"Kızım şu gofretli, çikolatalı bir çikolata mı ne varmış. Ondan var mı?" Mehmet amca'nın söylediklerine esasen gülümseyerek cevap verdim ona.
"Söylediklerine uygun olan bir çok çikolata var, Mehmet amca'm. Torunların mı istiyor?" konuşurken aynı zamanda tarttığım çikolatayı kağıt keseye koyup kendisine uzattım.
"Bizim Derin ile Çetin bilirsin çikolatasız duramıyorlar. Geçen sefer de almışım söyledikleri çikolatadan, ille de tutturdular onu istiyoruz diye." Söylediklerine karşı bir gülümseme yaranmıştı yüzümde. Geçen sefer aldığı çikolata KitKat'dı. Elim ile KitKat'ın olduğu tarafı gösterdim. "Bu çikolata amca'm. Ne kadar vereyim?"
"Ne kadar bunun kilosu?"
"88.90"
"Ver sen ordan 1.5, 2 kilo."
"Hemen Mehmet amcacığım." İstediği çikolatadan 2 kilo kadar tartıp, onu da verdikten sonra ikisinin ücretini de ödeyip gitmişti.
Ayaklarımın acısı ile kendimi arkamdaki koltuğa atıp, derince nefes alırken, gözüm tezgahın üstündeki dijital saate takıldı.
Saat 20.51
Yutkunup, elimle alnımı sıvazladım. Bugünlerde bayram olduğundan çok fazla yoruluyordum ve bünyem bir yerden sonra kendini bırakıyordu.
Dükkanı kapatmama 9 dakika kalmıştı, hazır gelen giden yokken yerimden kalkar kalkmaz tezgahı silip, tüm ışıkları kapattıktan sonra çantamı ve telefonumu alıp, dükkanı kapatmıştım. Bir kaç adımla, otobüs durağının yoluna düştüğümde, her sabah 8'de açtığım dükkan çoktan arkamda kalmıştı.
Durağa varıp otobüsümü beklemeye başladığımda, yazın sıcağında gram bile esmeyen meltemlere içimden sonsuz saygılar gönderiyordum, derken telefonumun bildirim sesi kulaklarımı doldurdu.
Mommy: Gelirken karpuz al, civcivim.
Yazdığı mesaj saniyesinde yüzümü gülümsetirken, 32 diş sırıtarak cevap yazdım.
You: Tamam, sultanım, alırım.
Telefonu kapatıp cebime koyduğumda, yeniden gelen bildirim sesini bu sefer umursamadım. Annem büyük olanakla kırmızı kalp emojisini atmıştı. Bu sırada gelen otobüsüme binip, arka sıralarda boş olan ikili koltuktan cam kenarında olana geçip, bluetooth kulaklığımı takarak geriye yaslanmıştım.
Göktulga'ya yazalı 3 gün oluyordu. Sabah ona mesaj yazdıktan sonra, yine de cevap alamamıştım. Daha görevden dönmemişti anlaşılan. Yeniden içimden kabaran duygulara söz geçiremeyip telefonumu elime alıp, ona yazdığım mesajlara girdim.
You: Hâlâ dönmemişsin,
You: Umarım iyisindir, iyi olman için dua ediyorum.
You: Yüreklenip sana yazmışken, bir yanım keşke yapmasaydın diyor.
You: Keşke yazmasa mıydım?
You: Sana borçluyum ben, keşkelere bu yüzden yer vermek hakkım yok!
You: Minnet değil bu, yüzbaşı.
You: İnsanın birine minnet duygusu olduğu için canı yanmaz,
You: Ruhuna yıldızlar doğmaz,
You: Dili ağzında kurumaz,
You: Sadece hayal edince gözlerinde hayat ateşi tutuşmaz.
You: Gel, artık, yüzbaşı.
You: Gel!
You: Gel, belki sen gelince,

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çan || Yarı Texting
Teen FictionBilinmeyen Numara: Yeşil ile bordo bir insana kadar yakışmamalı Bilinmeyen Numara: Ama sana yakışıyor işte Bilinmeyen Numara: Gerçi bence sen insan değilsin Bilinmeyen Numara: Gururun vücut bulmuş halisin, ya da onurun Bilinmeyen Numara: Fazlasın be...