26 Mayıs 2016
Monte-Carlo, Monaco..Charles artık neredeyse yirmi yaşına değmişti. Fakat yine de buradaydı işte. İtalya'ya gitmeden önceki son zamanlarını burada geçiriyordu ve bundan kesinlikle şikayetçi değildi.
Yıllar geçse de üstünden kalbi alışmamıştı çocukluğunu bıraktığı kızın vedasına. Vedalar sonsuza kadar sürmez diye kandırmıştı kendini yıllarca.
Üstünden seneler geçse de her perşembe buruk bir özlemin külleri dağılıyor, yakıyor, parçalıyordu kalbini adeta.Bir dostun özlemi kalmıştı yüreğinde.
Verdiği bir şampiyonluk sözü vardı. Tutmalıydı bu sözü; ne olursa olsun, ikisinin de hayallerini süsleyen o kırmızı arabayı ikisi için son sürat kullanmalıydı.Bir perşembeydi yine.
İçinde yine canını yakan o özlem vardı. Seneler geçmişti üstünden, önce günleri saymıştı Charles; sonra günler aylara dönüşüp giderken dile kolay on yıldır fırsat bulduğu her anında buradaydı. Dile kolaydı da yaşaması zordu işte. Söylemesi beş harfti, yaşaması ise cehennem olan on yıl...
Charles on yıldır yarımdı, bir ciğeri nefes almıyor, sol yanı ağrıyordu. On yıl geçmişti aradan ama Charles hala bir umudu besliyordu tüm benliğiyle ruhunda bir yerlerde.Bir perşembeydi yine kalbine hüznü katan. Mutluluğu öğrendiğinde yaşı küçüktü ve şimdi de aynı mutluluk kalbine hüzün katıyordu. Oysa hep böyle değil midir zaten? En sevilen şarkılar kalbe hüzün katmaz mı her seferinde? Mutluluk öldürücü bir noktaya geldiğinde kaçmalı mıydı insan?
Özel bir perşembeydi bugün.
26 Mayıs 2016...
26 Mayıs; küçük bir kağıda berbat bir el yazısıyla not etmişti Charles tanıştıkları perşembenin tarihini.Eğer Nora yanında olsaydı bu perşembeyi de beraber geçireceklerdi.
Fakat şimdi yanında değildi.
Nerede olduğunu da bilmiyordu.
Nora bir gün ansızın çıkıp gitmiş ve Charles'ı çıkmaz bir sokakta yapayalnız bırakmıştı.Charles yıllardır fırsat bulduğu her perşembe gelir diye bir kaldırımın başında beklemişti.
Elinde hiçbir şey olmamasına rağmen onu aramıştı.Ve Charles artık sokakların sonu çocukluğuna çıkmıyor diye Monako'dan da nefret ediyordu. Yolların sonu ona çıkmıyordu ve bu sokaklarda yürümesi oldukça anlamsızdı artık.
Tüm sevgisini çocukluğuna, Kupa Kızı'na vermişti ve şimdi içinde kendisine kalan tek duygu öfke ve nefretti. Çünkü Nora onun tüm güzel duygularını beraberinde götürmüştü. Hepsini hak ediyordu.
Belki de şimdi gökyüzünden onu izliyordu Nora.
Yeryüzünü terk etmiş olabilir miydi? Charles'ı beraber kurdukları hayalle yapayalnız, burada bir başına bırakmış olabilir miydi? Nora'nın gözlerindeki umuduyla birlikte parlayan yıldızlar sönmüş olabilir miydi gerçekten?Charles kalbini zehirleyen bu düşünceyi inkar edercesine başını iki yana salladı.
"Hayır," diye fısıldadı geceye.Nefes almak neden güçleşiyordu? Kalbi neden hiç olmadığı kadar ağrıyordu? Yaşamak ilk defa bu kadar korkunç hissettiriyordu.
Aldığı her soluk ciğerlerini acıtırken boğazında canını yakan bir kuruluk hissetti. Yutkunmak istedi ancak bu sadece canını yaktı.Başını yıldızlarla kaplı gökyüzüne kaldırdı. Monako'nun ışıkları ancak burada sönüyor, yıldızlar en çok burada parlayıp kendini belli ediyordu.
Gözlerini yakan yaşlar, intihar edercesine bir bir düşerken gözlerinden, Charles, tırnaklarını avcunun içine batırdı. Zaman dursun istedi tam o esnada. Nora için zaman kavramı yok olduysa eğer kendisi için de dursun istedi Charles.
Charles gerçekten de onu yanlış yerde arıyor olabilir miydi? Bakması gereken yer mezarlıklar olabilir miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lost on you, charles leclerc
Fanfiction❝ I'll never get to heaven Cause I don't know how ❞ 𝗜𝗡 𝗪𝗛𝗜𝗖𝗛... ( ─── 🎀 ) Charles, yıllar önce kaybettiği oyun arkadaşını bulduğunda kalbinde sakladığı aşkın körüklendiğini fark eder. 𝐜𝐡𝐚𝐫𝐥𝐞𝐬 & 𝐟𝐞𝐦! 𝐨𝐜 ©𝐥𝐢𝐛𝐫𝐢𝐞𝐭𝐜𝐚𝐫𝐦𝐢𝐧...