Araz'ın ağzından
Çağrı'nın bakışlarını takip ettiğimde endişeyle camdan dışarı baktığını fark ettim. Anlaşılan beklenilen zaman gelmişti. Artık ya kaçmalı ya da burada bizi öldürsünler diye beklemeliydik. Dürüst olmak gerekirse o eve dönmektense burada can vermeye razıydım ama yanımda Çağrı varken değil.
"Gitmemiz gerekiyor değil mi?" diye cevabını zaten bildiğim bir soru yönelttim. Kanepenin üzerindeki çantayı eline aldıktan sonra kafasını sallayıp bakışlarıyla hızla etrafı taradı. "Gel." dedi mutfak camına ilerlerken. "Buradan çıkarsak görülme ihtimalimiz daha düşük." Dediğini yapıp hızla peşinden ilerledim. Çağrı camdan atlar atlamaz benden yana baktı. Ben de hızla inip elimle yürümesi için ileriyi işaret ettim. Koştuğumuz zaman yüksek ses çıkarma ihtimalimiz yüksek olduğu için sadece hızlı adımlarla ilerlemeye karar verdik. Evin arka tarafındaki ormana girdiğimizde biraz da olsa rahatlamıştım.
Çağrı hızla ilerlerken aynı zamanda arkamızı da kolaçan ediyordu. Benim gücüm ise sadece hızlı adımlarla onu takip edebilmeye yetiyordu. Uyandığımdan beri iyi olan kolum aniden ağrımaya başlamıştı ama şu an en ufak bir acı belirtisi göstermeye hakkım yoktu. "Bu taraftan." dedi Çağrı kolumdan tutup ağaçların daha sık olduğu bölgeye ilerlerken. "Burada kaybolur ve muhtemelen kurtlara yem oluruz." dedim yaptığı şeyin saçma olduğunu belirterek. "O adamların elinde ölmektense kurtlar tarafından ölmeye razıyım." Yüzündeki ifadeden sinirli mi yoksa endişeli mi olduğunu anlamak zordu. Umutsuzca kafamı sallayıp peşinden gittim. Ne zaman beni dinlemişti ki bu sefer dinleyecekti zaten.
Yaklaşık üç saattir aralıksız yürüyorduk ve artık gücümün sonuna geldiğimi hissediyordum. Şu an burada yığılıp kalırsam Çağrı'ya zorluk çıkarmış olacaktım. Beni sırtına alıp bu ormanda tek başına bir çıkış yolu bulması gerekecekti. Belki de beni orada bırakıp kendi yoluna devam ederdi. Bunu bilemezdim. Kendi düşüncelerimle o kadar meşguldum ki Çağrı'nın seslendiğini duymamıştım bile. Hızla kolumdan tutup oturmam için bir ağacın altına çekti. "Biraz duralım." dedi yorgunlukla. Kafamı hızla sallayıp yanına oturdum. Beklediğim gibi iyi değildim ve vücudum artık bu ağrıyı kaldıramayacak duruma gelmişti. Başım dönmeye gözlerimin önü kararmaya başlamıştı. Arkamızdaki ağaca bir müddet yaslanmanın bana iyi geleceğini düşündüm. Gözlerimi yumup kafamı ağaç gövdesine yatırdım.
Kolumun tutulması ile gözlerimi açtım. Refleks ile kolumu kendime çektim. "Yaran kanamış." dedi Çağrı kolumdaki yarayı dikkatle incelerken. "Neden daha önce haber vermiyorsun?" Sesindeki öfkeye sinirle kafa salladım. Ben ona yük olmayayım diye uğraşırken o bana kızmak için yer arıyordu. "Kanadığını fark etmemişim." dedim umursamaz görünürken. "Canın yanmış olmalı. Onu da mı hissetmedin?" dedi kolumdaki yaraya bakmayı bırakıp bakışlarını yüzüme çevirirken. Sesi her ne kadar sinirli çıksa da bakışları endişe doluydu. "Canım yansa da dünkü çatışmadaki adamlar peşimizde ve biz sık ağaçlarla kaplı bir ormandayken bunu söylemenin bize bir yararı olmazdı." dedim kendimden emin bir tavır takınırken. Tek kaşımı da kaldırıp haksız mıyım dercesine inatla yüzüne baktım. Kafasını sinirle sallayıp elindeki çantaya döndü. Fermuarını açıp içinden pansuman yapmak için gerekli olanları çıkardı. Ne ara hazırlamıştı bu çantayı?
"Gömleğini çıkar." dedi elindeki pamukla uğraşırken. Dediğini yapıp hızla gömleğimi çıkardım. Çok vaktimiz olmamalıydı. Eğer adamlar Çağrı gibi düşünüyorsa çoktan bu tarafa yönelmiş olmalıydılar. Elindeki pamukla yaramı temizledikten sonra dikkatle sardı. Pansumanı bitirdikten sonra o çantaya yöneldiğinde ben de gömleğimi tekrar giydim. Kalkmak için hazırlanırken Çağrı'nın bakışları yüzümde gezindi. "Biraz durabiliriz." dedi bu aceleci adama ters bir davranışla ama bunu düşünmeye şu an zaman ayıramazdım. Benim için bu en iyisiydi. Gözlerimi yumup ağaca yaslandım tekrar.
"Araz." Adımın seslenmesi ile gözlerimi araladım sakince. "Hadi kalk artık yola devam etmeliyiz." Kaç saattir buradaydık bilmiyordum ama hava kararmaya başladığına göre uzun bir süre mola vermiştik. Bu da adamların bize yakın olduklarını gösterirdi. Yerden doğrulup Çağrı'nın çantayı sırtına takışını izledim dalgınca. Henüz kendime gelmemiş olsam da hızla Çağrı'yı takip ediyordum. Ne de olsa benim yüzümden fazlaca oyalanmıştık. Hayatımda en nefret ettiğim şey buydu işte: İnsanlara yük olmak. Hayatım boyunca hep insanlara yük olmuştum zaten. Her zaman başarısız ve beceriksizdim. Duyduğum ses ile düşüncelerimi yarıda bıraktım. "Efendim?" dedim kendimi toparlarken. "İyi misin?" dedi Çağrı elini alnıma koyarken. "Ateşin yok."
"İyiyim." dedim alnımdaki elini çektiğinde. Çağrı her ne kadar inanmamış olsa da ses çıkarmadı. Yalan söylemiyordum, gerçekten biraz uyumak iyi gelmişti. Gerçi birazdan fazla uyuduğuma emindim. "Neden beni daha erken uyandırmadın?" dedim hem konuşmanın ayılmama yardımcı olacağını bildiğim için hem de ortamdaki gergin havayı biraz olsun dağıtmak için. "Erken uyandırsam muhtemelen bir süreden sonra ilerlemekte zorlanırdın." dedi bakışlarını bana çevirmeden. Sanırım gerçekten de haklıydı. Yolun yarısında dayanamaz ve bayılırdım muhtemelen. O kadar dinlenmeme rağmen şu an bile sallanıyordum. "Gel." diye seslendi Çağrı evden çıktığımızdan beri verdiği komutlara bir yenisini eklerken. Her zaman yaptığım gibi yine peşinden ilerledim. Bu gidişle bu ormandan çıkamayacaktık. Bu düşünceyle kafamı bir dolu senaryo işgal etti. Belki kurtlara yem olacaktık, belki de açlıktan kıvranacaktık ya da adamlar bizi bulup öldürecekti. Düşüncelerim içinde boğuşurken önümdeki manzarayla rahat bir nefes aldım. Sonunda yola çıkabilmiştik.Mutluluğumu Çağrı'nın sabırsız sesi böldü. Eski aceleci Çağrı geri gelmişti. Ben de nerede kaldığını düşünüyordum. "Hadi Araz." dedi tekrar. Sinirle kafamı salladım. "Tamam Çağrı biraz sakin olur musun?" dedim öfke tüm vücudumu ele geçirmişken. "Burada bu adamlar tarafından ölemem." dedi inatla. "Şu an olmaz." Kafamı anlamayarak salladım. Zaten genel olarak Çağrı'yı çok da anlamıyordum. "Neden?" dedim saçma bir soru yönelterek. İnsan neden öldürülmek istesin ki zaten hem de düşmanları tarafından. Bir insan birine beni öldür diye yalvarmazdı ne de olsa. Bu ya aptallık ya da çaresizlik meselesi olurdu o zaman.
Sorduğum sorunun saçmalığı ile Çağrı'nın yüzümdeki boş bakışlarını hissettim. Teslim olur gibi elimi kaldırdım. "Tamam sorum saçmaydı bakma öyle." dedim yüzümdeki gülümsemeyle. "Ben de bu aptal gülüşün nerede kaldı diyordum." dedi kırıcı bir şekilde. Dediği şey ile yüzümdeki gülüş saniyesinde soldu. Ona neydi ki benim gülüşümden? İstediğim kadar gülebilirdim. Yanından hızla ilerleyip önüne geçtim. Uzun bir süre muhatap olmasam daha iyiydi sanırım. "Şakaydı." dedi arkamdayken. Umursamadan yola devam ettim. Kolumdan tutup durmamı salladı. "Şakaydı." dedi tekrar. O da benim gibi teslim olurcasına ellerini havaya kaldırmıştı. Tamam anlamında kafamı salladım. "Alınmadım zaten." dedim ona inat ciddi bir tavırla. Belki de alınmıştım. "Tamam o zaman." dedi Çağrı elini silahmış gibi kullanırken. Ne yaptığını anlamayarak yüzüne boş bakışlarımı çevirdim. "O zaman şimdi bana aptal gülüşünü göster." dedi bir komiser edasıyla. Sinirle bakışlarımı yüzünde gezdirip eline vurdum. Yaptığım harekete karşı yüzünde büyük bir gülümseme oluştu. Bu gülüşün ardından ben de kendimi daha fazla tutamayıp gülümsedim. "Şimdi oldu." dedi bakışları hala yüzümdeyken. Bir şey demek için ağzımı açıyordum ki kulaklıktan gelen ses ile dikkatimi oraya verdim."Araz, sesimi alıyor musun?" diyordu bir ses. Bu Çağrı'nın arkadaşı olan çocuktu. Yüzümdeki değişim ile Çağrı'nın bakışları da ciddileşti. "Evet." dedim şaşkınlığımı üzerimden atamazken. "Neredesiniz?" Sesi baştakine göre heyecanlı çıkıyordu. İpucu bulmak için etrafmı hızla taradım. Uzaktaki tabelaya biraz yaklaşıp yerimizi söyledim. "Tamam orada bekleyin geliyoruz." dedi. Kulaklıktaki ses kesilmişti şimdi. "Bizi almaya geliyorlar." dedim Çağrı'dan yana dönerek. Kafasını sallayıp yola oturdu. "Otursana sen de." dedi yanını bakışlarıyla işaret ederek. Onu dinleyip yanına oturdum.
Gülümsemem solup düşünceler içerisinde çırpındığımı belli eden bir ifade yerleşti yüzüme. "Ne oldu?" Yüzümdeki ifadeye anlamayarak bakıyordu. "Bizi buldukları için üzülmüş gibisin sanki." dedi alayla. "Bizi buldukları için değil." dedim boğazımdaki yumru ile. "Sen olmasan beni bulmaya bile tenezzül etmeyecekleri için." Sesim kendimden beklediğimin aksine kırgın çıkmamıştı. Artık alışıyordum sanırım yok sayılmaya. "Onlar bulmaya çalışır mıydı bilmem ama eğer ben yanında olmayıp onlarla olsaydım bulmak için elimden geleni yapardım." Dediği şey ile şaşkın bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Demek ki ben bayılsam ormanda beni bırakıp gitmezdi. Saçma düşüncem ile gülümsedim."Çok çabuk gülümsüyorsun." dedi yerde bulduğu bir taşla oynarken. "Neden gülüşüm sana bu kadar batıyor?" dedim kendimi tutamayarak. Gülümsemem suçmuş gibi davranıyordu. "Kıskanıyorum gülüşünü." dedi kafasını yerden kaldırmayıp. Sinirli bakışlarım yerini şaşkınlığa bıraktı. "Dalga geçiyorum, nesini kıskanayım o aptal gülüşünün?" Dediği şey ile sinir tekrar vücuduma nüfus etti. Şimdi gülümseme sırası ona geçmişti. Bu halimden fazlaca zevk alıyor olmalıydı. Geçen yarım saat hiçbir şekilde konuşmadık. Çağrı'nın arada bir etrafı kolaçan ettiğinde 'kimse yok' demelerini saymazsak tabii. Önümüzde duran siyah araba ile yerden doğrulup içeri geçtik. Neyse ki artık rahattık. Arabada nasıl olduğumuz, nerede kaldığımız gibi sorulara maruz kalsak da bunları cevaplama hakkını Çağrı'dan yana kullandım.
Vücudumdaki yorgunluğu iliklerime kadar hissediyordum. Ne ara kapattığımı bilmediğim gözlerimi arabanın durması ile araladım. Hızla arabadan inip odama geçmek için koşar adım gidiyordum. Gidip biraz daha uyumalıydım. Bodruma geldiğimde kolumda hissettiğim baskı ile kafamı çaresizlikle salladım. Şu an sadece uyumaya ihtiyacım vardı. Arkamı dönüp kolumu tutan kişiye çevirdim bakışlarımı. Tahmin etmek zor değildi gerçi. Karşımda meraklı bakışlarla duran Çağrı vardı. Elini uzatıp kafasıyla cebimi işaret etti. Boş bakışlarla yüzüne bakmama dayanamayıp sinirle söylendi. "Aldığın resimler." dedi kısaca. Bu dediği şeyi de anlamadığımı fark edip zaten öfkeli olan bakışları biraz daha karardı. "Araz, o evde aldığın resimleri verecek misin?" dedi bıkkınlıkla. Ne dediğini anlayıp hızla cebimdeki resimleri uzattım. Elimden alıp incelemeye koyuldu. Yüzündeki ifadeye daha fazla dayanamayarak "Kim onlar?" diye sordum. "Ailem."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçınılmaz Son
ActionOn iki yaşında anne ve babasını, yirmi bir yaşında ise tek umut kaynağı olan kız kardeşini kaybetmesi üzerine intikam peşine düşen bir çocuk, kız kardeşinin öldürüldüğü gün bileğinde kedi dövmesi olduğunu gördüğü çocuğu bulmak için Kara İnançlar adl...