Barış donmuş bir şekilde elindeki silaha baktı. Beyin nöronlarının uyuştuğunu hissedebiliyordu.
"Saçmalama bırak elimi bi kaza çıkacak!" diye bağırdı Barış. Sakin kalmaya özen gösteriyordu fakat bu kadarını da tahmin edemezdi.
"Yapmadığın şey mi!?" Barış ellerinin titremesini kontrol altına almaya çalışsa da başarılı olamamıştı, parmağını tetikten uzak tutmaya çalışıyordu.
"Sana asla sıkmayacağımı bunca zamandır hâlâ anlamadın mı!?" diye kükredi resmen. Fırat'ın tepkisizce sadece gözlerinin içine bakıyordu, neler hissettiğini ya da neler düşündüğünü anlayamadı.
Barış ise korkuyordu, istemediği bi şeyi yapmaktan korkuyordu. Hızlı bi şekilde göğüs kafesi inip kalkarken gözleri dolu bir şekilde adamın yüzüne baktı. Yaşamak için son seçeneği bile olsa yapmazdı, yapamazdı.
"Tamam, Allah kahretsin tamam! Geleceğim tamam..." Sona doğru sesi kısılmıştı. Ellerinin üstündeki elin gevşemesiyle gözlerini sımsıkı kapattı. Bir damla gözyaşı inci gibi süzülürken Fırat'ın ne yaptığına bakmak için gözlerini tekrar açtı.
Elindeki mendil ile silahı temizliyordu, sanki az önce yaşananlar çok normalmiş gibi yüzünde hâlâ en ufak bir mimik bile yoktu. Barış hayrete düşmüştü. Yüzünü sıvazlayıp Fırat'ın karşısına geçti.
"Sıkmayacağıma nasıl bu kadar emin oldun?" diye sordu Barış. Fırat silahı temizlemeye devam ederken başını kaldırdı ve gözünü Barış'a sabitledi. Elindeki silahın şarjörünü açarken Barış gözlerini Fırat'tan çekip tabancaya baktı. Silah boştu.
Barış dişlerini sıkıp gözlerini kapattı. Farkında olmadan yumruğunu da sıkmaya başlamıştı. Fırat, Barış'ın bir şey demesine izin vermeden konuştu.
"Eğer sıksaydın gitmene izin verecektim ama şimdi benimle geliyorsun küçük şeytan."
"Sen maddeye falan mı başladın bu nasıl kafa yapısı!? Bu işin şakası mı olur?" Barış'ın sinir seviyesi tavan yapmıştı. Gözlerinden ateş fışkırıyor gibiydi.
Fırat hayır manasında başını iki yana salladı. Barış eliyle alnını ovdu, hâlâ kalbi yüksek hızda çarpıyordu. Bi anda karşısına dikildi. Barış ne kadar söylese de anlamak istemiyordu. O yüzden zorlamayacaktı. Çünkü bu işin sonu kötüye gidiyordu.
"Tamam lan istediğin gibi olsun! Kaçarak bi yere varamayacağımızı kendi gözünle gör, ben artık hiçbir şey demiyorum!" diye kustu öfkesini. Fırat tek kaşını yukarı kaldırdı. Böyle bir çıkış beklemese de memnun olmuştu.
"Sen de göreceksin haklı olduğumu." dedi yumuşak ses tonuyla. Barış'ın ise gözlerinden hâlâ öfke saçılıyordu. Fırat sesini temizledi.
"Sakin ol... En azından bi kere daha görmüş oldum." dedi Fırat.
"Neyi?"
"Benim için neleri feda edeceğini." Barış deminden beri sıktığı yumruğunu gevşetip sessiz bir gülüş attı.
"Bana sorsaydın ben sana söylerdim zaten, buna gerek var mıydı?" Fırat silahı beline koyup yavaş adımlarla Barış'ın yanına ilerledi. Eliyle alnındaki ufak yarayı okşadı.
"Duymaktan çok hissetmek istedim belki de?" Kelimelerini, eğilerek kulağına fısıldamıştı. Barış burnuna çarpan yoğun koku ile titrek bir şekilde nefes verdi.
"Ya bak kaçtır bana böyle yaparak sinirimi almaya çalışıyorsun!" dedi Barış.
"Sen de her seferinde yıllardır bu anı beklemiş gibi davranıyorsun." Barış'ın ses tonunu taklit ederek söylemişti sözlerini. Bu durum kısa süreli de olsa ikisini gülümsetmişti.
