3. BÖLÜM: GEÇMİŞTEKİ İZLER

30 17 28
                                    

Gözüme gelen güneş ışığı havanın aydınlandığını, sabahın olduğunu söylüyordu. Bu haberiyle beraber göz kapaklarım yavaşça aralanırken duyduğum bazı tıkırtılarla birlikte uyandım. Merakla bu tıkırtıların nereden geldiğini öğrenmek için yavaşça doğruldum. Karnım hala çok ağrıyordu ama en azından düne göre ağrısı hafiflemişti.

Ufkun, arabanın kaportunu açmış, bir şeylerle uğraşıyordu. Tüm dikkatini oraya vermiş gözüküyordu. Gözlerimi ovalarken yavaşça bana döndü ve uyandığımı görmesiyle beraber yüzünde bir gülümseme belirdi. Ben hala gözlerimi ovalarken "Günaydın." Dedi. Ellerimi sonunda gözlerimden çekip iyice ayılmaya çalıştığım da ben de "Günaydın." Dedim. Yavaş yavaş ayağa kalkmaya çalıştım. Sonunda ayağa kalkabildiğim de Ufkun'a döndüm.

"Şey, lavabo ne tarafta?" Ufkun bir taraftan işini halletmeye çalışırken bir taraftan bana bakıyordu. "Hemen şurada." İşaret ettiği yere doğru karnımı tutarak yavaş yavaş adımlamaya başladım. Her adımda karnımın sızısı iki katına çıkıyordu. Sonunda lavaboya varabildiğim de buranın ne kadar eski ve kirli bir yer olduğunu fark ettim. Aslında bu çok da umrumda değildi. Kirli yerlerde büyümüş bir çok temiz insan vardı ve temiz yerde büyümüş bir çok kirli insan vardı.

Eski musluğu çevirip suyu açtığımda soğuk suyu yüzüme vurdum, gelen rahatlama hissiyle bunu tekrarladım. Hava çok sıcaktı, bunalmıştım ve uyandığımda da yine terleşmiştim. İşin enteresan olan kısmıysa ilk defa kabus görmememdi. Halbuki dün çok kötü olaylar yaşamıştım ve ona rağmen kabus görmemiştim. Bu durumu garipserken bir yandan da saçlarımı parmaklarımla açmaya çalışıyordum. Saçlarım o kadar kötü kabarmıştı ve o kadar kötü duruyordu ki Ufkun'un beni böyle görmesi biraz beni utandırmıştı çünkü çok komik görünüyordum.

Sonunda lavabo da işlerimi hallettikten sonra çıktım Ufkun kanepenin karşısındaki masaya bir tabak koymuş ve yanına da çay koymuştu. Şaşırarak ona baktım. O ise bir arabanın altına girmiş bir şeyler yapıyordu.

"Ne yapıyorsun?" Dedim bir an panikle. Arabanın altından kafasını uzattı. Kaşlarını çattı. "Ne yapıyormuşum?" Dedi. O an aslında paniğimin ne kadar boş olduğunu anladım. İşi buydu ve arabanın altına girmesi kadar normal bir şey yoktu. Bunu ilk defa da yapmıyordu. Ayrıca neden endişe etmiştim ki? Kafamı iki yana sallarken "Bu tabak kimin?" Diye sordum tabağa doğru yönelirken. Ufkun yine arabaya dönmüştü, bir yandan da bana cevap vermeye çalışıyordu. "Senin." Dedi 'i' harfini uzatarak sanki her gün yaptığımız bir eylemmiş gibi. Kanepeye karnımı tutarak oturduğum da dünkü gibi karnıma otuz bıçak saplanması azalmış onun yerine yirmi bıçak saplanıyormuş hissiyatı veriyordu Aman ne büyük bir düşüş.

"Teşekkür ederim ama aslında gerek yoktu, zaten gidecektim." Dedim. Ufkun bu sefer gövdesiyle birlikte arabanın altından çıktı. "Yemeğini ye öyle gidersin. Zaten daha sabah yedi." O kadar uyumuş muydum ya? "Aç değilim teşekkür ederim." Dememle birlikte karnım guruldadı ve ben tam o an yerin yarılmasını ve içine girmeyi istedim. Ufkun güldü, ben hala utangaç bir şekilde etrafa bakarken Ufkun da kıs kıs gülüyordu. Göz göze geldiğimizde gülünce ne kadar güzel göründüğünü fark ettim. Çene kası çok güzel görünüyordu ve koyu kahve gözleri kısılıyordu. Alt dudağımı ısırırken tabağa bakmaya başladım. "Tamam utanma utanma bu yalanını duymadım bil." Dedi hala gülerken. Çaya dudaklarıma götürürken çayın renginin çok açık olması dikkatimi çekti ve buna muhalefet olmaktan kendimi tutamadım. "Bu çay neden bu kadar açık?" Ufkun kafasını bana çevirdiğin de kaşlarını çattı. "Yani neden bu kadar açık onu kast ediyorum." Dedim sanki söylediğim iki cümle arasında çok fark varmış gibi. Üst dudağımı dişlerken Ufkun konuştu. "Demli sevdiğini bilmiyordum. İstersen demli koyayım." Dedi. Bir yandan çocuk sana o kadar kahvealtı hazırlamış senin tek taktığın paşa çayı mı oldu? Derken bir yandan da çayı hakkıyla içmek istiyordum. Ee neticede çay içmek benim ata sporumdu.

VURGUN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin