𝒗𝒊.

991 55 6
                                    


Aklınızdan çıkmayacak bir çift göz bazen kalbinizi hızlandırırken bazense sona doğru götürüyormuş gibi yavaş attırabiliyordu.
Yıllardır birçok kadının gözünde aradığım o küçük umut kırıntıları şimdi kelimenin tam anlamıyla burnumun ucundaydı.

Yıllarca Nora'yı aradım. Her yerde.
Gittiğim her ülkede, yarıştığım, kazandığım, kaybettiğim her şehirde onun umudunun bir parçasını taşıdım içimde. Fakat unuttum sanıyordum, eskisi gibi acıtmıyordu çünkü bir dostun yokluğu.

İşin garip tarafını şimdi fark ediyordum.
Geçmiş asla ölmez, hatta geçmez bile.

Start düzlüğüne geldiğimde önümde kimse yoktu.
Yapabileceğimin en hızlısını yapmaya çalışarak tur atıyordum.
İyi bir pozisyon, iyi bir sonuç olabilirdi.

Bazı ufak aksilikler çıksa da şu an gayet iyi gidiyordum aslında.
10. virajdan döndüğümde pilotlardan birisinin durmaya yakın olduğunu gördüm.
Uzağımdaydı fakat araç durmuş ve kısa bir sürenin ardından kırmızı bayrak çıkmıştı. Araçtan duman çıkıyor gibiydi.

"Kırmızı bayrak," dedim telsize.
Onaylayan bir cevap aldığımda durmuş arabanın yanından hızla geçip önümde devam eden George ile mesafemi korudum.

"Alfa Romeo'dan kim kaldı?" diye sordum.

"Bottas."

"Pekala."

Sıralama bitmişti.
Harika bir sonuç değildi ancak kötü de değildi, dördüncü başlayacaktım.

Garaja döndüğümüzde araçtan çıkıp boş sandalyelerden birine oturduğumda eldivenleri çıkarıp dizimin üstüne bıraktım.

Takımdakilere kısa bir muhabbetin ardından onlara teşekkür edip benim için ayrılan odaya ilerlediğimde Carlos'un yanıma doğru geldiğini gördüm.

"İyi iş çıkardın," dedi hafifçe omzuma vurarak tebrik ederken.

Gülümseyerek teşekkür edip odaya girdiğimde Carlos peşimden geldi.
Boş koltuklardan birine oturup beni izlemeye karar vermiş gibiydi.

"Emily ile nasıl gidiyor?"

Kaşlarım anlık çatılsa da düzeltip ona döndüm.
"İyiyiz sanırım. O Monako'da kaldı, bu yüzden görüşemiyoruz."

Carlos başını aşağı yukarı sallayarak bir şeyler mırıldandı ancak onu anlamadım.

"Efendim?"

Carlos hafifçe omuz silkip derin bir nefes aldı.
"Sadece bu sıralar biraz üzgün görünüyorsun. Emily ile aranın kötü olduğunu düşünmüştüm ama..."

Haklıydı.
Bu aralar durgundum fakat dışarıdan belli olacak kadar olmadığını zannediyordum.
Carlos'a anlatmalı mıydım?

"Bunu daha sonra konuşalım mı?"

Carlos hafifçe dudak büzüp "Akşam yemeği?" diye bir teklifte bulundu.

Başımı onaylarcasına sallayarak ona teşekkür ettiğimde gülümseyerek odadan çıkmış ve beni yalnız bırakmıştı.

Carlos böyleydi işte.
Takım arkadaşı olarak rakibi olsanız dahi sizin iyi olup olmadığınızı merak ederdi, size değer verirdi.
Günü onun için berbat geçse de çevresinde sevdiği birini biraz düşünceli görse hemen maskesini takar ve onu eğlendirmeye çalışırdı.
Bunun için ona minnettarım. O harika bir arkadaş.

Carlos'la sessiz bir akşam yemeğinin ardından oturup oyun oynamaya karar vermiştik. Oldukça klasikleşmiş bir aktiviteydi artık.
Kafam oldukça dağınıktı bu yüzden beni yenmesi kolay olmuştu.

"Lord Perceval, hadi ama! Bu çok kolaydı," diyerek güldüğünde oflayarak oyun kumandasını koltuğun üstüne bıraktım.

"Tamam, pekala. Hadi bana neler olduğunu anlat."
Yutkunup göz ucuyla ona baktığımda onu bana bakarken yakalamıştım.
Yüzünü buruşturarak bana baktığı sırada "Ve lütfen dürüst ol," dedi.

En son bana zorla ona bir şey anlatmamı istediğinde 'Bir şey yok," demiştim ancak mutfağını mahvetmiştim.
Onun İspanya'daki evinde hızlı bir öğle yemeği yemek istemiştik ve ben mutfağa geçmiştim.
Ona yer şeyin harika olacağını söylemiş ancak yemeği hazırlarken tam üç bardak, iki tabak kırmış ve tezgahın üstünü makarna sosuyla kaplamıştım; yanlışlıkla. Yemeği yerken suçluluk duygusuyla sürekli ona bakıp durmuştum ve o da ne olduğunu sormuştu ancak söylememiştim.

Derin bir nefes alıp bir çırpıda söylemeye karar verdim.
"Nora benim çocukluk arkadaşım."

"Ee, ne var bunda?"

Gözlerimi kısıp suratına baktığımda gözleri aniden büyümüş ve "Bir dakika, az önce ne dedin?" demişti.

Omuz silkip "Duydun işte," dedim.

"Peki, bu neden canını sıkıyor?"

"Çünkü beni hatırlamıyor."

Carlos kaşlarını çatıp çenesini kaşıdı.
"Nasıl yani?"

Göz devirip "Ah, tamam. Sana her şeyi başından anlatacağım," dedim.
Carlos başını sallarken bir dizini karnına doğru çekip garip bir şekilde oturmaya başladı.
"Biz Nora'yla Monako'dan beri arkadaşız. Yani öyleydik. Yanlış hatırlamıyorsam ben 11, o ise 8-9 yaşındaydı. Onu, evime giden bir ara sokakta, tek başına bir kaldırımda otururken gördüm. O gün nedense yolu uzatasım gelmişti. Çok sessizdi, benimle neredeyse hiç konuşmamıştı fakat birkaç güne arkadaş olmuştuk. Ona kırmızı bir araba vermiştim, yarışçı olmak istiyordu o da. Ailesi sürekli kavga ediyordu, sonunda boşandılar zaten ama annesinin birden Nora'yla ilgilenesi tutmuştu ve kavgalar yine sürmüştü. Şampiyon olma sözü vermiştik beraber. Yarış tarihinin en iyisi olmak istiyorduk ikimizde. Bir gün her hafta perşembe günleri buluşmaya karar verdik fakat o günden sonraki perşembe benimle buluşmaya gelmedi. Her hafta oraya gittim ama Nora birden ortadan kayboldu."

Carlos düşünceli görünüyordu.
Dirseğini koltuğa yaslamış ve çenesini avucu arasına almıştı.
"Lando'nun haberi var mı?"

Başımı iki yana sallayarak reddettim.
Söylediğim ilk kişi Carlos'tu ve birisine bunları anlatmak iyi gelmişti.
Aslında Arthur da bilse iyi olurdu. Onunla da arkadaştı ve Arthur da onu merak etmiş fakat bir süre sonra onu aramayı bırakmıştı, benim aksime.

"Ne yapmayı düşünüyorsun?"

Derin bir nefes alıp koltukta geriye yaslandım ve başımı arkaya doğru atıp tavana baktım.
Yutkunduğumda adem elmamın boğazımdaki hareketini hissettim.

"Ona kendimi hatırlatacağım."

"Neden gidip direkt yüzüne söylemiyorsun ki?"

Gülümseyerek başımı hafifçe ona çevirdim.
"Çünkü o zaman eğlencesi olmaz. Ve aslına bakarsan, muhtemelen çocukluğu onda bir travma yaratmıştır. Onu üzmek istemiyorum."

Hatırlayacaktı beni.
Hatırlamalıydı.

fikrinizi almam gereken bir konu varr
kitap hakkında Spotify çalma listesi oluşturayım mı sizcee

lost on you, charles leclercHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin