Bazı Duygular

46 10 1
                                    

Küçükken Dünya'nın ne kadar güzel ve huzur dolu bir yer olduğunu düşünürdüm fakat büyüdükçe içindeki güzelliğin sadece bir yansımadan ibaret olduğunu anlamıştım. Evet, Dünya kendi başına güzeldi ancak umutsuzluklarla dolu bir evrendi. Kendimi o evrenin üstünde yaşayan beyaz bir orkideye benzetirdim ben. Beyaz orkide masumiyeti ve saflığı temsil ederdi. Daha henüz bebekken hiç kimse suçlu olarak doğmazdı ancak büyüdükçe yaşadığı toplumdan, aile içinde doğan sevgisizlikten veya en basitinden gördüğü yanlışlarla birer suçlu olmaya başlardı. Beyaz orkide sonbahar bitişinde solarken ilkbaharda tekrar çiçek açardı ve kuruduğunda bile canlanabilen bir gücü vardı. İşte bu yüzden kendimi beyaz orkideye benzetirdim. Çünkü ben umutla başlardım hayata ve sonra öyle bir şey yaşardım ki umudum olduğu gibi yok olup toza dönüşürdü. Ardından tekrar canlanır ve tekrar toz olup uçar giderdi. Tıpkı doğadaki elementlerin döngüleri gibi...

Son üç gündür hayatımı takip etmekte oldukça zorlanıyordum. Ecem hala bıkmadan yaptığım şeylerin yanlış olduğunu yüzüme vurup duruyordu ve öte yandan Ege'yi bu aralar sıkça etrafımda görmek hiç de hayra alamet değildi.

'' Üstelik son dört yıldır beni hiç görmemişti bile... Halbuki kafasını bir çevirse hep orada olduğumu görecekti.''

En azından bugün sıradaki hamlemi yapacak olmanın heyecanı vardı üstümde. Çünkü Ege bu planımı bir önceki gibi çabucak atlatamayacaktı ve böylece günden güne yavaş yavaş tükenecekti; gözlerimin önünde. Sadece ona da dediğim gibi biraz zaman lazımdı.

'' Güya her şeyi geçirdiği varsayılan o zaman: Bir gün benim de en büyük çelişkim olacaktı ve benim bundan haberim bile yoktu.''

Sınıfa girmeden önce yüzümdeki şeytani gülümsememi silip tekrardan o umursamaz halime döndüm ve kapıyı tıklatıp dersin ne olduğunu bile önemsemeden içeri girdim.

İçeri girmemle tüm bakışlar bir anda bana dönmüştü. Görende Kraliçe Elizabeth gelmiş sanacaktı. Açıkçası bu denli büyük bir tepkiye hiç gerek yoktu. Tam rahatlıkla yerime geçecektim ki Aylin Hoca korkutucu bir yavaşlıkla tahtaya yazdığı kalemi bırakarak karşıma geçti ve konuşmaya başladı.

'' Ooo! Bakıyorum da Adel hanımlar gelmiş. Gerçi ders bitti sayılır hiç gelmeye zahmet etmeseydin Adel.''

'' Beni bu kadar önemsediğinizi bilmiyordum hocam.'' dedim sırıtarak.

'' Yeter artık Adel! Bu uslanmaz tavırların sıktı. Kendine bir çeki düzen ver!''

'' Aksine hocam buna çoktan alışmanız gerekirdi. Ben böyleyim ve değişmeyeceğimin garantisini size verebilirim.'' diyerek en arkada oturduğum yerime geçtim.

Aylin Hoca arkamdan bakakaldığında zil çaldığı için kendimi oldukça şanslı hissediyordum. Yoksa bu kadının çenesi iki saat susmazdı. Sonra al başına belayı. Gerçi hep belayı çekmem ayrı meseleydi ama neyse.

Hocalarla pek alakam olmasa da en azından hangi dersin hocası olduklarını biliyordum ve Aylin Hoca da fizik hocasıydı. Genelde katı bir anlayışı vardı. Kimsenin ona karşı çıkmasını istemezdi ancak benim olduğum bir sınıfa giriyorsa bu istediği pek mümkün olacak bir şey değildi.

Oturduğumdan beri beni izleyen Sinan'a dönerek '' İki saattir söylemek istediğini söylemek yerine beni neden izlemeyi tercih ediyorsun?'' diye sordum.

'' Seni izlediğimi de nereden çıkardın?''

Hiçbir şey söylemeden sadece alayla güldüm ve çantamdan kulaklığımı alıp takmaya yeltendiğim sırada Sinan'ın kolumu tutmasıyla hemen ona dönerek '' Sakın bir daha bana dokunayım deme!'' dedim sinirli bir sesle.

Öylesine Bir Hayat/ Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin