Not: Selllllaaaammmm, bölüme geçmeden önce bir şey söylemek istiyorum, ilk el yazısıyla yazılan bölüm için eğer hassas olanlarınız varsa okumayabilirsiniz, bu sahnenin sizi üzüp rahatsız etmesini istemem. Ben bölümün sonunda orada ne olduğunun özetini geçerim, iyi okumalar dilerimmmm.
Bu büyükbabamdı. Büyük büyükbabam...
Üzerimde siyah bir elbise var etrafımdaki herkes gibi. Sanki herkes yasa boğulmuş. Eski Solariyan burası. Çok eski.
Büyükbabamın elinde bir balta var. Yanındaki muhafızlar, iki genç erkek, bir genç kız çocuğu ve büyük bir adamı duvara zincirlemiş başlarında bekliyorlardu. O an farketmiştim. Bu iki erkek, büyük adam ve bir genç kız duvarda zincirliyken ayaklarına çivi çakılmıştı. Ayakları duvarda öylece sabit kalmıştı.
Bir çocuk vardı. Siması bana yabancı değildi. Korkuyor ama belli etmiyor gibiydi. Yanındaki küçük çocuk ise ağlıyordu. Minik ayaklarından kanlar süzülüyordu. "Anne!" Diye haykırıyodu ağlarken. "Dokunmayın anneme!"
İki muhafız birden onun karnına sertçe yumruklar atıyor. Çocuğun canı yanıyor ve susuyor.
Büyükbabamın önünde bir kadın var. Ağzından kanlar akıyor. Vücudunda çeşitli morarıklıklar var. Her yeri yara bere içinde ve bitkin düşmüş bir halde.
Büyükbabam elindeki baltayı sallıyor. "Geber seni fahişe!" Baltayı kadının karnına batırıyor. Kadının suratı acıdan değişik bir hal alıyor. Bunu görenler eğleniyor ve gülüyor. Kadının ailesi ise acıyla haykırıyor. Büyükbabam baltayı kadının karnına saplamaya devam ediyor.
O kadını kurtarmak istiyorum ancak yapamıyorum. Ne kolum, ne bacağım. Hareket etmiyor.
Küçük bir kız koşuyor bu tarafa doğru bağırarak. Çok küçük bir kız. "Bırakın annemi!" Diye haykırıyor. Büyükbabamı geri iterken elinden ışıklar süzülüyor, sanırım büyülü güçlerini kullanıyor. Kız koşarak yerdeki kadına sarılıyor. Kadın onca darbeye rağmen hâlâ hayatta. Zorla nefes alıyor ve kızına sarılmaya çalışıyor.
Bu kız küçük bir kız olmasına rağmen büyükbabamı itmesiyle büyükbabam birkaç metre arkasındaki eski evin tahta duvarına çarpıyor. Ayaklandığı gibi hızla geliyor ve kızı yere itiyor. Ona tekme atmaya başlıyor. Yanındaki birkaç muhafızla birlikte küçük kızı tekmeliyor.
Bana yabancı gelmeyen surat bağırıyor. Ağlıyor. Dakikalar sonra ilk kez ağlıyor. Onun ağladığını gören büyükbabam neşeyle kahkaha atıyor.
"Andrei denen aptalı da ağlatmayı başardık demek!" Tüm halktan büyük bir kahkaha. Küçük kızı sürükleye sürükleye onların yanına, duvara zincirliyorlar kollarından. O minik ayaklarına acımasızca o çivileri çakarlarken kız ağlıyor. Kızı da duvara sabitlediklerinde bu sefer çocuğun en büyük abisini getiriyorlar. Andrei'nin...
Ailesinin önünde genç çocuğun gözüne bir çubuk sokuyorlar. Çocuk acıyla bağırırken annesi zar zor ağlıyordu. "Ne olur benim canımı al da onun canını yakma! Yüreğimi kavurma!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Canavarın Gözlerinde
Fantasy"Canavarların gözlerinde şefkat olmazdı, fakat bu canavarın bana bakarkenki gözleri şefkat dolu iki yürekle kaplıydı."