Yaşamak İstiyorsun

36 5 0
                                    

Başımda hissettiğim inanılmaz bir ağrıyla uyandığımda gözümün önüne gelen parçaların gerçekliğinden şüphe ediyordum. Yatağımda yatmak yerine koltukta yatmam zaten yeterince garipken bir de masanın üstünde gördüğüm ve neden başımın ağrıdığına anlam kazandıran bira şişeleri aklımı sorgulamama neden oluyordu. Ben dün gece ne düşünerek bu denli içip sarhoş olmuştum acaba?

Baş ağrım durmak bilmeksizin devam ederken mutfağa gidip poşet çay olarak adaçayını seçtim ve su kaynatmaya başladım. Bir yerde okuduğuma göre sarhoş olduktan sonraki baş ağrısına bitki çayları iyi geliyormuş. Kaynayan suyu bir kupaya koyduktan sonra adaçayını açıp içine koydum ve koltuğun yanında gördüğüm telefonu alıp dün gece herhangi bir delilik yapıp yapmadığıma emin olmaya çalıştım.

Tanrım! Lütfen bir delilik yapmış olmayayım.

Telefonu açtığımda mesaj kutumda ajans teklifleri ve tanışmak isteyenleri yok sayarak başka mesaj ya da konuşma olup olmadığına baktım ama yoktu. Bu yüzden böyle bir şeyin olması imkansız da olsa rehberi açıp dünkü arama kayıtlarına baktım. Annem ve Ege mi?

Önümdeki sayfa bana neden sarhoş olmak istediğimi yeterince anlatırken benim tek sorguladığım Ege'ydi. Annem desem, o kadın umurumda bile değildi. Çok net hatırlamasam da dünkü konuşmamızın beni çok derinden etkilediğini biliyordum.

Çayı yavaş yavaş içerken kendi kendime konuşmaya başladım.

'' Seninle ne konuşmuş olabilirim ki Ege? Ne anlattım sana? Niye hatırlamıyorum hiçbirini!?''

Kafamı geriye doğru yaslayarak '' Ahh! Kahretsin!'' dedim. Sürekli önüme bir pürüz çıkmak zorunda mıydı? '' Benim neden normal bir hayatım yok!?''

Bunun cevabı çok basitti aslında: Bazı kırgınlıklar insanı değiştirmek zorunda bırakıyordu sadece...

Çayımın daha yarısına bile gelememişken çalan zille yerimden bir anlığına zıpladım. Ardından kendime güldüm. Bu aralar hayatım çok değişik ilerliyordu gerçekten de. Bir kez daha zil çaldığında inadına yine yerimden kalkmadım. Kapıdaki her kimse bu şekilde gideceğini düşünüyordum. Çünkü şuan da kimseyle ne konuşacak ne de uğraşacak gücüm vardı.

Ancak hiçbir şey düşündüğüm gibi olmadı. Hatta işler öyle bir garipleşti ki ilk defa kendi rotamdan dışarı çıktığımı bile fark etmedim.

Zil durmadan çalarken kapıdaki kişi sanki bu gürültünün yeterli olmadığına karar verip aynı anda kapıyı da tekmelemeye başlamıştı. Sinirle elimdeki çayı masaya bırakarak söylene söylene kapıya doğru gittim.

Sabahın bu saatinde hangi delinin kapımı bu denli merakla çaldığını iyice merak ederken bir yandan da kafamda onu nasıl öldüreceğime dair planlar yapıyordum ancak tüm bunlar sadece kapıyı açmamla saliseler içinde kaybolup gitti.

Karşımda o gülen halinden eser kalmamış olan bir Ege dururken ne yapacağımı şaşırmıştım. Kaşları sanki daha da mümkünmüş gibi iyice çatılmıştı. Gözleri ,o sevdiğim ela gözleri, her zamanki ışıltısıyla bakmıyordu. Tam aksine yeşil gözlerinde her an patlayacak bir bombanın sisini görüyordum. Çene hattı ise artık neyden dolayı olduğunu anlamadığım sinirinden iyice gerilmişti ve ben bu gördüklerime rağmen yine de sert duruşumdan ödün vermedim.

'' Umarım!'' dedim kelimelerimi bastırarak. '' Sabahın dokuzunda - üstelik hafta sonu olmasını hatırlatmıyordum bile - kapımı bu denli şiddetli çalmanın bir sebebi vardır.''

'' İnan bana,'' dedi ve sanki o da benim gibi kelimelerinin her birini beynime kazımak istiyordu. '' Tüm bunlar umurumda bile değil.''

Kaşlarım hafif çatık bir biçimde ona bakarken bundan sonrası benim açımdan tam bir kabus gibiydi. Ege gözlerime bile bakmadan bir elimi tuttuğu gibi beni çekiştirmeye başladığında şaşkınlıktan tepki bile veremedim ancak saniyeler içinde bu halimden kurtulup ona bağırmaya başladım.

Öylesine Bir Hayat/ Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin