Umi.
Ame.
Sora.
Ya da bana adını söylememeye sanki ölesiye yemin etmiş kişi.
Ya da bana yağmurlu günde şemsiyesini uzatmış kişi.
Ya da bir anda karşıma çıkmış ve sonrasında da denizi andıran gözlerinde boğulmak isteyecek raddeye getirene kadar peşimi bırakmamış kişi.
Hangi ismini kullanırsam kullanayım, nasıl nitelersem niteleyim sonuç hep aynı yere çıkıyordu; benden her daim kendini saklayan kişi. Kendini bana, hatta çevreye bile tamamen kapatan kişi.
Onu her gördüğümde kafamdaki "neden" soruları giderek fazlalaşıyordu.
"Neden bana gerçek ismini söylemiyor" diye başlayan sorularım, "Neden sanki onu önceden tanıyormuşum gibi yakın hissediyorum" sorusu ile devam ediyor ve "Neden her seferinde ardında bir gizem bırakarak gidiyor" sorusu ile son buluyordu. Aralarda kalan sorulardan bahsetmeyeceğim bile.
Onun ruhunu merak ediyordum, ona her baktığımda gözlerinin büründüğü duygunun ne olduğunu merak ediyordum. Ama "İnsanın ruhuna süzülüp içinden neler geçtiğini anlayamazsınız ki" diye yazmış Gogol yıllar önce. Yani o bana içinden geçenleri kendi anlatmadığı sürece onu asla tanıyamayacaktım.
Oysaki o benim ne yaşadığımı daha ilk karşılaşmamızdan beri biliyordu. Komaya girdiğimi, hafızamı kaybettiğimi ve kendimi tanımaya başladığımı biliyordu. Bizzat ben söylemiştim.
Kendini tanımak... Sanırım bu aşamayı hâlâ atlatamamıştım ve atlatamadığım için ikinci aşamaya da geçemiyordum, neden bu hale geldiğimi öğrenme aşmasına.
İlk aşamayı uyandığımdan beri atlatamamıştım çünkü ne yaparsam yapayım kendimi tanıyabilmiş gibi hissetmiyordum. Her şeyi unutmuş bir vaziyette uyandığımda hayata dair hiçbir şey bilmiyordum. İnsanlar için gökyüzüne bakabilmek, bir renk tonunu sevmek, hatta düşünmek bile fazlasıyla normal şeylerdi, ama ilk zamanlarda bunlar benim elimde olan tek şeylerdi.
Ah, bir de şu mesajlaştığım çocuk vardı.
Rin.
Yüzünü bir kere bile görmediğim çocuk.
Bir gün onu da tanıyacaktım, attığım mesajlara kısa cevaplar vermesine, hatta bazen cevap verme zahmetinde bile bulunmayıp beni görmezden gelmesine rağmen tanıyacaktım.
___
Annem kendim için belirlediğim sabah rutinimin eskiden, yani komaya girmeden önce, uyguladığım sabah rutinime çok benzediğini söylemişti. Sabahın ilk ışıklarıyla beraber alarm eşliğinde uyan, yüzünü sabunla, dişlerini fırçala, kahvaltı et ve hazırlanıp evden çık.
Soğuk suyu elime doldurup yüzüme çarparken ferahladığımı ve ayıldığımı hissettim. Havluyla su damlalarının yavaşça aşağı süzüldüğü yüzümü kurularken aynadan kendime baktım. Komadan çıktığım ilk zamanlara kıyasla daha farklı göründüğümü söyleyebilirdim.
Hastanedeyken ziyaretime gelen o kişi "Saçların uzamış" demişti bana. Evet, ensemi neredeyse tamamen örtecek kadar uzamışlardı. Eve döndüğümden beri elime bir makas geçmemişti bile ve haliyle daha fazla uzamıştı.
(saçı uzamış Isagi çık aklımdan yoksa ben de bi 6 ay komaya gircem...)
Eski kısalığı nasıldı bilmiyordum ama şu günlerde, hele ki bu bir gün yükselip bir gün düşen dengesiz sıcak havalarda uzun saça katlanamam gibi geliyordu. Birkaç haftadır bu durumu unuttum gibi bir şeydi aslında, sadece çok fazla sıcakladığım ya da aynaya baktığım anlarda fark ediyordum ensemi örten lacivert tutamları. Hazır şimdi aklımdayken halletsem iyi olacaktı, ama önce dişlerimi fırçalamam gerekiyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/345670298-288-k504251.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑬𝒓𝒂𝒔𝒆𝒅 𝑴𝒆𝒎𝒐𝒓𝒊𝒆𝒔 | Rinsagi
Hayran KurguBaşınızdan geçen bir olay sonucu komaya girdiğinizi ve hafızanızı kaybetmiş bir şekilde uyandığınızı düşünün. Hiçbir şey bilmiyorsunuz, bu hale nasıl geldiğiniz hakkında hiçbir fikriniz yok. Ve zaten karmaşık olan zihniniz, gizemli bir çocuk sayesin...