Araz'ın ağzından
Çağrı elindeki bardağı kenarı bıraktı. Dediklerim karşısında ne duygu yaşadığını tahmin etmeye çalışsam da yüzündeki ifadelerden hiçbir şey anlayamadım. Aramızın nasıl olduğu hakkında en ufak bir fikrim de yoktu ayrıca. Beni her ne kadar öldürmek istediğini söylese de bunu yapamayacağını gözlerinden anlamıştım.
Bulduğum şişe tamamen bitmişti ve ikimiz de sarhoştuk. Ben Çağrı'ya göre daha iyiydim. O iki bardakta gitmişti zaten. Üzerindeki gömleğin yakasını düzeltip bakışlarını bana çevirdi. Gözleri kısılmış ve açmak için zorluyor gibiydi. Yanakları kızarmıştı, ben de aynı durumda olduğuma emindim. Bakışları birkaç saniye yüzümde gezinse de sonrasında sinirle kafasını salladı. Benim geçmişimde yaşadığım olaya bu tepkiyi vermesini beklemiyordum. Gerçi herkes bunu yaparken neden Çağrı'nın yapmamasını beklediğimi de bilmiyordum. Kafasını benden tarafa çevirmesini sağlamak için bir şeyler düşündüm. Henüz uykum yoktu."Nefret ettiğin bir şey söyle Çağrı." dedim yüzüne bakarak.
Bana döndü parmağını uzatıp beni işaret etti. "Sen." dedi nefretle.
"Neden benden bu kadar nefret ediyorsunuz ki? Ne yaptım ben size?" diye sordum elimde olmayarak.
"Öbürlerini bilemem ama benim gülüşümü elimden aldın. En nefret ettiğim şey sevdiğim gülüşleri birinin soldurmasıdır." dedi kinle.
"Ben ne yaptım da gülüşünü elinden aldım anlamadım ki?" dedim sesimdeki hüznü gizlemeden.
"Ne yaptığını bilmiyor gibi davranma." dedi öfkeyle. "Her şeyi kabullenmedin mi mutfaktayken?"
"Benim hayatım seni neden bu kadar çok ilgilendiriyor ki?" dedim elimde olmayarak.
"Çünkü yaptığın şeyin sadece senin hayatına etkisi yoktu."
Hiçbir şey anlamamıştım ama uzatmak gibi bir niyetim de yoktu. Zaten Çağrı'nın açık konuştuğunu hiç görmemiştim. Sarhoşken bile bu huyu değişmemişti.
"Peki sevdiğin bir şey söyle şimdi bana." dedim onun konuşmadığını fark edince.
"Allah kahretsin ki gülüşün." dedi kendinden nefret edercesine.
Gülümseyerek vereceği cevabı beklerken aldığım cevapla şok oldum. Bunu beklemediğim için yüzümdeki gülüşün yerini büyük bir şaşkınlık kaplamıştı. Yüzümdeki ifadeye dayanamamış olmalı ki hafifçe kafasını sallayıp dikkatle gözlerime baktı.
"Değer verdiğim insanların gülüşlerini severim." dedi net bir şekilde. Bakışlarını benden çekip yere odakladı. "Sen de o insanlardan birisin."
Bakışlarımı onda sabit tutarak diyeceklerini bekliyordum. Onu arkadaş olarak gören tek ben değildim yani. Bu duygularımız karşılıklıydı ama insan arkadaşım dediği kişinin geçmişte ne yaşadığını bilmeden böyle davranır mıydı? Düşüncelerimi Çağrı'nın derinden gelen sesi böldü.
"Sevdiğim insanların gülüşünün solmasından nefret ettiğimi söylememe rağmen bunu kendi ellerimle yapacak olmaktan daha da nefret ediyorum." dedi bakışlarını yerden alıp yüzüme çevirirken. Gözlerinde öfke veya nefretten hiçbir iz yoktu. Daha çok kırgınlık hakimdi. Bana bunu nasıl yaptırırsın der gibiydi gözleri. Uzunca bir süre ne o konuştu ne de ben ağzımı açtım. Ne diyeceğimi bile bilmiyordum ne de olsa.
"Sen bu hayatta neyden nefret ediyorsun?" diye sordu uzun sessizliğin ardından.
"İnsanların yanlış algılarından." dedim eskiler gözümün önünden geçerken. Devam et der gibi yüzüme bakıyordu. "İnsanlar taciz olayını gayet normal olarak düşünüyorlar. 'karşı taraf da isteklidir zaten.' 'erkek ne isterse yapar.' gibi konuşmalara sen de çokça şahit olmuşsundur Çağrı." dedim. Geçen birkaç dakika cümlelerimi toparlamaya çalıştım. O da bu sırada konuşmadan beni bekliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçınılmaz Son
ActionOn iki yaşında anne ve babasını, yirmi bir yaşında ise tek umut kaynağı olan kız kardeşini kaybetmesi üzerine intikam peşine düşen bir çocuk, kız kardeşinin öldürüldüğü gün bileğinde kedi dövmesi olduğunu gördüğü çocuğu bulmak için Kara İnançlar adl...