ııı

155 26 68
                                    

İki derse de girmemiştim. Yok yazılmıştım ve okulda bulunduğum hâlde derse girmediğimden başım büyük ihtimalle dertteydi. Hayır, kesinlikle dertteydi.

Salona dersler bitince, teneffüste geri dönmüştüm. Eşofmanlarımı yerde ve ayak izleriyle bulmuştum. Gözlerim dolu dolu, katlama zahmetinde bulunmayıp tıkıştırmıştım çantama. Sınıfa girdiğimde Tuğçe bir köşede her zamanki gibi şuh kahkahalarını sunuyordu havaya. Benimle ilgilenmemişti, bu sevindirmişti.

Ders matematikti ve ne için sayısal seçtiğimi sorgulatıyordu. O sırada kapı tıklatıldı ve tüm gözler kapıya çevrildi. Usulca açıldı ve bir erkek öğrenci, boynundaki nöbetçi öğrenci kartıyla içeri girdi.

"Dersi böldüğüm için üzgünüm. Açelya Yılmaz'ı müdür çağırıyor."

Açelya yıldı, tükendi, bitti. Hâlâ yılmaz demeyin ona.

"Açelya, kızım," dediğinde matematikçi, ayağa kalktım. Tüm sınıfın iğneleyici bakışlarını sırtımda hissediyordum. Gerçi, artık alışmıştım.

Sınıftan çıkınca nöbetçiyle yan yana ilerlemeye başladık. Tanımıyordum, büyük ihtimalle on birinci sınıftı; onuncu sınıfları az çok biliyordum, her ne kadar onlar beni tanımak istemese de ben onları tanıyordum maalesef.

"Sence neden seni çağırdı müdür?" diye sordu yanımdaki. Sesini duyunca istemsizce başımı çevirmiştim ve dudaklarım aralanmıştı şaşkınlıkla. Çok güzel bir sesi vardı, yumuşak ve içime işleyen bir ses.

"Derse girmedim," dedim göz göze gelince bakışlarımı kaçırarak.

"Neden?"

"Açıklamak zorunda değilim."

Tamam, sempatim kalmamıştı. Meraklılar benden uzak dursa daha mutlu olabilirdim.

"Haklısın, özür dilerim."

"Sorun değil."

Öyle bir özür dilemişti ki ben af isteyecektim çıkıştığım için. İyi birine benziyordu ama umursayamayacak kadar bitiktim.

Nihayet müdürün yanına ulaştığımızda telefonumun üstümde olduğunu hatırladım. Okul saatlerinde telefonu üstünde bulundurmak suçtu, kimse uymasa da yakalanırsak kötü olabilirdi. Sanırım yardım istemem gerekecekti.

Nöbetçi diğer erkek nöbetçinin yanına oturdu ve test çözen arkadaşına katıldı. İçeri girmeden ikisinin önünde durdum. Kısa bir süre sonra ikisi de kafasını kaldırdı. "Şey.. telefonumu emanet edebilir miyim?"

"Tabi," dedi diğeri ve gülümsedi. Çok güzeldi gülümsemesi. Belki ölmüş çiçekleri diriltecek kadar güzel hem de.

İnsanlara ne denli yabancı kalmıştım ki bunlar bana güzel geliyordu.

Telefonumu ortalarına bıraktım, gülümseyişi güzel olan kitabının altına sakladı. Usulen gülümseyip arkamı döndüm. Bu kadardı. Tebessümüm solmuştu.

İçeri girdiğimde müdür gülümseyerek "Gel kızım," dedi önündeki koltukları işaret edip. Bir tanesine oturdum.

"Seni yanıma çağırdım çünkü bir bilgi ulaştı elime. Bugün 3 ve 4. derslerine girmemişsin. Notların çok iyi, öğretmenlerin sessiz sakin bir kız olduğunu söylüyor. Okula geldiğinde aksattığın ders olmamış. Nedenini sorabilir miyim?"

"Üzgünüm, bir daha yapmam."

"Bak kızım," dediğinde koltuğundan kalktı ve masanın etrafından dolanıp karşıma oturdu, gözlüklerini çıkardı ve masaya bıraktı. "Ben bu okulun müdürü olabilirim fakat her biriniz benim çocuğum gibisiniz. Sorun varsa anlatabilirsin. Öğretmenlerin sessiz sakin olduğunu söylüyor ancak başka şeyler de var, biliyorum."

"Hocam, ben.." Ne diyeceğimi bilemiyordum, gözlerimi parmaklarımla oynadığım ellerime kaydırdım. "Halledeceğim. Her şeyi. Üzgünüm, bir daha ders aksatmayacağım."

"Biliyorsun ki öğrencilerin de tutanak yazma hakkı var, ayrıca okulumuz başarılı bir rehberlik danışmanına da sahip."

"Biliyorum."

Bir sessizlik çöktü ortama, en sevmediğim sessizlik; ne söylenecek ne yapılacak bilinmiyor. Sonu ne biliyorsun, girdiğim şu kapıdan çıkıp gideceğim ama hâlâ başın eğik, bekliyorsun. Sanki çözüm gelecekmiş gibi. Ardından karşındaki konuşuyor ve ortamı terk ediyorsun. 

En sevmediğim sessizlik. Yenilginin ardından gelen kesik.

"Hadi, sınıfına git. Dersinden kalma çocuğum. Bir işlem yapmayacağım, bir daha tekrarlanmayacağını biliyorum. İyi dersler."

"Sağ olun hocam," dedim ve kalktım, ardımda bıraktım onu da bu lanet odayı da. Dışarı çıkınca açılan kapının sesiyle iki çift bakış beni buldu. Gülümsemesi güzel olan bana telefonumu uzatırken sesi güzel olan iyi dersler diledi fakat bir cevap veremeden orayı da terk ettim.

O an telefonum bir kez daha titredi.

05*********: Ben de varım.

Hızlıca çevirdim kafamı ancak ikisi de testlerine geri dönmüştü. Onlardan biri miydi?

05*********: Yalnız değilsin.

Açelya: Hem test çözüp hem mesaj yazabilmek? Kapı dinlemek? Ne çeşit bir yetenek abidesi manyaksın?

05*********: Kızım benim zeka kimsede yok, yaparım aynı anda tabi ;)

05*********: Yalnız kapı dinlemek eksik, sınıftayım. Bana haberleri kuşlar getiriyor.

Açelya: Şimdi gidip o ikiliden hangisi olduğunu bulacağım.

05*********: Onlardan biri değilim.

05*********: Ayrıca ben bulunca ne olacak?

05*********: Ne için sana yazdığımı biliyor musun?

Açelya: Ne için yazıyormuşsun?

05*********: Bir çiçek ve bir kadın, her ikisini de sonsuza dek kaybetmek istemiyorum, güzel Açelya.

Açelya: Kapa çeneni.

Açelya: Derse giriyorum, yazma bana bir daha. Aptal oyunlarınıza harcayacak vaktim yok.

O iksinden biri de olsa uğraşmayacaktım. Önünde sonunda herkes gibi o da gidecekti. Büyütmeye değmezdi.

-

Neler oluyo bilmiyom. Canım kendim *-*

acıyor canı saat 23.32'deHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin