5. BÖLÜM: İKİ SAVAŞÇI

34 14 27
                                    

Sert ama bir o kadar da sıcak esen rüzgar, martıların sesi eşliğinde yüzümü oluşuyordu. Güneşli hava tenimi yakarken, kirpiklerim gıdıklanıyordu. Yüzümde ilk defa huzurun verdiği bir gülümseme vardı. Uzun bir süre sonra ilk defa huzuru bulabilmiştim. Bu beni rahatlatırken bir yandan da doğrulup, annemin bana uzattığı soğuk çayı yudumluyordum. Denizin hırçın dalgaları kumlara karışırken insanlar coşku içerisinde bağırıyor, eğleniyordu. Belki de bundan sonra mutlu olurdum? Huzurlu olurdum? Belki de her şeyi unuturdum?

Bu koca bir yalandı.

Her şey daha yeni başlıyordu. Bu hayat küçük yaşta önce beni yoracaktı, sonraysa dünyadan intikamını almak isteyen öfkeli bir savaşçı yapacaktı. Ben asla mutlu olamazdım. Çünkü ben daha çok küçükken kötü şeylere bulaşmıştım, çok küçükken kötülüğü öğrenmiştim. Benim mutlu olmam imkansızdı.

Ta ki onu bulana kadar.

*

Kulağımda alıp verdiğim nefesler yankılanıyordu. Siren sesleri alıp verdiğim nefes senfonisine karışırken, kendime gelmeye çalışıyordum. Önümde Ufkun sedyede kanlar içinde baygın yatıyordu. Ona ekip müdahale ediyordu, bir şeyler takıyorlar, çıkarıyorlardı ama her şey o kadar bulanıktı ki.

Önce Ufkun bana adresimi atmamı isteyen bir mesaj atmıştı. Daha sonra uzakta olduğumu öğrenince ortak bir noktada buluşmamızı istemişti. O noktaya geldiğimde ise yüreğimi ağzıma çıkaracak görüntülere şahitlik etmiştim. Geçen gün restoranda ki kızları taciz etmeye kalkan grup, önce benim daha sonra ise beni koruyan Ufkun'un peşine düşmüşlerdi. On beş kişiye karşı sadece tek kişi mücadele vermişti. Ben geldiğimdeyse artık çok geçti. Çünkü Ufkun yara bere içinde yüzü kanlıydı. En son hatırladığımsa çakıyla o pislik gruba saldıracakken beni yakalamışlardı fakat o an duydukları polis sirenlerinden korkmuş, daha sonra kaçmışlardı. Ben ise sürünerek Ufkun'un yanına gitmiş, güzel ama kanlı olan esmer yüzünü ellerimin arasına almıştım. Nefesleri yavaş yavaştı ve ona baktığım da bile benim canım çok acıyor iken, onun acısını düşünmek beni paramparça ediyordu. O yine her şeye rağmen iyi dayanmıştı. O benim için savaşmıştı.

İlk defa biri benim için savaşıyordu.

Ambulansın içinde bana da bir yandan müdahale yapıyorlardı. Şokta olduğumu sanıyorlardı. Sorular soruyor ama cevaplar alamıyorlardı. Oysaki ben şokta değildim. Ben sadece  yıllar sonra kendim dışında birini daha kendi bataklığıma çekmenin acısındaydım.

Ufkun'un yüzünü biraz temizlemişlerdi. Ama zaten onun yüzü hep temizdi ki. Sadece benim yüzümden yüzüne bulaşan kanları silmişlerdi. Biçimli dudaklarının rengi gitmiş, kirpikleri ve gözleri kapalı olmasına rağmen yorgunmuşçasına kapanmıştı. Yanağı, köprücük kemiği artık morarmaya başlamıştı. Koyu kahve saçları dağılmış, toz toprak içerisinde kalmıştı. Vücudu yorgunca sedyede yatıyordu. Sahi uyandıktan sonra bana yardım ettiğine pişman olur muydu? Bence kesinlikle olurdu. Çünkü onu bu hale sokan bendim, benim yüzümden bu haldeydi. Eğer belki o gece benim gibi bela mıknatısına yardım etmeseydi her şey onun için yola girebilirdi. Hatta belki başı hiç derde girmezdi.

Benim başım ise hep beladaydı, ben alışıktım, küçükken bulaştığım daha sonra ise girdiğim bu bataklıkta batmaya alışıktım. Ama şimdi biri benim yüzümden benim bataklığıma giriyordu ve ilk defa bir şey benim canımı yakıyordu. Yıllar sonra ilk defa canımın yandığını hissediyorudum.

Onu bu bataklığa sokan bendim, her ne kadar artık benim bu bataklıktan çıkmam imkansız olsa da Ufkun için çabalayacaktım, onu bu bataklıktan çıkaracaktım. Çünkü o bu bataklığı hak etmiyordu, hele bir de benim yüzümden girmiş olduğu bu bataklık benim daha çok canımı yakıyordu. Kimse benim bulaştığım pisliğe bulaşmamalıydı. Eğer bulaşırsa bu bataklık insanı çektikçe dibe çeker sonu olmayan bir sonsuzluğa gömerdi. Ben ise Ufkun'u ne olursa olsun bu bataklıktan çıkaracaktım. Her şeye göze almıştım. O pisliklerle de cezalarını mutlaka verecektim. Ama önce Ufkun'un iyi olduğunu görmem şarttı. Onu öylece geride bırakıp gidemezdim.

VURGUN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin