Bölüm Dört: Geçmişin Masalı

797 70 40
                                    

Koşuyordum. Arkama bakmadan, derin düşüncelere koşuyordum. O çocuk beni nereden tanıyordu? Karanol mu buraya gelmesini söylemişti? Benden nefret ediyor gibiydi, sanki buraya zorla gelmişti.

Geme koşmayı sürdürürken adımın haykırıldığını duydum. "Alejandra!" Javier, bu Javier'ın sesiydi. "Javier!" Diye seslendim bende aynı şekilde.

Birkaç saniye ses gelmedi ama sonra tekrar bağırdı. "Alejandra! Neredesin?!"

"Bilmiyorum! Ama sanırım fazla uzağında değilim!"

Birkaç dakika geçti. Ve bu dakikaların sonunda karşımda, atıyla buraya koşan başmuhafızımı gördüm. Atlarımız ortada buluşunca hızla aşağı indi atının durmasını beklemeden. "Alejandra! Şükürler olsun ki iyisin!"

Ayağa kalkamıyordum. Bileğimin burkulması ve vücumda aldığım diğer yaraların verdiği halsizlik buna izin vermiyordu. "Bir an önce saraya gitmeliyiz." Yüzümde oldukça bitkin bir sima hakimdi. Javier Anlamaz gözlerle bana baktı. "Tamam ama neden?"

"Atına bin, yolda anlatacağım."

Yola çıkalı on dakika kadar olmuştu. Javier beklentiyle bana baktı. "Ee, anlatmayacak mısın?"

Yutkunarak konuşmaya başladım. "Birkaç kişiyi alıp tekrar buraya geleceğiz. Buraya geldiğimiz esnada ise hem Karanol'u yavaş yavaş tuzağımıza çekeceğiz, hem de diğer veliahtlık görevlerini yapacağız."

Dudaklarımdan çıkan cümlelerin doğruluğundan tam olarak emin değildim. Şuan ona herhangi bir tuzak kurmayı planlamamıştım. İlk öncelikle diğer görevlerime odaklanmalıydım.

Javier daha fazla üstelemedi. Yol boyunca pek fazla konuşamamıştık. Buraya ilk geldiğimiz zamankine göre daha yavaş ilerliyorduk. Bu yüzden saraya varmamız bir kaç saat fazla sürmüştü.

Ertesi gün öğlen saatlerinde saraya varmıştık. Herkes heyecanla bizi bekliyordu. Sarayın kapısının önüne gelince atımdan indim ve baş dönmesiyle sarsıldım. Avcumu alnıma bastırdım. Javier dengemi kaybetmeme izin vermeden beni omuzlarımdan tutarak dikleştirdi.

Babama ise planımızı söyleyip içeri girmem adına benimle birlikte yürüdü. Kral, yani babam, bu kararımızı destekledi ve doğru olanı yaptığımızı söyledi.

Saraya doğru ilerlemeyi sürdürürken Frida ve Hermosa, beni Javier'dan alıp odama çıkardılar. Çok yorulmuştum, gece bir dakika bile uyuyamamıştım. Pekala 1522 yılındayız ve yaklaşık 753 yıldır hüküm süren bir devletimiz var. Yani 769 yılından beri Karanol Obliviyan canavarıyla bu kadar fazla vakit geçiren ilk kişiydim. Birkaç gün onun ormanında kalmış ve savaşmıştım. Bence yorgunluğum çok normaldi.

Kendimi büyük yatağıma attım. Frida saçlarıma dokundu. "Aç mısın tatlım?"

Kafamı olumlu anlamda salladım. "Bana patates kızartması yapar mısın?" Patates kızartması benim en sevdiğim yemekti. Gülümseyerek başını salladı. "Elbette." Odanın çıkışına yönelirken seslendim. "Kendinize de yap. Size anlatacaklarım var."

"Pekala, hemen döneceğim!" Frida odadan çıkınca Hermosa ile baş başa kalmıştık. Doğrulup ona baktım. "Sen burada kal istersen, ben duş alacağım." Başını sallayarak onayladı.

"Küvetini hazırlamamı ister misin?"

Kafamı olumsuz anlamda salladım. "Hayır, teşekkürler. Kendim halledebilirim."

Kaşlarını kaldırdı. "Emin misin? Hiç iyi görünmüyorsun."

Ayağa kalktım. "Kapıyı kitlemeyeceğim, yirmi dakika içerisinde çıkmazsam beni kontrol edersin."

Canavarın Gözlerinde Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin