Barış gözlerini yavaşça açtı. Burnuna dolan kokunun verdiği güven duygusuyla kendini biraz yatıştırabilmişti. Titrek bi nefes vererek boynuna gömüldüğü adamdan ayırdı kendini. Fırat üzgün gözlerle ona bakıyordu. Barış onu daha fazla üzmemek adına gülümsemeye çalıştı.
Bugüne kadar bir çok şey yaşamışlardı ve bir çok şeye rağmen bağları hiçbir zaman kopmamıştı. Bunlar neydi ki? Elinden ne geliyorsa yapmaya hazırdı Barış.
"Ne zamandır bunu saklıyorsun benden?" diye sordu kırgın çıkan sesiyle. Fırat gözünü kapatıp başını öne eğdi. Derin bi nefes alarak başını kaldırıp karşısında çenesi titreyen adama baktı. Fırat istemsizce yutkundu.
"Çok değil..." dedi duraksayarak söyleyeceklerini kafasında tartıyor gibiydi. "Yani aslında çok da önemli bi şey değil neden bu kadar taktın ki?" dedi konuyu kapatmak istercesine.
"Fırat ne demek taktın bu konuya! Unutacaksın ya... Her şeyi! Beni, kendini, kızını, mesleğini-"
"Belki de unutmak daha iyidir. Hı?" diye dalgınca mırıldandı Fırat. Barış kelimelerin boğazında düğümlendiğini hissetti. Gözlerini bi kaç kez kırpıştırdı.
"Ne yani sen unutmak mı istiyorsun? Doğru ya... Çünkü böylesi daha iyi senin için. Özellikle son beş ayı unutmak istiyorsun değil mi? Çünkü sana pişmanlık dışında bir şey getirmedi." dedi dolu gözlerle mavilere bakarak. Fırat seslice iç çekti.
"Onu mu dedim ben?" Sesini yumuşak tutmaya özen göstermişti zira karşısındaki çocuk her an tuzla buz olacak ince cam gibiydi.
"Ne dedin peki... Bak bu sefer kafamdan kurmadan direkt soruyorum." dedi yaşananlara atıfta bulunarak. Fırat sıkıntıyla elini alnına koyup ovmaya başladı. Barış yerinden kıpırdanarak ona biraz daha yaklaştı.
"Başını mı ağrıttım? Özür dilerim... Şey istersen masaj yapabilirim ya da ilaçlarını getireyim mi? Ya da dur dur havluyu ısıtıp-" Fırsata dayanamayarak hızlı hızlı konuşan Barış'ın elini tutup kendine çekti.
"Sakin ol güzelim iyiyim ben." diye fısıldadı. Barış o kadar panik olmuştu ki ona söylenen kelimeyi beyni algılamamıştı. Boş gözlerle bakmaya devam edince Fırat sessizce kıkırdadı ve ağlamaktan yüzü gözü kızarmış, dudakları hafif aralık duran küçüğüne baktı.
"Sen böyle bakarsan ben seni öperim ama..." Sözü Barış'a değil de kendine söylüyor gibiydi.
Barış kaşını hafifçe çatarak sarhoştan hallice bi uyuşuklukla ağzından belli belirsiz "Hı?" çıkmıştı sadece.
Fırat, Barış'ın alnına düşen saç tutamlarını müthiş bir yavaşlıkla geriye itti. İkisinin de yerde çökük oturmasına rağmen mavi gözlü adam her zamanki gibi daha uzun duruyordu. Bu yüzden Barış ona bakmak için kafasını kaldırmak zorundaydı.
Fırat ona mahmur gözlerle bakan adama daha fazla dayanamadı ve yanaklarından tutup kendine çekerek dudaklarını dudaklarına bastırdı ve emmeye başladı. Barış dalgınlıktan sıyrılıp dış dünyaya geri dönüş yaptı ve karşılık verdi.
Fırat alt dudaklarını hapsetmiş, çekiştirerek öpüyordu. Barış ise hızına yetişmeye çalışıyordu. Fırat hızlı hareketle üst dudağa geçince Barış yoğun hazla inledi.
Fırat duyduğu inlemeyle daha büyük iştahla öpmeye başladı. Barış üstüne çıkınca sırtı yerle buluşan Fırat, Barış'ın cesaretli hallerine ufak bi kahkaha gönderdi. Ellerini Barış'ın beline atarak bi anda yerleri değiştirdi.
Barış kendini altta bulmasıyla şaşkınlıkla kaşını çattı ve dudaklarını ayırdı adamdan. Fırat boşluğa düştüğünü hissederken neden durduğunu anlamamıştı. Hayır! Bu kadar yükselmişken duramazdı.
