IV ~

401 54 122
                                    

Oraya tekrar gittim.

Tekrar.

Ve tekrar...

Anlaşılan biraz bile umut etmem aptalcaydı, onunla bir daha karşılaşmayacaktık.

Neredeyse 1 buçuk hafta geçmişti. 1 buçuk hafta boyunca dışarı çıkıp dolaşma bahanesiyle oraya gitmem enayice miydi bilemiyordum. Ama uyandıktan sonra annem ve babam dışında konuştuğum ilk kişi oydu.

Her neyse artık, sonuçta sadece birkaç dakika konuştuk ve birbirimizin ismini bile bilmiyoruz. "Sen koy bugün adımı" demişti bana, "umi" demiştim.

Gözlerin gibi...

Son konuşmamız olmuştu ve sonrasında hiç karşılaşmamıştık. Gerçi önceden tanışıklığımız yoksa karşılaşmasak da olurdu herhalde.

Yine oradaydım ve bugün de elimin boş olacağını anladıktan sonra geri dönmek için ayağa kalktım. Derin bir iç çektiğim sırada yerdeki küçük taş dikkatimi çekti. Eğilip elime aldım ve gözlerim göl ile taş arasında mekik dokuduktan sonra sektirmek adına fırlattım, ama fırlattığım gibi suyun içine gömüldü.

Sekmedi kodumunun taşı.

"Acemi şansı tutar falan diye düşünmüştüm." diye mırıldanarak geri evime doğru yürümeye başladım. Güneş batmak üzereydi, ve bu sırada havanın büründüğü turuncu ton hoşuma gidiyordu. İçime değişik bir huzur hissi yerleşiyordu.

Kendim hakkında öğrendiklerime gelirsek; üniversitede fizik bölümüne gidiyormuşum, beynim format yediği için mecbur yeniden ilk yılından başlamak zorundayım, kitaplığımdaki kitaplardan da anladığım kadarıyla favori yazarım Stefan Zweig'mış ve şu değişik grup lise arkadaşlarımdan oluşuyormuş.

Hayır, o gruba hâlâ herhangi bir mesaj yazmadım. Geçen grupta bir lise muhabbeti geçti oradan anladım. Anormalliklerle dolu bir muhabbetti... ama içeriği şuan önemli değil.

Haftaya üniversiteye dönmek gibi bir karar aldım, annem ve babam her ne kadar biraz daha dinlenebileceğimi söylese de öylece evde oturmak istemiyordum. Eskiden nasıl bir hayatım varsa hemen öğrenmeye başlamak istiyordum.

Bana yaşamak ikinci bir şans verilmişti ve ben bunu iyi kullanmalıydım. Hem bu düşünce ile, hem de kendime bir amaç koymam ile devam etmemin daha anlamlı olacağını düşünüyordum.

Bence amaç olmadan yaşanan bir hayata hayat denemezdi.

Bir de geçen annem ve babama komaya girmemle ilgili soru sormaya çalıştım ama üstü kapalı cevaplar verip geçiştirdiler, ben de bunu çok üstelemedim. Her nasıl olsa illa ki öğreneceğim zaten. Şu anlık acelesi yok.

Anahtarımı kilide sokarak sola doğru çevirdim ve kapı açılıp içeri girdiğimde "Ben geldim!" diye seslendim. Cevap alamayınca bir kere daha seslenecektim ama annemin bana markete çıkacağını söylediği geldi. Muhtemelen çoktan çıkmıştı.

Hava sıcak olduğundan direkt mutfağa gidip içebileceğim soğuk bir şeyler bulmak amacıyla buzdolabını açtım. Şansıma bir kutu kola duruyordu. Boynuma tutup soğukluğunu hissederken kendimi yatağa devirdim ve telefonumdan saate baktım. Hava yakında tamamen kararacaktı ve umarım ki hava biraz olsun serinleyecekti.

Gözlerim açık kalmak için adeta savaş veriyordu, bu sıcak havalar herhangi bir şey yapma isteğimi sömürüyor ve beni sürekli uyumaya itiyordu. Gerçi yakında tekrardan üniversiteye başlayacağımdan çok uyuyamayacaktım.

Elveda güzel uykularım...

Uyumak bana göre geçici süreliğine ruhu iyileştiren bir ilaç gibiydi, bilincinizin kapalı kaldığı o birkaç saat içinde hiçbir şey düşünmüyordunuz, kötü ya da sizi rahatsız eden düşüncelerden uzaklaşıyordunuz ama bilinciniz yerine geri döndüğünde kaçtığınız düşünceler yine işgal ediyordu sizi.

𝑬𝒓𝒂𝒔𝒆𝒅 𝑴𝒆𝒎𝒐𝒓𝒊𝒆𝒔 | RinsagiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin