Elbisemin eteklerini çekiştirdim ve bu sefer çok açılan, omzumdan düşmek üzere olan yakasını geriye ittim. Ellerim terlemişti, montumun önünü tamamen açmıştım. Arel'i bekliyordum ama evlerinin hemen önündeki parktaydım ve bu biraz heyecanlandırmıştı beni.
Çantamın askısına tırnaklarımı batırırken kendi kendime mırıldanıyordum.
"Bir dakikaya geliyorum demişti bir de..."
"Geldim bile, Açelya'm."
Nihayet sesini duyunca sevinçle arkamı döndüm. Biraz yıkılmış ama hâlâ ayakta olan sevdiceğim buruk bir tebessümle bana bakıyordu.
"Sen cidden hasta olmuşsun ya..."
"Demiştim. Şakası mı olur bu işin kızım?"
"Yok da bayağı sarsmış seni," derken gülmeme engel olamamıştım. O da güleç ifadesiyle banka oturdu ve burnunu silerken ben de yanına oturdum.
"Biraz uzağa otursaydın, bulaşmasın sana da."
Sesi tuhaf bir hal almıştı ve küçük bir çocukmuş gibi ilgilenesim gelmişti, çok tatlı duruyordu.
"Sorun değil, olursam da sen gelirsin bizim evin önüne."
"Bir şey diyeyim mi.. gelirim."
Dudakları kıvrılırken gelen öksürük yüzünden kafasını çevirmek zorunda kalmıştı.
"Bu haline rağmen getirttin beni buralara. Keşke evden çıkmasaydın. Hava da soğuk."
"Beni de düşünürmüş," derken kendimi tutamadım ve sarıldım.
"Düşünürüm tabi. Çok seviyorum seni."
Bir anda geri çekildi ve göğsündeki başım kucağına düşmek üzereyken kendimi tutup kaldırdım.
"Harbi mi? Çok mu? Yani ben de çok seviyorum. Sen de beni seviyorsun ama böyle duyunca içim bi' tuhaf oluyor. Heyecan basıyor." Elleriyle kendini serinletmeye başladı. "Burası sıcak mı oldu bana mı öyle geliyor?"
"Hastasın, ondandır," derken kıkırdamamı engelleyememiştim.
"Sana hastayım güzelim."
"Tamam tamam, cıvıma..." Gülerken kafamı önümüzdeki kaydıraklara sabitledim. Deliydi ve bunu seviyordum.
"Eee, sen ne diyecektin biricik Siyah Lale'm?"
O konu... Hem şu beni ne zaman ve nasıl sevdi mevzusu hem de Tuğçe'nin bahsettiği Necla Hoca konusunu soracaktım. Kafamdaki soru işaretleri artıyordu ve ben bunlardan en kısa sürede kurtulmak istiyordum. Bunun da sağlıklı bir iletişimle olacağını biliyordum. O yüzden sorularımı sormanın vakti gelmişti de geçiyordu.
"Ben... Şey... Beni sevdiğini nasıl anladın Arel? Bunu merak ediyorum bir süredir."
Yüzündeki düşünceli hal birden değişti, o kadar büyük gülümsedi ki gözlerinin kenarı kırıştı. O an onu oradan öpmek istedim, mutluluğunun delili olan o gözlerinin kenarından. Elini ensesine götürüp etrafına bakındı, sonra ellerin kavuşturup bacaklarının arasında kıstırdı. Ardından montunun ceplerine soktu.
Utanmış mıydı o?
"Bundan neredeyse bir buçuk sene önceydi."
"Bir buçuk sene mi? Oha!"
"Evet. Sen dokuza yeni başlamıştın, ben de onuncu sınıfa geçmiştim işte. Okulun ilk ayıydı. Seni gördüğüm o an öyle canlı ki hâlâ." Gözlerini gözlerime kilitledi. "Kütüphaneden çıkmıştın, üstünde siyah bir hırka vardı ve saçların omuzlarından dökülüyordu. O zamanlar uzundu, beline kadar geliyordu. Önüne düşenleri kulağının arkasına götürmüş ve hızlı adımlarla yürümeye başlamıştın.