"Sence bunun için sana sorar mıydım?" diyerek Barış'a doğru eğildi. Gözlerinin içine baktı. Onu kendinden geçirmek hoşuna gidiyordu. Şimdi ise onu odasına getirerek çıldırtacaktı. Bayılıyordu adamın üstündeki etkisine. Ona teslim oluyordu işte yavaş yavaş... Barış geri çekildi daha fazla kaybolmak istemedi. Boğulacaktı yoksa o maviliklerde.
"Hayır yani gerçekten merak ettiğim için soruyorum beni ne zamana kadar burada tutacaksın? Ne zamana kadar insanlarda saklayacağız gerçeği, kimse seni merak etmiyor falan deme bütün medyanın dilinde olduğumu biliyorum Fırat. Büyük ihtimalle herkes beni öldü sanıyor, bu gerçek ortaya çıksa hayatın biter biliyorsun değil mi? Sonuçlarına katlanabilecek misin?" dedi Barış. Fırat elini alnına koyup ovuşturmaya başladı. Bu gerçeği kimse bilmemeliydi, hem de hiç kimse.
"Sen uslu uslu oturursan kimse bi şey bilmez. Hem demedim mi ben sana sonsuza kadar diye? Sonsuzluğu da uzakta sanma. Bi gün zaman algını kaybedeceksin Barış işte o gün anlayacaksın."
"Ben zaman algısını kaybedeli çok oldu yalnız. Peki benimle burada kaldıkça sen de kaybetmeyecek misin? Tek ben tutsak değilim bu eve." diyip koltuğa oturdu ve bacaklarını açıp boynunu koltuğa yasladı, ihtiyacı olan şey içkiydi ya da Fırat'ın dudakları sorun yok ikisi de kendinden geçiriyordu, sarhoş ediyordu onu. Ama şu an ikisi de çok uzaktı. "Sahi neden öptü ki beni onu geçtim ben niye karşılık verdim niye?" diye düşündü.
"Niye o gün öptün beni?" aniden sorduğu soruyla Fırat kaşlarını çattı gene aynı konuya dönmüştü. Biraz düşündükten sonra yine kaçamak cevaplar vermişti.
"Başka birini öpmek istedim senin dudakların müsaitti, yaptığım şeyin farkına varınca geri çekilmedim çünkü canını acıtmak seni bu düşüncelerle yormak istedim." baştan aşağı süzdü Barış'ı küçümseme dolu bakışlarıyla; "Bakıyorum başarılı da olmuşum."
"Kim bu şansız kişi?" diyip histerik bir gülüş attı.
"Sana ne."
"Bak Fırat benim aklımla oynama zaten sağlam bi insan değilim elinde kalırım." dedi sakin bir ses tonuyla sinirleri alınmış gibiydi, bu oda büyülü gelmişti ona resmen. Üstelik Fırat'ın dediği hiçbir kelimeye de inanmıyordu.
"Hâlâ güveniyor musun ona?" birden Savaş'ın belirmesiyle hafifçe kendini geri çekti. Şimdi sırası değil diye geçirdi içinden.
"Senin ne işin var burada." dedi dişlerinin arasından. Fırat ne dediğini anlamamıştı ama mırıltı olarak duymuştu. Barış Fırat anlamasın diye o tarafa bakmamaya çalışıyordu.
"Sen nereye ben oraya bro. Diğer yarımsın sen unuttun mu?" diyip çirkin bir şekilde kahkaha savurdu. Barış'ın gözleri dolmaya başlamıştı hemen tavana bakıp gözlerini kırpıştırdı. Fırat anlamsız gözlerle onu izliyordu.
"O seni kandırıyor, farkında değil misin? Gerçekten sana aşık olduğunu mu düşünüyorsun? Ahmaksın Barış."
Barış sinirle saçlarını çekiştirdi. Eğer tam şu anda gitmezse çok kötü şeyler yaşanacaktı.
"Noluyor Barış?" der demez Barış hızlıca lavaboya koştu. Kapıyı kapatıp kilitledi ve musluğu açtı, aynadan kendini bakarken arkadaki silüet ile iyice korkmaya başladı, Savaş gene buradaydı.
"Sen böyle yaparak kaçacağını mı sanıyorsun?" dedi Savaş. Barış kızarık gözlerle ona baktı ve çıldırmış bir şekilde gülmeye başladı.
"Sen mi daha manyaksın yoksa ben mi göreceğiz bro." diyip yüzüne su çarptı. Fırat kapıyı tıklatıyordu o sıra.
"Barış aç kapıyı noldu bi anda?" diyip daha sert vurmaya başladı. Barış musluğu kapatıp tekrar arkasına baktı, gitmişti bu sefer. Derin bi nefes aldı. Artık söylemesi gerekiyordu, aynı odada kalacaklardı çünkü. Fırat ise hâlâ kapıya vurup bağırıyordu. Barış gidip kapıyı açtı ve Fırat'a baktı.
