Ömer Berk Yıldırım.

183 52 262
                                    

Hayatın onu nereye götürdüğünü bilmeden yaşayan, tüm hayatını babaannesine, hayvanlarına ve kaybettiği lavantasına adamış bir adamın hikayesi.
Kendinden bir parçayı, hayatından vazgeçtiği gün gördüğü yeşil gözlü kızı arayan o esmer çocuğun hikayesi.
Şarkılar:
Buray-alacalı.
Mabel matiz-gel.
Medya; Ömer Berk Yıldırım.
***************************
Günümüz;
Ben, Ömer;
Kimine göre egoist, kimine göre naif ruhlu, kimine göre de cani biriyim.
Hayatım 18 yaşında' ailemi kaybettiğim trafik kazasıyla mahvoldu.
Ve bir hayat daha kazandım, aslında, bir koku, bir bakış ve ruhuma işleyen bir çift yeşil gözler...

Babannemin sesiyle uyandığım bu lanet sabahta, yine acaba ne yaşayacağım diye düşünerek doğruldum ve aynaya baktım.
Bu ara depresif bir moodda olduğum için, gözlerimin altı mos mordu.
Duvarda asılı olan ailemin resmine baktım, onları günden güne daha çok özlüyor daha çok ağlıyordum, evet erkek adamım ve ağlıyordum.
Çünkü ruhunun kıvılcımları sönmemiş her insan ağlardı.

Kardeşim leyla'nın gülümsemesine, kafasındaki mor lavantalardan yapılmış tacına baktım.
Ve bileğim'deki bilekliğe.
Bana bu bilekliği veren kızı hayal ettim, gözlerini, gülüşünü ve üstündeki elbisesini.
Kalktım ve yatağımı toplayarak, odamın camını açtım.
Çalışanımız Ayperi abla bugün kızı nilayın doğum günü için ankaraya gitmişti, evde sadece babaannem ve ben vardık.

Babaannem, benim tüm dünyamdı her şeyimdi, bu yaşıma kadar elimden sımsıkı tutmuştu beni okutabilmek için 50 yaşında işe girip hamamda çalışmıştı.
Onun hakkını asla ödeyemezdim.
Üstüme gündelik şeyler giydim ve ikişer ikişer merdivenleri inip mutfağa gittim, babaannem yine döktürmüş yine marifetlerini göstermişti.
Çok güzel börek yapardı, kimse onun gibi börek yapamazdı benim gözümde, rahmetli annemden bile güzel yapardı.

"Şerife sultan yine döktürmüşsün"
diyerek yanağından makas aldım ve öperek oturdum.

İştahla yemeğimi yerken, babaannemin yüzünün soluk olduğunu fark ettim, lokmamı yuttuktan sonra düşünceli gözlerle baktım" Sultanım,iyi misin? Hastaneye gidelim mi? İster misin?"dedim.
Bir süre düşündükten sonra

"iyiyim oğlum sadece şekerim biraz yüksek"

elindeki çatalı masaya koydu ve gülümsedi.
"Peki öyle olsun sultanım" kalktım. Gece ve güneşin mamalarını vermek için bahçeye çıktım.
Gece asi bir köpekti, ama güneş çok durgun masum bir kediydi.
Gözlerinin rengi onun'ki gibiydi rengi de saçlarının rengiyle aynıydı.
Mamalarını koydum ve havuz başında ki şezlong'a uzanıp gökyüzünü izlemeye başladım.
Hayaller kurmak, ve mutlu olmak istiyordum, yaşamak ve nefes almak.
Ama,ben sadece kendimi hapsettiğim, bedenimde acı çeken bir mahkumdum, ben bir hiçtim ve  bazen de bir yokoluşluk'tum.

Düşüncelere dalmışken, yüzüme düşen su damlasıyla irkildim, gökyüzü birden kap karanlık olmuş, ruhumu yansıtan bir aynaya dönüşmüştü sanki.
İç çekerek içeri girdim, evde garip bir sessizlik ve kötü bir enerji vardı.
Babaannemin sesi çıkmıyordu,
"SULTANIM! Neredesin?" Bir süre bekledim ve ses gelmeyince koşar adımlarla salona gittim.
Keşke o an ben ölseydim,  yok olsaydım bir avuç toprak olsaydım'da hunharca savrulsaydım.

Babaannem, yerde yatıyordu.
Telaşla kaldırdım ve koltuğa yatırdım, yüzüne hafifçe vurdum ve gözlerini açınca dünyalar benim olmuş gibi derin bir nefes aldım.
"Sultanım, çok korkuttun beni o kadar, çok korktum ki anlatamam,  zeytin gözlüm benim, hani iyiydin sen? İlaçlarını mı almıyorsun yoksa sen?" Babaannem derin nefes alarak bana baktı ve eliyle sıkıca elimi tuttu.
"İyiyim ben oğlum, ilaçlarımı da aldım ama neden böyle oldu bende bilmiyorum, sanırım börekten çok yedim ve şekerim yükseldi" dedi ve saçımı okşadı.
"Peki, sultanım umarım dediğin gibidir, yoksa bir dahakine seni hastaneye götürmek zorunda kalacağım".
Kalktım ve mutfağa gittim, burnuma çok güzel bir kek kokusu geliyordu ama ortada ne kek vardı ne de başka bir şey.
Malzemeleri çıkardım, ve önlüğümü taktım, yavaşça sütü ve yağı döktüm, tamamen iç harcını yaptıktan sonra ellerimi tezgaha dayadım ve derin bir nefes aldım.
O kızı istiyordum...
Onun kokusunu...
Ve gülüşünü...
Düşüncelerimle boğuşurken telefonumun çalmasıyla irkildim.
Arayan "Serkan'dı" Büyük bir heyecanla açtım.
"Efendim, serkan?"
-" Kardeşim lavanta tekrar buraya dönüyormuş yakında bura da olacakmış"

Bozuk Saat.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin