Barış gözünü açtığında başındaki ağrının daha hafiflediğini hissetti. Yataktan doğruldu bi kaç saniye kendine gelmeyi bekledi. Kalkıp odayı gezmeye başladı. Komodinin üstündeki fotoğraf dikkatini çekti. Aile fotoğrafıydı bu. Zeynep, Fırat ve Nazlı'nın mutlu bi şekilde gülümsediği fotoğraf... Barış hissettiği şeyin pişmanlık mı yoksa kıskançlık mı olduğunu anlamadı ama fotoğrafa daha fazla bakamadı, gözlerini kapattı. Üzgündü, böyle olmasını istemezdi keşke başka bir şekilde karşılaşsaydık Fırat'la diye geçirdi içinden.
Kapının açılmasıyla hızla kapıya döndü. Fırat ona baktı bi de fotoğrafa, aklına yine Barış'ın katil olduğu geldi amacından sapmamalıydı.
"Yok ettiğin aileyi mi izliyorsun?" dedi Barış'a yaklaşarak, sesinde öfkeden çok kırgınlık vardı.
"Üzgünüm." dedi kısa ve net bir şekilde, çünkü başka bi duygu hissetmiyordu.
"Üzgünsün öyle mi? Senin gibi insanlar üzgün olmaz, sadece kendini düşünür ve o kadar bencilleşir ki insan öldürürler. İnsan öldürmek ya ne kadar hafife aldın sen bunu? Bir hayatı bitirmek, yaşama hakkını elinden almak basit şeyler sanıyorsun değil mi! Gerçi kime ne anlatıyorum ki ikizini ve babasını öldüren insansın sen. Büge kaçmasaydı onu da öldürürdün belki." Fırat yine sinirlenmeye başlıyordu, haksız da sayılmazdı. Fırat davasında ne kadar haklıysa Barış da kendini haklı buluyordu.
"Üzgünüm ama öldürdüğüm için değil, bana başka seçim hakkı sunmadılar beni canavar hâline getiren onlardı, hep aşağılık bir insan olduğumu, ailenin yüz karası olduğumu söylediler bana. 'Bak Savaş ne kadar uslu, yapıyor mu böyle şeyler?' diye diye beni Savaş'tan onlar nefret ettirdiler. Yargılayacaksan herkesi yargıla ben tek başıma bu hâle gelmedim. Ama yine de keşke böyle olmasaydı, ben kötü biri değilim Fırat. Sadece zor durumda kaldığımda kendimi kurtarmanın yollarını arıyorum" Barış artık göz yaşlarını tutamıyordu, göz yaşları arasında kahkaha attı kimden neyi saklayacaktı evet kaybetmişti yapayalnız kalmıştı bunları inkar edemezdi. Güçsüzdü artık.
Fırat tek hamlede Barış'ı duvarla kolları arasına aldı. Gözlerinde karanlık vardı ve bu hâli ile bile sanat eseriydi.
"Sen kendini böyle avutmaya devam et. Her şeyin sorumlusu sensin, madem öğretmediler sana sevgiyi kendin öğrenecektin, öyle 'yok ben Büge'yi sevdim o da kardeşimle evlendi' hikayelerine girme. Gerçekten sevseydin eğer onun mutluluğu yeterdi sana. Seninki takıntı, ruh hastasısın sen."
Barış durdu düşündü biraz evet haklıydı, o Büge'yi başta sevmişti sevgisi saftı ama kardeşiyle evlendiği gün rekabete döndü onun için, gerçi o savaşı da kaybetmişti. Şimdi ona karşı hiçbir şey hissetmiyordu.
"Bana yaşattıklarını sana yaşatmak isterdim ama gel gör ki senin gibi pislik bir katil değilim, ama hayat işte görüyor musun şu an benden daha çok acı çekiyorsun. Çünkü yalnızsın. Ailen seni zerre merak etmiyor. Arkadaşların... Yoklar Barış"
Barış odaklanamıyordu dediklerine yine çok yakınlar birbirlerine çünkü. Barış hâlâ adamın maviliklerine bakıyordu, üstüne kokusu da eklenince kendinden geçti. Fırat farkındaydı gülümsemeden edemedi, nefret ettiği o adam ona aşık olmaya başlamıştı. Sözlere gerek yoktu davranışları, bakışları her şeyi net bir şekilde ortaya koyuyordu. Ama bi şeyi unuttu Barış ne kadar onun etkisi altına girdiyse, Fırat da o kadar kapılmıştı Barış'a.
"Bırak beni." dedi Barış çünkü bu biraz daha devam ederse yapmak istemeyeceği şeyler yapacaktı üstelik adamın gülümsemesi işini çok zorlaştırıyordu.
"Ben istediğimde bırakırım. Fikrinin bi önemi yok, boş konuşma istersen." dedi eliyle çenesini sıkmaya başladı. Barış eliyle itmeye çalıştı ama gücü yoktu Fırat'a karşı koyabilmek ne mümkün. Gözlerini sıktı, bundan sonraki yaşantısı böyle olacaktı, bunun farkındaydı.
