İnsan bambaşka duyguları aynı anda yaşar mı? Nefret gibi aşk gibi. Her şey zıddı ile kaim derler. En basit örneği ile siyah ve beyaz. Sahiden beyaz olmadan siyahın anlamı olur muydu? Ya da nefret olmasaydı aşkın değerini kim bilirdi ki?
Peki iki zıt olgu birleşebilir mi? Okyanusu ateşe verebilir misin mesela? Örneğin gri rengi, ya koyudur siyah ağır basmıştır ya da açıktır beyaz üstün gelmiştir. Ya aşkın ağır basar ya nefretin. İkisini aynı anda yaşayamazsın, yaşarsan ölürsün. Ne trajedi ama!
~
Barış günler sonra yaşadığını hissetti. Fırat ona resmen nefes olmuştu onu öperek, yeniden. Dudaklarından farklı kelimeler dökülse de ikisi de biliyorlardı, nefret değildi bu ama tam olarak aşk da sayılmazdı. Tam anlamıyla araftalardı.
Yatak geniş olmasına rağmen özellikle vücutlarını birbirine değdiriyorlardı. Fırat az önce ne yaşadım ben dedi içinden. Düşmanını öpmüştü ve işin daha kötüsü zevki doruklarda hissetmişti. Şu an ise aynı yataktaydılar. Bu kadar huzurlu olmamalıydı yine de bi şeylere engel olamıyordu. En azından bu gecelik mantığımı bi kenara bırakacağım dedi ki zaten bırakalı çok olmuştu. Gözlerini kapattı Barış, çok fazla uykusu vardı. Çünkü Fırat gittiğinden beri uyuyamamıştı aynı zamanda da anın tadını çıkarmak istiyordu, bugün en mutlu günü olduğunu ilan etti Barış.
İkisi de çok gergindi, az önce çılgınlar gibi öpüşen onlar değilmiş gibi yabancı kesildiler bi anda. Barış çok yorgunda ama vücuduna salgınanan yoğun adrenalin ile uykusu kaçmıştı hâlâ anın etkisindeydi. Çıkmaya da hiç niyeti yoktu. Fırat'a döndüğünde gözlerinin kapalı olduğunu gördü. Ama uyuyup uyumadığını anlamadı. Sabaha kadar izleyebilirdi adamı fakat göz kapakları daha fazla dayanamadı kendini uykunun, Fırat'ın, kollarına bıraktı.
İlk uyanan Fırat olmuştu. Dün gece aklına geldiğinde bi an gerçek ile rüyayı ayırt edemedi, eğer gerçekse ayvayı yemişti. Neyi nasıl açıklayağım diye düşünürken Barış'ın bir kolunun göğsünde olduğunu fark etmedi. Barış dün gece ona çok yorgun olduğunu söylediğini hatırladı bu yüzden uyandırmadı onu. Yataktan yavaşça çıkarken üç gün önce indirdiği poşetlerde hiçbir değişiklik görmemesiyle kaşlarını çattı. Ne yani koca üç gündür hiçbir şey yememiş miydi? Bi sorun olduğu bariz belliydi. Cevaplanması gereken çok fazla sorular vardı. Ama yine erteledi çünkü şu an Barış'ı uyurken izlemek kadar önemli bi şey olamazdı onun için. Elini yüzüne uzattı fakat dokunamadı. O kadar çok istiyordu ki yüzünü okşamayı ama yapamazdı, düşmanına bu kadar kapılamamalıydı.
Fırat kendinden de nefret ediyordu, bir insan nasıl olur da kalbine söz geçiremez? Kazanmadığı dava olmayan koskoca Cumhuriyet Savcısı Fırat Bulut, kalbine yeniliyordu.
Barış kıpırdamaya başlayınca aklındaki düşünceleri bi kenara koyup kafasını başka tarafa çevirip başka şeyle ilgileniyormuş gibi yaptı. Onu izlediğini bilmesini istememişti.
"Günaydın savcım." dedi Barış uykulu gözlerle, eliyle gözlerini ovuşturup görüntüyü netleştirmeye çalıştı.
"Sana ilk defa gün ayıyor sanırım, üç gün boyunca ne yaşadın da bu hâle geldin? Bi şey bile yememişsin, ne bu yeni intihar yolları falan mı?" Fırat artık gerçekten neler olduğunu merak ediyordu. Barış'sa uyanır uyanmaz bu sorularla karşılaşacağını biliyordu ama onun da sorması gereken sorular vardı, onu öğrenebilmesi için ilk önce Fırat'ın sorularını cevaplaması gerekirdi.
"Sakin ol ya taramalı tüfek gibisin savcı. İlk olarak beni buraya köpek gibi tıktın üç gün boyunca gelmedin e hâliyle sıkıldım ben de böyle bi eğlence yolu buldum. Vurmalı kırmalı baya rahatlatıyor ha. Ama anlamazsın sen sinirlenince sadece bana vuruyorsun çünkü. Ayrıca getirdiğin yemekler berbattı." Fırat kaşlarını iyice çattı. Anlattığı masallara inanmasını beklemesi bi yana kaçak güreşiyordu resmen yine konuyu Fırat'a getirip onu suçlu gösteriyordu. Fırat bir adım atarak yanına geldi.