Beynim ve kalbim kendi aralarında büyük bir savaşa tutuşmuşlardı. Beynim; yapacağım şeyin tehlikeli olduğunu, yaşadığım şehri bile doğru düzgün tanımadığımdan başıma gelebilecek olan kötü ihtimalleri sıralayıp duruyordu. Kalbim ise beynime inatla karşı çıkıyordu. Artık bu evden kurtulmamı ve bir şeyler yapmam gerektiğini bağırıyordu.
İkisini de dinlemiyordum. Olacakları göze almışken geri dönmek istemiyordum. Daha başından bırakmak istemiyorum. Üzerimde ki elbiseyi bir hışımla çıkartarak rastgele bir yere attım. Ellerimi korsenin iplerine atarak çözmeye çalıştım ancak başaramadım. Sinirden mi bilmiyorum ama parmaklarımın arasında bulunan ipler birbirine girip daha da katlanılmaz bir hal alıyordu.
En sonunda pes ederek ellerimi korseden çekmek zorunda kaldım. Dolaptan bir tayt ve uzun bir tişört alarak hızla giyindim. Ayağımda ki topukluları fırlatırcasına kurtulduktan sonra ayakkabı dolabından spor ayakkabılarımı alarak giyindim. Senelerdir bu ayakkabıları giyinmek için bekliyordum, bugüne kısmetmiş.
Hızlı adımlarla bir çanta kaptım. İçine bir-iki eşyam, telefonum ve cüzdanımı attım. Evden çıkabilirsem eğer gideceğim yer İnci'nin evi olacaktı. Tek istediğim, birkaç saatliğine de olsa babamı endişelendirmek.
Odamın kapısını kilitledikten sonra ışıkları kapadım. Böylelikle Sofia uyuduğumu düşünecek ve bir süre sonra beni izlemeyi bırakacaktı. Yani öyle umuyorum.
Daha öncesinde hiç evden kaçmadım, böyle bir girişimde bulunmak aklıma dahi gelmedi aslında. Derin nefes almaya çalışarak yatağın ayak ucuna oturdum. Sırt çantamı takınırken korsenin hareketlerimi kısıtlamasından dolayı sinirle homurdandım. Takılacak günü bulmuştu!
Aradan ne kadar geçti bilmiyorum ama her bir akan dakika da stresim daha da artıyordu.
Evin tüm ışıkları kapanmış, kocaman bir sessizliğe gömülmüştü. Yine de emin olmak adına biraz daha bekledim. Bu süre zarfında da arada bir kalkıp camımdan bahçe de ki korumaları kontrol ettim. Gittikçe sayıları azalıyordu. Kaçarken kullanacağım kapı bahçenin en ucundaki köşedeydi. Küçük bir kapıydı ve ağaçların arasında gizlenmişti. Bu seneye kadar o kapının varlığından dahi haberim yoktu. Can sıkıntısıyla ağaçların arasında gezinirken tesadüfen denk gelmiştim. Neden orada öyle bir kapı olduğu ise kafa karıştırıcı.
Artık çıkma vaktimin geldiğini düşünüyordum. Kapımın kilidini çevirdim, başımı yavaşça dışarıya uzattım. Babamın odası hemen koridorun en sonundaydı. Biraz daha sünerek kapıyı görmeye çalıştım. Karanlıktan dolayı koridorun sonunu bırak kapıları bile seçemiyordum. Hiçbir ışık olmadığına göre babam yatmış demektir.
Parmak uçlarımda odadan çıktım. Yine aynı sessizlikte merdivenlerden indim. Mutfağın bulunduğu koridorun sonunda da Sofia'nın odası vardı. Başımı koridordan içeriye uzattım. Sofia'nın odasının ışığı açıktı. Kalbim korkuyla çarpmaya başladı. Tam kafamı geri çektiğim sırada ışığın kapandığını gördüm. Yine de rahat bir nefes alamadım. Sonuçta Sofia yatağa yeni girmişti.
Mutfağa geçtiğimde bahçeye çıkan kapıya ilerledim. Sofia senelerdir bu kapıyı açık bırakıyordu. Gece-gündüz fark etmeksizin kapı açık olurdu. Sebebi ise gece herkes uyurken korumaların bir ihtiyacı olursa eğer oradan eve girebilmeleri içindi. Her ne olursa olsun bu kapının kilitli olması gerekirdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Yalanlar
JugendliteraturKüçüklüğünden beri babasının katı kurallarından bıkan Akasya bir gece ansızın evden kaçar... Ve saldırıya uğradığını görüp onu kurtaran ardından da koruması olan Alex Nikolai ile tanışır.