𝒊𝒗.

1K 62 26
                                    


Charles o gün heyecandan uyuyamamıştı neredeyse. Bugün perşembeydi ve bir hafta sonra onu tekrar görecekti. Nora'yı.
Dün onun için en sevdiği çikolatadan almıştı.

Sabah erkenden kalkıp kahvaltısını yapmış, ardından giyinip çikolatayı lacivert şortun cebine koymuştu.

Annesine haber verip evden çıktı.
Bildiği caddeden geçip nihayet o ara sokağın bilindik kaldırımın önüne geldiğinde Nora orada yoktu.

Erken mi gelmişti?

Muhtemelen öyle olmalıydı.

Charles yanında getirdiği -kopyasının Nora'da olduğu- kırmızı arabayla oynamaya başlamıştı bile.

Fakat birkaç saat geçmesine rağmen Nora hala orada yoktu.
Zaman su gibi akıp geçti.
Monako'nun yaz sıcağında onu beklemişti. Akşam saatlerine doğru Charles umutlu bekleyişi bırakıp evinin yolunu tutmuştu.
Hüzünlüydü. Fakat yine de kendini teselli ediyordu.

"Nora verdiği sözü tutar," dedi kendi kendine evin önüne geldiğinde.

Nora, onun 'Kupa Kızı' verdiği sözü hep tutar.

Charles diğer perşembe günleri de bıkmadan gelmişti oraya. Fakat artık kariyeri başlıyordu. Sürekli ülke dışına çıkması gerekecekti. Bu demek oluyordu ki, belki de son kez geliyordu artık buraya.

Başını kaldırıp gökyüzüne baktı genç Charles.
Belki de hayalindeki kız artık yeryüzünü terk etmişti Charles ile beraber. Gökyüzündeydi belki de Charles'ın hayali artık. Hayali gökyüzünde olan Charles'a yeryüzü dar geliyordu.

Charles oturduğu kaldırımdan dolunayı çok rahat görebiliyordu.
Gözlerini bir an olsun aydan çekmezken gözünün önü bulanıklaştı birden.

Hayali gökyüzüne karışmışsa eğer işte o zaman daima onunla olacaktı işte. Yanından ayrılmayacaktı. Belki de beraber kurdukları şampiyonluk hayalini gerçekleştirirken yanı başında olacaktı.

Charles nefesi titrerken tuttuğu çikolatayı ve oyuncak arabayı daha sıkı tuttu.

"Eğer artık gelmeyeceksen kupayı senin için kaldıracağım Kupa Kızı."

Charles o günden sonra perşembeleri Nora geleceği için çok sevdi.

Charles o günden sonra Kupa Kızı'nı son kez gördüğü perşembelerden nefret etti.

Nora, onun biricik hayal arkadaşı, kupaların kızı, Charles'a hem nefreti hem de aşkı öğretti.

Charles, canını çok yaksa da Nora'yı çok sevdi.

Ağzımdan bir kıkırtı çıktığında Carlos gözlerini büyütüp bana baktı ve işaret parmağını dudaklarına götürüp 'sus' dercesine bana baktı. Dudaklarımı birbirine bastırıp göz kırptım.
Bana diyordu ama kendisi de gülmemek için zor duruyordu.

Gülmemi geçiştirmek için burnumdan derin bir nefes aldığımda Lando mırıltılar çıkararak hafifçe kıpırdandı.

Carlos boştaki elini havaya kaldırarak parmaklarıyla üçü gösterdi. Sonra bir parmağını indirerek geri sayım yaptı.
Son parmağını indirmeden elindeki buzlu suyu uyuyan Lando'nun başına döktüğünde Lando çığlık atarak gözlerini açmıştı.

Carlos gülmeye başladığında ben de ona katılmıştım.
Bunu neden yaptığımıza dair hiçbir fikrim yoktu, tamamen Carlos'un fikriydi. Lando doğrulup sırtını yatak başlığına yasladı.

"Tanrım!" Lando bize ters ters bakıp eminim çoğu kızın gözlerinden kalpler çıkartacak bir şekilde ıslak saçını arkaya itti.

"Sabahın bu saatinde sizi buraya getiren nedir?"
Lando gözlerini kısıp ikimize baktı.

Carlos göz devirip bileğindeki saati ona gösterdi.
"Saat kaç haberin var mı? Ayrıca, hani dışarı çıkıyorduk?"

"Ben onu unutmuşum."

Carlos onunla tatlı bir tartışmaya girdiğinde gözüm Lando'nun yanı başındaki komodinde takılı kaldı.
Daha doğrusu üstündeki oyuncağa, kırmızı yarış arabasına.

Adımlarımı oraya yönlendirdim ve oyuncağı elime aldım.
Kaşlarım çatılırken zihnim anıları hatırlamak için kendini zorladı.

"Bu... Bunu nereden buldun?"
Sesim titremişti.

Carlos ve Lando aniden konuşmayı kesip bana baktıklarında gözlerimin kızardığını hissettim. Bu yüzden onlara bakmaya cesaret edemedim fakat yine de onları göz ucuyla görebiliyordum.

Lando omuz silkip "Benim değil, Nora'nın. Onun için önemliymiş ancak neden olduğunu anlatmadı," dedi.

Nora mı?

Tanrım, gerçekten mi?
Olamazdı değil mi?
Yıllardır beklediğim kadın, arkadaşımın sevgilisi olamazdı değil mi?

"Charles, ne oldu?" Daldığım düşüncelerden sıyrılıp arabayı komodinin üstüne geri bıraktım. Omuz silkip "Hiç," diye mırıldandım.

Carlos'un yüzünü görmesem de dudak büzüp omuz silktiğini tahmin edebiliyordum. Carlos, Lando'yu kolundan tutup yataktan aşağı çektiğinde Lando bir çığlık koparmıştı.

"Senin yüzünden geç kaldık zaten. Kalk giyin."

Lando söylenerek ayağa kalktığında ben de başımı yere eğerek odadan dışarı çıkmıştım.

aman aman

bölümle ilgili yorum yapmayı unutmayınn
benim için çok değerliler gerçektenn

lost on you, charles leclercHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin