Deniz ve Gökyüzü

41 7 1
                                    

Yaşam ve Ölüm

Savaş ve Barış

İyi ve Kötü

Başlangıç ve Bitiş

Aşk ve Nefret

Mutluluk ve Acı

Dostluk ve Düşmanlık

Hüzün ve Sevinç

Hayatımızı birer ayna gibi yansıtan bu kelimeler etrafımızda dönüp dururken gerçekten bu kelimelerin hakkını verebiliyor muyduk? Yoksa öylesine bir yerlerde görüp umursamadan geçip gidiyor muyduk?

Bana göre hayatımızı anlatan bu kelimelerin hepsini zamanı geldikçe yaşamalıydık. Gerekirse savaşta çekilen o acıları da, en mutlu anımızda yaşadığımız hüzünleri de, saf duygularla yaşadığımız aşkı da ve birinden iliklerimize kadar nefret etmeyi de zaman içinde yaşamalıydık.

Çünkü hep tek taraflı şeyleri yaşasaydık hayatın nasıl bir yer olduğunu anlayamazdık ve başımıza bir iş gelse bununla nasıl yüzleşeceğimizi de bilemezdik. Belki de günden güne yok olup giderdik...

Hayatı anlayıp onu çözmek yerine gerçekten hakkını vererek size sunulan hayatın içinde yaşamak gerekiyordu. Her insan nasıl doğuyorsa aynı şekilde ölecekti ve her insan ne zaman mutluysa aynı şekilde bir gün umutsuzluğa kapılacaktı. Bu doğanın dengesiydi...

Neredeyse her saat başı türlü türlü kabuslarla uyanırken etrafımda olup bitenden haberdar değildim. Genelde saatin kaç olduğunu bilmediğim gecenin içine korkuyla uyanırken şimdi ise gözlerimi hiçbir şekilde net açamıyordum. Sanki uyku ve gerçeklik arasında sıkışıp kalmış gibiydim. Bu yüzden de duyduğum seslerin ya da görüntülerin gerçek olup olmadığını anlayamıyordum. Tek bildiğim şey ise gece boyunca yanı başımda duran birinin olduğuydu.

Sabahın gün ışıkları yüzüme vururken gözlerim kendiliğinden yavaşça açılmaya başladı. Nerede olduğumu bile doğru dürüst anlayamazken odadaki mobilyalara göz gezdirdim. Duvarlar siyahtı. Hatta aynı şekilde çalışma masası ile dolapta... Baştan aşağı siyahla kaplanmış bu odada daha önce bulunduğumu hiç sanmıyordum.

Dün geceyi tam hatırlamasam bile kendimi kaybettiğimi oldukça iyi biliyordum. Yattığım yerden kafamı hafifçe sağa çevirdiğimde hemen yanımda, elinde ıslak bir bezle uyuyan Sinan'ı görmemle önceki gecenin anıları bir bir aklımda yer edinmeye başladı.

Yattığım yerden Sinan'a doğru dönerek onu izlemeye başladım. Yüzünün önüne gelen kıvırcık saçları ona masumluk katmıştı. Elinde ıslak bezle uyuduğunu göre sezgilerim doğru çıkmıştı. Sinan gerçekten de gece boyunca yanımdaydı.

Yüz hatlarını ezberleyecek kadar onu izlediğimde istemsizce aklımdan geçenleri fısıldamaya başladım uyuduğunu bilmenin rahatlığıyla.

'' Bazen seni kendi amaçlarım uğruna kullandığım için üzülüyor gibi hissediyorum. Keşke Sinan, keşke sana yaklaşmam için fırsat vermeseydin bana. Canını yakacağım. Hem de çok... Bunu bilmeme rağmen neden şimdi yanından ayrılıp gidemiyorum peki?''

Ellerimi saçlarına götürüp kıvırcık tutamlarına yavaşça dokunduğumda kıpırdanmaya başladı. Bu yüzden elimi anında geri çektim. Sinan uyku mahmurluğu ile bana bakarken bir anda telaşlı gözleri yüzümde oyalandı. Ardından istediği sonucu elde etmiş gibi rahat bir nefes verdi.

'' İyisin.'' Elini kaldırıp alnıma koydu. '' Çok şükür ateşin de düştü.''

Sırıttım. '' Gece boyunca bana bakan sendin değil mi?''

'' Tabi ki kızım. O sırılsıklam halinle kapıma geldiğinde ne yapsaydım? Aklımdan ne senaryolar geçti bilemezsin ama neyse ki şimdi iyisin.''

'' Neden senin evine geldiğimi ben bile bilmiyorum. Sadece gidecek hiçbir yerim olmadığını fark ettiğimde ayaklarım garip bir şekilde beni buraya getirdi.''

Öylesine Bir Hayat/ Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin