Cennet miydi? Cehennem miydi? Bizi kollarının arasına alan.
Yoksa biz miydik onların kollarına atılan.
Cehennem denilince aklınıza günahlarımızın bedelini ödeyeceğimiz dört bir yanı ateşlerle kaplı yer geliyor değil mi?
Hayır, aslında Cehennem benim için acılarımın birbirlerini avuttukları bir yer, bense cennete gitmek için onları kandıran bir zavallıyım."Ee hadi dans edelim?"
Dans etmeyi bilmediğimi kendime bile yediremiyorken düşünceli gözlerle cesura baktım;
"Ama ben dans etmeyi bilmiyorum ki."
Elini çenesine dayayarak güldü.
"Bende bilmiyorum, ama birlikte öğrenebiliriz ne dersin?"
Gülümsedim ve uzattığı elini tuttum.
"Eh, peki bakalım umarım yere kapaklanmayız."
Dizilerden izlediğim o güzel kızlar gibi elimi omzuna koydum ve ben bir adım geri gittikçe bana bir adım daha gelen cesura baktım ayaklarıma basmamak için büyük bir uğraş veriyordu ama bu hâli gerçekten çok komikti.
"Cesur, dur lütfen."
Çekildim ve gülmeye başladım Cesur un şaşkın bakışları üzerimde geziniyordu.
"Ayağına basmak istemediğim için ama güzel kız."
Bana yaklaştı ve elimden tekrar tuttu.
"Şimdi sadece kendini bana bırak tamam mı?"
Anlaşılmaz gözlerle ona baktım ve elini sıkıca tuttum.
"Peki."
Bir kaç adım aynı hareketi yaptık ve bu sefer şaşkınlıktan ayaklara bakan kişi bendim Cesur dans etmeyi biliyordu ve bir profesyonel gibiydi adeta.
"Ne oldu?"
Kafamı kaldırdım ve gözlerine baktım, gözlerinde sanki büyük büyük volkan'lar patlıyordu ve bir o kadar da derin bir hüzün, onun yanı sıra da bir umut ışığı vardı.
"Hiç sadece, gözlerin bana yıldızları hatırlattı."
Gülümsedi ve beni etrafımda dönderdi.
"Burda ki tek yıldız sensin, en güzel en narin en saf..."
Bir anda beni kendine çekti ve belimden tutarak beni kendine kenetledi.
"Bu dünyada ki her şeyden güzelsin sen."
Gözlerimi kaçırarak, titreyen ellerimi kollarına dayadım.
"B-ben mi?"
Tekrar gülümsedi ve bu sefer bana iyice yaklaşıp gözümün altını öptü.
"Evet, sen."
Kalbimde ufak bir kıvılcım hissettim o an, ömerin bana hissettirdiğinden daha farklı bir kıvılcımdı bu canımın yanacağını hissediyordum ve boğulacağıma da emindim nefes alamadığımı fark ettim ve kendimi cesurun kollarına bıraktım.
Acım savaşabileceğimden daha fazlaydı ve ben mağlup olacağıma adım kadar emindim.
Yaşadığım hayat bana bir ben borçluydu, pek önemi olmasa da bazen bu hayatı hak etmediğimi düşünmüyor değildim.
Yokluğuyla savaştığım Mutluluğum beni bir bozuk saat gibi durdurmuş ve tozlanmama yardım ediyor gibiydi.İçimde zerre güç yoktu ama bu gücü bulabilecek, onu tekrar kazanacak kişi de bendim.
Biri benim elimden tutup da;"Gel senin gücünü birlikte bulacağız."
Diyemezdi.
Bilmiyorum, belkide diyebilirdi.
Hayatım soru işaretlerinden ibaretken, deli sanıldığım bir ortama mahkum kalmıştım.
Şöyle bir fark vardı, ben deli değildim buraya resmen birileri tarafından itilmiştim.
Bunun için başta gelen kişilerden biri de babamdı.
5 sene önce evlendiği karısı için beni ölüme terk edecek kadar aciz bir insandı.
Ama şunu unutuyordu ben ölümle savaşmayı bilecek güçteydim.
Canım yanarsa ölümün ta kendisi de olabilirdim.Masum görünen kişiliğimin altında bir o kadar da kindar bir insan vardı.
Acılarımı unutmaz gerekirse bedenime kazırdım.
Çünkü ruhumun acısı bedenimin acısından daha üstündü.Kaybolduğum karanlıkta her geçen gün bir parçamı daha arar oldum amaç bir nebze de kendime olan güvenimin geri gelmesini sağlamaktı ama olmadı aksine ben o kalabalığın tutsağı oldum sanki kayboldukça kayboldum.
Kulağımda çınlayan bir silah sesi, gölgeler ve benim savunmasızlığım.
Gözlerimi açtığımda başka bir yerde olduğumun farkındaydım bu sefer ki bilinçaltımın hayalleri değildi gerçekten başka bir yerde başka bir odadaydım, bilinçaltımın hayallemesinin aksine aydınlık bir odadaydım ve camdan bakınca karanlık bulutlar yerine çok güzel bir manzara gözüküyordu.
Ayağa kalktım ve yatağı kapattıktan sonra cama iyice yaklaştım ve etrafa dikkatlice bakmaya başladım.
Koskoca bir araziye mensup bir evdeydim ve dört bir yanında da yaşımdan çok korumalar vardı.Camı arkama aldım ve kapıyı doğru yavaş yavaş ilerledim sol elimi kapının kulpuna uzattığım anda kapı biri tarafından açıldı bu o yüzü maskeli kişiydi.
"Uyanmışsın?"
Sorgulayıcı bir bakış attım ve maskesini inceleyerek gözlerinin içine baktım.
"Kimsin sen? Oyun mu oynuyorsun ne bu maskeler falan?"
Güldü ve elinde ki telefonu bana uzattı.
"Bir kişiyi arama hakkın var, ara ve kendi isteğinle bir arkadaşının evinde kaldığını belirt."
Uzatılan telefonu aldım ve bir kaç dakika öylece ekrana baktım kimi arayacağımı bilmiyordum arayıp ne diyebilecektim ben bir anda kaçtım mi?
Aklıma bir tek zelihanın numarası gelmişti ve numarayı çevirdikten sonra zelihanin telefonu açmasını bekledim.
Bir kaç çalmadan sonra telefonu açtı telaşlı ve sinirli olduğu her halinden belliydi ama kendini tutmaya çalışır gibi;"Alo?"
Derin bir nefes aldım ve parmaklarımı avuç içime kenetleyerek maskeli adama sırtımı döndüm ve bir kaç adım uzaklaştım.
"Zeliha, benim dün gece gaye beni otelden aldı ve bir kaç gün onunla kalacağım merak etmeyin beni tamam mı? Lavantalarıma iyi bak."
Zelihanın konuşmasına izin verilmeden telefon elimden alındı ve kapatıldı.
"Lavantalarıma iyi bak."dememin sebebi tehlikede olduğumu zelihaya belirtmemdi tehlikeli durumlar şifremiz gibi bir şeydi.
"Kimsiniz siz?"
Maskesini çıkarır gibi yaptı ama sonra tekrardan ellerini yüzünden çekti ve elimden tuttu.
"Sen beni istesen de tanıyamayacaksın güzel kız? Ben cenneti sana bahşedecek o kişi değilim artık."
Elimi bıraktı ve ardından kapıyı kapatarak gitti.
Ne demekti bu şimdi? Ben kendi hayatımın parçalarını tamamlayamamışken bu da ne demek oluyordu?
Yatağa oturdum ve düşünceli gözlerle etrafa baktım.
Bir yolunu bulup burdan gitmeliydim bir şekilde arkadaşlarıma kavuşup yeni hayatıma başlamalıydım.Düşüncelerimle buluşmuşken camıma sıkılan silahla irkildim ve ayağa kalkıp cama yaklaştım.
Donuk bir ifadeyle bakınırken birinin beni kendine çekmesiyle gerçek dünyaya döndüm beni çeken kişi Ömerdi gülümsüyor ve ellerimi tutuyordu."Seni çok özledim lavantam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bozuk Saat.
Teen FictionHayatının bir çoğunu hastane odasında sevdiği insanların yaşamını düşleyerek kendince yaşatan lavantanın hikayesi. 🩷✨️