Pazarlık🐉

69 12 4
                                    

Ikili büyük meydana indiklerinde her şey normal bir şekilde devam ediyordu.
Jeonginle beraber ellerindekini satmak için gemilerin olduğu yere yürüdüler. Büyük gemiler kıyıda duruyor, önlerinde satış yapmaya çalışan tezgahtarlar vardı.

Jeongin iri yarı bir adamın tezgahına gitti ve çantayı tezgaha sertçe vurdu.

"Bir nundu avladım. Kalbi ve derisi çantada."

Adam dikkatlice çantayı açtı. Kalbi sardığı bezi çıkarttı ve dikkatlice açtı.

"Küçük bir tane yakalamışsın. Tam ödeme yapmam."

Boynuzlu oğlan duydukları karşısında gerildiği düpedüz belliydi.

"Bana bak. Bu kalbin yarısı en tehlikeli hastalıklara ilaçtır. Ayrıca, anlaşmada boyuttan bahsetmedin. Bana bir kalp getir dedin, ve işte burada."

Adam cevap vermeden jisung elindeki bıçağı tezgaha sapladı ve adama eğildi.

"Dolandırıcılardan hiç hoşlanmam. Anlaşıldı mı?"

"Anladım, Peki buyur. Kalbi için 3 kese, deri için ise 2 kese altın."

Jeongin memnun olmuş bir şekilde bıçağı tezgahtan çekti ve pantolonuna taktı. Ardından adamın elini sıktı ve keseleri aldı.

"Bu çok etkileyiciydi," dedi jisung
"Sıra sende. Dişleri sat bakalım."

Jisung cebindeki dişleri çıkarttı. Jeongin ona burada bekleyeceğini söylediğinde, onunla beraber olmayacağı için biraz gerildi.

Sırayla tezgahtarları gezindi. Ardından ak saçlı yaşlı bir kadının tezgahında durdu.

"Merhaba"

"Merhaba, nasıl yardımcı olabilirim size?"

Jisung yutkundu ve kendinden emin görünmek için kaşlarını çattı be duruşunu düzeltti.
Elindeki dişleri masaya koydu.

"Bu gün avladığım nundu'nun azı dişleri. Bunlara ne kadar verirsiniz?"

Kadın göz ucuyla tezgahına baktı. Takıların olduğu gibi durması, daha siftah yapmadığını gösteriyordu. Bu jisung için iyi bir fırsattı.

"Bunlar için sana 1,5 kese altın teklif ediyorum genç adam."

"Beni aptal yerine koymayınız hanım efendi. En az 3 kese isterim."

"2 kese"

"3,5 oldu."

Kadın duraksayınca jisung bunu fırsat bilip devam etti.

"Dediğim gibi, bu dişler bir nunduya ait. Takı olarak kullanılabilecek en iyi malzeme. Ben bunları başka bir yerde de, hiç zorluk çekmeden satarım. Ama siftahını yapamamış birisi olarak sana, bu teklifi tekrar sunuyorum.
6 dişe 3,5 kese."

Kadının başka çaresi kalmamıştı. Jisungun elini sıkıp anlaşmayı kabul etti. Jisung dişleri kadına verdi ve parayı aldı. Tezgahtan ayrılırken kadının arkasında, bir elinde bir taş diğer elinde de taşı yontmak için kullanılan bir tarak vardı.

Büyük dikkatle jisungu izliyordu, pazarlık yeteneği ve kendinden eminliğinden etkilendiği gözlerinden belli olsa da diğer yüz hatları hiç bir duyguyu ifade etmiyordu.

Jisung adamı direk tanıdı, bu minhoydu. Burada ne işi vardı? Bu kadın bir yakını mıydı?

Minho oturduğu yerden kalktı. Jisung zaman kaybetmeden hemen tezgahtan ayrıldı ve hızlı adımlarla yürümeye başladı.

"Bekle."

Jisung dona kaldı. Arkasını döndüğünde minho'nun ona doğru yürüdüğünü gördü.
Minho jisungun yanına gelince durdu. Be jisungun elindeki keselere baktı.

"Yarım kese fazladan altın aldın,Bunu biliyorsun."

Jisungun dizlerinin bağı çözülmek üzereydi.
Ama çaktırmamaya çalıştı ve gardını düşürmedi.

"O kadın da eksik altın vermeye çalıştı. Adil bir pazarlık yarışıydı, mantıklı olan kazandı."

"Buralarda bunları yaparken dikkat et. Herkes o kadın kadar saf değil bilesin."

"O kadın senin neyin oluyor?"

"Seni ilgilendirmez çaylak. İşine bak"

Minho jisungun boynundaki taşa baktı.

"Bu taş nereden?"

"Seni ilgilendirmez, işine bak."

Jisung arkasını dönüp yürümeye başladığında minho donakalmıştı. Ardından bu tepki üzerine kendini tutamayıp sırıttı. Fakat hemen kafasını salladı ve geldiği yere geri döndü.

Jisung sonunda (jeonginin yardımı sonucu) eve varmıştı. Hyunjim jisungu görünce göz yaşlarını tutamadı

"NERELERDEYDİN? SENİ ÇOK MERAK ETTİM"

"Beni ormanda bırakıp gitmişsin hyunjin! Ben ne yapayım? AZ KALSIN ÖLÜYORDUM."

"Orman mı?"

"Onu av bölgesinde buldum. Orada ne işiniz vardı? Hele gece saati." Dedi jeongin kollarını birbirine kavuşturdu.

"Ben...ormana hiç gitmedim ki ? Tavernadan çıkar çıkmaz buraya yürüdüm. Yolun yarısına kadar jisung yanımdaydı. Eve çıktığımda ise yoktu. Fakat onu arayamadan sızmışım, gelirsin diye düşünmüştüm."

"Hayır ben seni sonuna kadar takip ettim hyunjin! Senden hiç ayrılmadım."

"O zaman nasıl o ormana gidecektin şapşal? Ayrılmışsın işte."

"Başka birini takip etmiş olabilir misin jisung? Ama başka kim o saate o ormana gider ki..?"

"Ormanda o saatte kimse gitmez, ölmek istemiyorsa. Şanslısın ki jeonginim seni bulmuş."

jeongine sarıldı. Jeonginin koca kulaklarından başlayan kızarıklık tüm yüzünü kapladı.

"Jeongin? Sen biraz kızardın mı?"
Jisung onunla uğraşmak için sordu ve kafasını eğdi

"Hayır...yo? Ne alaka jisung ne saçmalıyorsun. Çok sıcak değil mi? Siz de sıcaklamıyor musunuz ? Neyse ben gideyim artık."

Jeongin hyunjinden ayrılıp ağaçtan aşağı indi.

"Ah şu jeongin bazen çok şapşal oluyor"

"Nedeni farklıdır belki."

"Hm?"

"Boşver."

...

"Bu gün minhoyla tekrar karşılaştım."

"Ne ciddi misin? Noldu?"

"Ben pazardayken, topladığım dişleri yaşlı bir kadına satıyordum. O da arkamızdaymış benim yaptığım pazarlık hakkında konuştu."

"Sana hala aynı mı davranıyor?"

"Bilmiyorum sanırım daha sakindi."

"Tekrar denizlere açılacakları hakkında konuşuyorlardı chanla. Kuzeye gideceklermiş. Mürettebata adam arıyorlardı. Senin satış şeklin belki onun ilgisini çekmiştir."

"Kuzeye mi? Neden?"

Onlar korsan jis. Satacak önemli parçalar bulurlar ve burada satarlar. Pek desteklemiyorum gerçi, hırsızlık bir nevi."

"Her neyse. Pek ilgisini cekmis gibi degildi"

"Hmm onu bilemeyiz "
Hyunjim gülümseyip karın üstü yattığı yerde ayaklarını salladı.

"Her neyse jis. Sana yarın savaşmayı öğretmem gerekiyor yoksa buralarda yem olacaksın."

livre mystère/ minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin