Bu kitapta şiddete yer verilmiştir. Etkilenecek ve yaşı küçük olanlar kesinlikle okumasın lütfen. Ben bile yazarken durup düşünüyor ve böyle şeylerin neden yapıldığını sorguluyordum. O yüzden ricam okumamanız. Sonra çıkıp bunları nasıl yazdın, bu kadar abartmaya ne gerek vardı falan filan yazmayın.İyi okumalaarr:))
---
'Her güzel şeyin bir sonu var, tıpkı senin beni sevdiğin ile ilgili yalanları söylemen gibiydi bu gerçek, sadece kısa vadeliydi.'
---
Güven kelimesi kimi için mutluluk, kimi için kaygı, kimi için belirsiz bir durum olurken kimi insan içinse ölümdür. Bazen o güven duygusunu en yakınınız yüzünden kaybedersiniz ve büyük bir bıçak darbesini yüreğinizin tam ortasından alırsınız. O bıçağı çıkarmamanız gerektiğini bilirsiniz fakat sizden o güveni çalan insandan size bir iz bile kalmasını istemeyip, o bıçağı oradan çeker ve asıl gerçekle yüzleşirsiniz; ölüm. Size o bıçağı hiç acımadan saplayan insanın hayatınızda bıraktığı büyük darbe ölümdür çünkü sizin o bıçağı çıkarıp ölümle yüzleşeceğinizi bildiği için darbeyi tam yüreğinizden yapar.
25 yıllık hayatımın 21 yılında sakin, uyumlu bir insan olmuştum. Herkesle anlaşabilen, iletişime geçebilen ve sevilen biriydim. En azından ben öyle sanıyordum. Hayatımın hatasını 4 yıl önce yapmış ve bedelini çok ağır bir şekilde ödemiştim. Ve hala ödemeye devam ediyordum. Tek tek çevremden daha sonra kendimden uzaklaşmıştım.
Bu hatanın bedelini ne kadar ben ödüyor olsam da, benim bu hatayı yapmama sebebiyet veren o kişi karşıma çıktığı ilk anda cezasını çekecekti. Geçen her gün için bir darbe daha alacaktı benden. Bu ona ve kendime verdiğim son sözdü.
''Hoş geldin.'' duyduğum ses ile kafamı çevirdim ve bana doğru bastonu ile ilerleyen adama baktım, yavaşça kafamı salladım.
''Hayırdır beni mi özledin? Bu saatte çağırma amacın ne?'' dediğimde hala onu izliyordum. Yüzünde tedirgin bir gülümseme vardı, sahteydi gülümsemesi. Masaların üstünde ters çevrilmiş sandalyelerden birini zorlukla eline aldı ve çevirip yere düz bir şekilde koydu. Ona yardım etmeyi çoktan bırakmıştım çünkü bunu o istemişti. Kendisine yardım etmemden rahatsız olduğunu dile getirmişti. Benim için hava hoştu onunla ne kadar az diyaloğa, temasa geçersem o kadar iyiydi.
''Geç otur hele, ne içersin.'' Bu benim açımdan normal değildi, bir şeyden korkuyordu. Bana karşı bu kadar yumuşak olmamalıydı. Kafamı hızlıca iki yana salladım ve karşısına bir sandalye çekip oturdum.
''Bir şey istemiyorum, ne için çağırdığını söyle.'' Saat 2'ye geliyordu ve gecenin bu saatinde bu kadar önemli şeyin ne olduğunu merak ediyordum. Onu bu kadar telaşlandıran, korkutan şey neydi?
''Hala o iş üzerinde çalışıyor musun?'' Durduk yere bunu sormasını beklemiyordum. Bu konuyu en son 2 yıl önce, bu işin peşine düşmeye karar verdiğimde konuşmuştuk. O günden bu güne büyük gelişmeler olmuş muydu? Pek sayılmaz. Ama iyi bir yol kat etmiştim, en azından kendi açımdan baya şey öğrenmiştim. İşime yarayacak şeyler.
''Bunu bana neden soruyorsun?''
Beklemeden cevabını vermişti '' Bu işin sonu iyi değil Hera görmüyor musun?'' Biliyordum, görüyordum ve bile isteye devam ediyordum. Beni bu işe iten biri değildi, bizzat kendim bu yolu seçmiştim.
''Sadede gel! Oturup seninle bu konuyu konuşmayacağım.'' Sesim benden istemsizce yüksek çıkmıştı fakat pişman değildim. Oturup öylesine konuşulacak bir konu değildi.
''Hera, sakin ol... Ben burada seni düş-''
Sözünü tamamlamasına izin vermeden araya girdim ''Nedense herkes beni düşündüğünü dile getiriyor fakat beni düşündüğünü dile getiren herkesten bir darbe yedim! Tekrar söylüyorum, seninle bu konuyu konuşmayacağım neyini anlamıyorsun?'' Öfkem kendini belli ederken bir bacağımı hızlıca sallıyor ve kollarımı önümde bağlayıp arkama yaslanıyordum.
''Bir gün bu öfken seni yakacak bunun farkında mısın?'' Bilmem kaçıncı kez bu konuşmayı yapıyordu fakat hala söylemekten vazgeçmiyordu.
''Alışamadın hala şu duruma.'' dediğimde kafasını yavaşça sağa sola salladı ve derin bir nefes aldı. Asıl konuşmak istediği konu bu değildi farkındaydım. Kendisini zorladığı belliydi çünkü onu kendimden iyi tanıyordum.
''Söyle artık ne söyleyeceksen işlerim var.'' dediğimde kapalı olan göz kapaklarını yavaşça araladı ve tam gözlerimin içine baktı. Yanındaki bastonu eline alıp yavaşça ayağa kalktı. Bir kaç adım atıp önümde durdu. Kafamı yavaşça yukarıya kaldırdım ve alttan gözlerine bakmaya başladım.
''Hera... Söylediğim şeyden sonra sakin olacağına ve hemen bir atak yapmayacağına söz vermelisin.'' Onu bu kadar zor durumda bırakan konuyu fazlaca merak etmiştim ve böyle yaptığı için sinirlenmiştim.
''Ne söyleyeceksen söyle artık işlerim var diyorum sana, lafı geveleyip durma!'' dediğimde hızlıca ayağa kalkmıştım. Ellerimi belime koyup beklemeye devam ettim. Bir an önce söylese iyi olurdu.
''O gelmiş. Geri dönmüş Türkiye'ye.'' İki kelime tüm geçmişi ayaklarımın altına dökmek için yeterliydi. Tüm acıları, tüm ölümleri gözümün önüne getirmek için yeterliydi. O gelmişti, kendi ayağıyla bana gelmişti, kendi ayağıyla intikama gelmişti, kendi ayağıyla ölüme gelmişti.
Belki bundan 1-2 yıl önce gelse geri durur sadece uzaktan izlerdim. Fakat şuan öyle değildi. Ona olan öfkem, hırsım gittiğinden beri öyle bir harlanmıştı ki intikam ateşi ile yanıp tutuşuyordum. Bu işin sonunda ölecek olsam bile karşısına savunmasız, korkak biri olarak çıkmayacaktım. Beni tanıdığını zannetmeye devam edecekti fakat o Hera Alpaslan ile daha yeni tanışacaktı.
****
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soğuk Yaralar
ChickLit"Canımı en çok ne yaktı biliyor musun?" Sorumu ona yönelttiğimde beni dinlemekten çok elimdeki silahı almak için çözüm yolu aradığını görebiliyordum. "Kimseye sesimi duyuramadım." Dudaklarımdan bir hıçkırık firar ederken konuşmaya devam ettim. "Ben...