1. BÖLÜM: BAŞLANGIÇ

82 19 88
                                    

Sabah alarm çalmadan gözlerimi açtım korkuyla. Her sabah olduğu gibi bu sabahta kabusumla uyanmıştım. Derin derin nefesler alıp veriyordum. Annemleri uyandırmamaya dikkat ederek yataktan doğruldum. Kafam çatı katında olduğumuz için tavana çarpınca "hay ben böyle işin-" derken kardeşimin iç çekmesiyle sustum. Kabuslarıma artık alıştığım için hiç bir şey olmamış gibi yataktan sessizce kalktım. Kardeşimle aynı odayı paylaşıyorduk ve bu gece annem onunla yattığı için sessizliğime ekstra önem veriyordum. Annem en ufak bir seste bile uyanabilirdi.

Banyoya girdim ve kabus yüzünden terlediğim için ıslak saçlarımı sabunladım. Bir süre soğuk suyun altında kaldıktan sonra vücudumu da yıkayıp çıktım. Saçlarımı açmaya çalışırken alarmım çalmaya başladı salak gibi telefonu odamda bırakmıştım. Bornozumla adeta odaya ışınlandım ve alarmı kapattım annem kısık ama sinirli gözleriyle bana bakıyordu. "Kaç defa diyeceğim sabahları şu alarmını bu kadar çaldırma diye. Bizide uykumuzdan ediyorsun."

Kardeşim uyanmasın diye bir şey demeden sadece kafamı salladım. Kıyafetlerimi ve telefonumu alıp banyoya girdim ve üstümü giyindim. Saçlarımı kurutup banyodan çıktım. Sırt çantama yine aynı malzemeleri koyarken annem sessizce konuştu "kahvealtı yapmayacak mısın?" Cüzdanımı anahtarımı ve kitabımı koyarken bir yandan da anneme cevap vermeye çalışıyordum. "Orada yiyeceğim." Annem derince iç çekti. "Yolda bayılma da karın ağrından." Üst dudağımı ısırdım. Kafamı sağa sola salladım. "Ben çıkıyorum haydi Allah'a emanet olun." Dedim annem uykulu uykulu "sende" gibi bir şey geveleyince ağızında fazla uzatmadan kapıyı açtım ve çıktım. Kapıyı arkamdan iki kere kilitledikten sonra kulaklıklarımı kulağıma takıp siyah hırkamın kapşonumu kapattım. Merdivenlerden aşağı hızlıca indim ve gülle gibi olan bina kapısını alışkanlıkla birlikte kolayca açtım.

Yaz havası ve sıcak rüzgar saçlarımı kapişondan sıyırırken iyi düşünmeye çalıştım. Kabuslar görebilirdim ama kötü bir sabah kötü bir gün demek değildi. Yokuş yukarı yürümeye başladım.

Her zaman olduğu gibi yine işe gidiyordum. Okul zamanları sadece öğleden sonra çalışırken yazları tüm gün çalışıyordum. Lüks bir restoranda çalıştığım için maaşım diğer iş yerlerinin öğrencilere verdiği maaştan çok daha iyiydi. Hoş zaten yazları tüm gün çalıştığım için diğer garsonlarla aynı maaşı alıyordum. Aldığım maaşın bir kısmını bankaya kenara köşeye yatırırken bir kısmıyla kendi ihtiyaçlarımı gideriyordum. Yaklaşık 2 yıl boyunca bu yüzden çalışmak istiyordum zaten... Kendi ayaklarının üzerinde durabilmek kadar bir insanı mutlu eden bir şey daha yoktu.

Küçük caddeden karşıdan karşıya geçtikten sonra evlerin arasından bazılarının bahçesine girerek yokuş yukarı yürümeye devam ettim. Sonunda ana caddeye yaklaştığım da sanki bu zamana kadar hiç yokuş yukarı çıkmamış gibi bir de caddedeki arabalar yanımdan vızır vızır geçerken kaldırımda yokuş yukarı çıkmaya devam ettim. İş yerim çok uzaktaydı ama yinede iyi bir maaş aldığım için bunu dert etmemeye çalışıyordum. Bazen İllallah gelebiliyordu ama yinede kendimi her sabah yaptığım rutinin içinde bulunca unutuyordum.

Sonunda metronun girişine varabilmiştim. Yürüyen merdivene bindim. Aşağı inen merdiven çalışırken yukarı çıkan her zaman ki gibi yine bozulmuş duruyordu. Merdivenden inince sola döndüm ve metronun koridorlarında adımlamaya başladım. Uzun bir koridoru aştıktan sonra turnikelere abonman yaptırdığım akbilimi bastım. Turnikelerden geçtikten sonra şu radyosunlu cihazında içinden geçtikten sonra yine iki kat yürüyen merdivenle aşağı inip 'Kadıköy' yönünde olan metroya bindim. Son durağa kadar bıkmış bir şekilde bekledim. Metroyla gitmek hızlıydı evet ama mesafe uzun olduğu için 30 40 dakikamı alıyordu yinede. Sonunda son durak 'Kadıköy'e varınca metrodan indim ve bu klostrofobimi azdıran yerden sabırsızca çıktım. Ardından durağa kadar bir yürüyüş yaptıktan sonra otobüse bindim. Telefonumdan kamerayı açtım ve dağılmış yüzüme baktım. Uzun kirpiklerim birbirine girmişti ve kalın kaşlarım tikimi arttıracak cinsten aşağı doğru kıvrıkmıştı. Kehribar gözlerim hissizce ve öldürücü bakıyordu. Kalın koyu kırmızı dudaklarımla gülümsemeye çalıştım. Bir yandanda kapişon yüzünden karışmış uzun orta kumral saçlarımı düzeltmeye çalışıyordum. İneceğim durağa varınca şükür ederek indim. Restorana doğru biraz yürüdüm ve anahtarı cebimden çıkarıp kepenkleri kaldırıp, restoranın açılışını ben yaptım.

VURGUN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin