aramayla yanından kalkıp telefonumu aldım.

arayan jeongin'di

"h-hyung kötü bir şey oldu" dedi jeongin nefes nefeseyken.

"sen-senin heykelini kırdı"

"ne! kim?" diye sordum şaşkınlık içinde

"wooyoung ve san." dedi

"sen şaka yapıyorsun jeon-"

"hyung buraya acilen gelmen lazım!"dedi şiddetlice

"tamam geliyorum." dedim hemen felix'e dönerek

"çok ama çok acil bir işim var gidiyorum" dedim araba anahtarımı alarak vücudumdaki tüm ağrıları unutarak acele ile hareket ediyordum.

"ne oldu hyunjin?" dedi peşimden hızla gelirken.

"önemli bir şey değil halledip geleceğim." dedim onu merak ettirmemek için.

"nasıl önemli bir şey değil acelen ne o zaman?" diye sordu yalan söylediğim çok belliydi.

"ça-çalıştığım heykelde sıkıntı varmış"

"ne gibi bir sıkıntı sevgilim" dedi inanmayarak gözlerle bana bakarken.

"kırılmış sanırım ahh bilmiyorum felix acelem var gitmem lazım" dedik ayakkabımı ayağıma geçirip.

"tamam dikkatli sür acele ediceğim diye kaza yapma gidince beni haberdar et" dedi

"görüşürüz" dedim evden çıkıp

arabayı bulduğum ilk yere gelişigüzel park ettikten sergi alanına doğru yürüdüğüm esnada gördüğüm manzara ile ayaklarım yere çivilenmişti."tanrım.." dedim kendi kendime fısıldayarak.hızlı adımlarla bir sürü parçaya ayrılmış heykelimin yanına doğru ilerledim.onu kırma ihtimali olan tek bir kişi olabilirdi.

"wooyoung-ssi!" hiçte suçlu olmayan gözlerle bana baktı.Halinden oldukça memnundu.

"nasıl yapabilirsin?"dedim sinirle

"ne? ne yapmışım?"dedi umursamaz bir şekilde

"heykelim." eğilerek yerdeki parçalara baktım.İmkansız.asla birleştirilemezdi.

"bir tek sen vardın yanında?"dedim sorarmışçasına

"sana yazıklar olsun.aramız kötü olabilir ama beni bunu yapacak kadar aşağılık görmen beni çok incitti doğrusu hyunjin-ah." dedi mağdur havası vermeye çalışırken

"aşağılık  herif." kan beynime sıçramıştı.ancak bir şey yaparsam bu mevzu sakata çıkabilirdi.

"olsun hyun'um sen o kadar beceriklisin ki! Bunu bir kaç güne tekrar yaparsın!" dedi iğneliyici bir tonla.yanındaki arkadaşı güldü."öyle değil mi San-ah?" hiddetle oturduğum yerden doğruldum.

"yetişmez.bunun için aylarca uğraştım ben.haddini bil laflarına dikkat et wooyoung.yoksa-"

"yoksa? yoksa ne? yoksa sevgilini mi çağırırsın beni dövmesi için?" sevimsiz kahkahası serginin duvarlarında yankılandı.

"sen sevgilin olmadan yaşayamıyor musun hm? kendini koruyamıyor musun..?" elleriyle göğsümden ittirdi.

"..sevgilin olmadan?" üst üstte bir kaç kez ittirdikten sonra hızla ellerini ittirdim.

ögkeli gözleri bana bakıyordu."wooyoung.sakin ol kavga etme burada." dedi arkadaşı.

"kes sesini." dedi iğrenircesine."ulan küçük oros-"

"hyung!" kulaklarıma dolan tanıdık sesle arkamı döndüm.karşılaştığı manzara karşısında o da donup kalmıştı.

"seninle daha sonra görüşeceğiz hyunjin." gülümseyerek sergi alanını terk ettiği sırada jeongin hızla arkasını dönüp peşinden gitmeye çalıştı.

arkasından koşarak onu engellemek adına kolunu tuttum."In-ah." Yüzüme hüzünle baktı.

"önemli değil boş ver." usulca kolunu bırakarak heykelimin önüne oturdum.önümdeki kırılmış parçalardan bir kaçını elime alarak bir süre öylece bomboş baktım.

"hyung.." varlığını yeni idrak ettiğim göz yaşlarım yanaklarımdan hiç durmadan süzülüyordu.burnumu çektim.emeklerimin  bu şekilde hiçe sayılması bir yana insanların beni bu şekilde görmesi zoruma gitmişti.

"sorun değil."dedim kendi kendime

"sorun değil, nelerin üstesinden geldim bu hiç bir şey" dedim kendimi heykelimin önünde bırakarak.

"hyung!! hyung kalk. batıcak kırıklar" dedi jeongin beni kaldırmaya çalışırken.

"neden hiç bir şey, istediğim gibi gitmiyor" dedim hıçkırıklarım arasında.

"hyung, lütfen sakin ol gidelim" dedi beni sandalyeye oturturken. telefonum çalıyordu, tahminimce felix arıyordu. açıp konuşacak halim yoktu.

"hyung, birisi arıyor açayım mı?" diye sormasına başımı sallayarak olumlu yönde izin verdim.

"alo hyun" dedi telefonun ardındaki kalın ses.

"merhaba, ben hyunjin'in arkadaşıyım"

"hyunjin nerede?" diye sordu

"yanımda efendim, şu an kendini pek iyi hissetmiyor sonra konuşsanız olur mu?" dedi kibar bir şekilde.

"olmaz, hyunjin'e verir misiniz?" jeongin bana dönüp verip vermeme arasında kaldı, kafamı istemiyorum anlamında sallayınca:

"kusura bakmayın şu an görüşmek istemiyor sonra arayın" dedi ve telefonu kapadı

felix'e bu halimi göstermek istemiyordum eve gidip sadece deli gibi çalışmak ve ağlamak istiyordum.

"in-ah beni eve bırak"

"tamam hyung" dedi ve zorla ayağa kalktığımda atölyeden çıktık.

my side, hyunlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin