---
'Geçmiş insanların canını yakardı çünkü insanlar acı çektikleri anıları, geçmiş olarak adlandırırlardı.'
---
Büyük bir kabusun içindeymiş gibi hissediyorum bazen. Bir tarafımda acı, ihanet, umutsuzluk, hayal kırıklığı, ölüm varken diğer tarafta sadece buna sebep olan kişi vardı. Ne kadar ona doğru koşsam da arkamda bıraktığım acılar omuzlarıma yük oluyor ve koşmamı engelliyordu.
Beni acılarım yavaşlatıyordu, bunun bilincindeydim.
İnsanların çoğu acılarını gizler, acılarını anlatmazlar çünkü anlattığı kişiler acılarını ona karşı silah olarak kullanabilirdi, kullanırlardı, kullanmak zorunda kalabilirdi. Bunun bilincinde olan insanlar uzak dururdu, acılarını anlatmazdı. Acıları, içinde büyüdükçe daha çok batardı, daha çok yük binerdi omuzlarına, daha çok çekilirdi kabuğuna ve daha çok kırılırdı. Kimse onu anlamaya çalışmadığı için, kimse onun ne hissettiğini umursamadığı için daha çok kırılırdı. Hissizleşirdi, 'kimse beni anlamıyor' der her şeyden uzaklaşırdı. Belki de en büyük hatayı burada yapardı fakat haklı bir sebebi vardı; güven. Güven duygusu, içinde yok olduğu zamanlarda, acıların onun aksine büyürdü. Durduramazdın, engel olamazdın.
Bir insanın bu halde olmasının sebebi zaten insanlar değil miydi?
Bu halde olmamım, bu yola düşmemim, bu intikam ile yaşamamın sebebi bir insan değil miydi?
Bazen kendime acıyordum. Bu hale nasıl geldiğimi sorgulamaktan kafayı yemek üzereydim. Geçmişi düşündükçe kalbim daha çok sızlıyor, vicdanım daha çok ağırlaşıyordu. Sadece bir hatanın beni, çevremi bu denli değiştirmesi bazen, aslında çoğu zaman, zoruma gidiyordu. Hala gülebiliyordum, eğlenebiliyordum hatta sevebiliyordum fakat her gülmenin, eğlenmenin, sevmenin sonunda benim için hüzün yatıyordu. Tek başıma kaldığım her an tekrardan kendi kabuğuma çekiliyor, kendi düşüncelerimle baş başa kalıyordum.
Beni kendi düşüncelerim yoruyordu, bunun farkındaydım.
İçimdeki öfke, cesaret dinmiyordu. Her seferinde daha çok artıyordu. Acılar her seferinde büyüyordu. Zaman ne kadar geçse de, acıya alıştığını zannetsen de bir anıyla tekrardan eskiye dönebilirdin. Bir hatırayla, fotoğrafla tekrardan kabuk bağlamaya yüz tutmuş yaraların kanayabilirdi. Bu yüzden zaman acının ilacı değildir; zaman acının düşmanıdır çünkü acılara alışılması zamana değil insana bağlıdır. İnsanın içindeki öfkenin, intikamın belki de hayal kırıklığının derinliğine bağlıdır.
Zamanın ilaç olduğu bir şey varsa o da insandır. İnsanın içindeki acıya değil, insanın kendisine ilaçtır. Acılara ilaç bulamazsın, acıların üstünü örtersin ve o örtünün tekrar kalkmaması için kaçarsın. Kendinden, çevrenden, yaşanmışlıklardan ya da yaşanılacaklardan. Fakat şunu bilmek lazım, acı ne kadar can yaksa da seni dik tutardı. Acılar insanların kendilerini bulmalarını sağlardı. Tıpkı benim gibi. Acılarım beni her seferinde daha güçlü, daha yıkılmaz yapardı. Acılarım beni ben yapan tek şeydi.
Beni acılarım dik tutuyordu, bunu ben seçmiştim.
Şuan Alin'in amcasının yanındaydık. 3 gün önce gece saatlerinde geldiğim yerdeydim. Bana onun geldiğini haber veren kişi Alin'in amcasıydı. Onu bu işlere sokmuyordum fakat Alin ilk öğrendiğinde bana söyleyemeyeceğini düşündüğü için amcasından rica etmişti çünkü amcası bir şeyi söylemekten çekinmezdi, kıvransa bile söyleyeceğinden vazgeçmezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soğuk Yaralar
Chick-Lit"Canımı en çok ne yaktı biliyor musun?" Sorumu ona yönelttiğimde beni dinlemekten çok elimdeki silahı almak için çözüm yolu aradığını görebiliyordum. "Kimseye sesimi duyuramadım." Dudaklarımdan bir hıçkırık firar ederken konuşmaya devam ettim. "Ben...