Küçükken hep karanlıktan korkardım, bazen yatağımın altında canavarların olduğunu ve beni yiyeceklerini düşünürdüm.
Çığlık çığlığa bağırmak, korktuğumu belli etmek isterdim ama yapabildiğim tek şey için için sessizce ağlamak olurdu.
Tıpkı şimdi olduğu gibi korkularımla asla cesurca yüzleşemez onlardan olabildiğince kaçar, ilk fırsatta da için için ağlardım."Haydi sende gel güzel kız."dedi cesur gülümseyerek.
Ama ben hiç bir zaman o adaya gitmek istemezdim çünkü deli olduğuma inanmıyordum ve bana göre gerçekten o adaya her hafta delileri götürüyorlardı.
Cesur servis kapısından seslenmeyi bıraktı ve koşarak yanıma gelip bileğimden tutarak beni servise kadar sürükledi.
Cam kenarına oturdum ve yanıma oturan cesura baktım yorgun çehresi güzel gülümsemesinin altında az da olsa belli ediyordu kendini ama sanki o her şeye rağmen "ben ağlamayı beceremiyorum" diyen oyuncu gibi bir text okuyor gibiydi.
Bir hayatı olmamasına rağmen gözlerinde derin güzel bir hayat vardı ela gözleri kahverengi eşi benzeri olmayan bir orman gibiydi adeta.
"Neden gözlerime öyle bakıyorsun ne oldu?"
Yanlış anladığı düşüncesiyle başımı yere eğdim ve bir süre sessiz kaldım.
"Hayır sadece gözlerin kahverengi bir orman gibi çok güzel."
Utangaç bir gülümsemeyle gözlerime baktı.
"Asıl senin gözlerin bir orman, hemde çok güzel bir orman sadece sen o ormanı içinde yakıp kül etmişsin."
Haklıydı içimde ki renkleri, ruhumla birlikte yakıp kül etmiştim bedenim bir orman, ruhum da ateşin ta kendisiydi sanki göz yaşım arttıkça ruhum da ateş daha da alevleniyordu ama sadece bedenime zarar veriyordu.
"Ben o ormana hiç bir zaman sahip olmadım ki?"
Bir şeyler biliyormuş edasıyla gülümsedi ve ellerimi tuttu.
"Emin misin vera? Gerçekten o ormana sahip olmadın mı? Gerçekten kendini de o ormanla birlikte yakıp yok etmeyi kül etmeyi istemedin mi?"
Gözlerimin dolduğunu ve dudaklarımın titrediğini hissettim konuşmak istediğim çok şey varmış da cümlelerde toparlayamıyormuşum gibi hissettim.
"Bak, şimdi o orman bir denize dönüşecek ve kül ettiğin o orman bir süreliğine seni terk edecek göz yaşlarını kendine arkadaş edinmişsin sen, o kül ettiğin ormanı yok ettiğini sanarken aksine göz yaşların o ormanı daha çok yakmış ve yakıyorda."
Derin bir nefes verdi ve kollarımda ki jilet izlerine dokundu.
"Neden yaptın bunları kendine? Neden emanete ihanet ettin?"
Kollarımı çekmek istedim ama o sıkı tutuyordu.
"Anlat vera Neden yaptın?"
Başımı çevirip yüzümü sakındım göz yaşlarımı saklamaya çalışıyordum.
"Bedenim acı çekerse ruhumun acısı diner sandım."
Yavaşça eliyle çenemden tuttu ve gözlerini gözlerime sabitledi.
"Ruhun acısı geçmez vera ne yaparsan yap o acıyı dindiremezsin istersen bıçağı al kendini diri diri kesmeye kalk yine de ruhun acısı geçmez buna tamamen inanırsan dibe çokersin ama kendini kandırırsan ruhunun acısını kahkahalarınla ve güzel gülümsemen ile bastırabilirsin inan bana."
Çok güzel ve çok derin konuşuyordu bir gün bu sözlerin kulaklarım da yankılanıp beni mutlu edeceğine inanıyordum ve o gün cesurun da yanım da olacağına emindim.
"O zaman senin gibi gülümseyeyim mi?"
Gözlerimin önüne gelen Saçlarımı kulağımın arkasına götürdü ve ardından gülümsedi.
"Evet tabi ki benim gibi gülümse ve sana bir şey diyim mi? Benden daha güzel bir gülümsemen var."
Utangaç bir şekilde gülümsemeye devam ettim.
"Gerçekten gülümsemesi güzel olanlar mı çok acı çekiyor?"
Derin nefes alıp bir kaç saniye düşündü ve ardından yüzünü düşürdü.
"Ne yani şimdi ben suratsızım diye az mı acı çektim anlamına geliyor?"
Gülmeye başladım
"Cesur sen böyle durma lütfen bayram da 5 lira veren amcalara benzedin aynı."
Hemen duruşunu düzeltti ve gülmeye devam etti.
"Bayram da 5 lira hmm bunu bana bi hatirlat lütfen."
"AA Neden yoksa bayram da bana 5 TL mi vereceksin?"
"Hayır tabi ki sana çikolata vereceğim ne 5 tlsi."
Servis durmuştu ve başımıza diktikleri genç hoca
"Hadi gelin bakalım."
Cesur bana elini uzattı ama ben koluna girmek istediğim için elimi koluna doladım ve servisten öyle indik.
"Nefret ediyorum şuradan hem şu bina gibi olan yer ne ne saçma eğlence alanı gibi bir adanın ortasında bina var."
Cesur iç çekerek gülümsedi ve bana baktı.
"Ama ben çok seviyorum burayı ve sana göstermem gereken çok güzel bir yer var."
İçimde ufak da olsa bir merak uyanmıştı.
"Peki hadi göster bakalım."
Cesurun dediği yere gelmiştik bir kapı vardı yavaşça açıp elini uzattı
"Önden hanımlar lütfen."
Kapıdan girdiğim de gördüğüm çiçeklerle kaplı duvar ve tablolardan sonra buyulenmistim ve gülümsedim.
"Burası çook güzeel."
Cesur yanıma geldi ve bana baktı
"Karşıdaki dolabı açsana orda senin için bir hediyem var."
İçimde ki ufak sevinç kırıntısıyla dolaba doğru ilerleyip yavaşça kapağı açtım gök mavisi renginde balon kol kabarık bir elbise ve yine o renkte topuklu bir ayakkabı vardı.
"Şimdi ben çıkıyorum ve sende giyin bunları."
Elbisenin güzelliğini incelerken sessizce "Tamam" dedim.
Cesur kapıyı kapattıktan sonra elbiseyi tamamen çıkardım ve üzerimde ki kıyafetleri bedenimden ayırıp elbiseyi giydim ardından ayakkabıları da ayağıma geçirdim ve aynaya yaklaşıp kendime baktım köprücük kemiklerimde ki morluklar ve bedenimdeki çiziklerle adeta aşınmış bir heykeli andırıyordum.
Cesur kapıyı tıklatıp içeri girdi elinde bir şey tuttuğu belliydi.
Bana yaklaştı ve hızlıca mor çiçeklerden oluşan tacı kafama taktı."Hah işte şimdi oldun, cennete hoş geldin güzel kız :)"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bozuk Saat.
Teen FictionHayatının bir çoğunu hastane odasında sevdiği insanların yaşamını düşleyerek kendince yaşatan lavantanın hikayesi. 🩷✨️