1.BÖLÜM

739 19 0
                                    


Herkese selam, uzun bir aradan sonra geri döndüm. Evlatlık kitabını hiç merak etmeyin üstünde çalışmalarımı sürdürüyorum. Ancak şimdi wattpade dönüp tekrar bir şeyler karalamak istedim. Umarım hoşunuza gider, lütfen yorumlarınızı benimle paylaşmayı unutmayın. Sizi seviyorum. Şimdilik hoşça kalın.

Bu dünya para uğruna kirletilmiş...soğuk ve ıssız kalpli insanlarla dolu. Milyarlarcasının kalbi boş bir kafes gibi her geçen gün daha da hırs bürüyen ve sonunda onlara insani duygularını unutturan şey için atıyor, para...

Anne ve babamın cansız bedenlerini bulduğum anda düşüncelerim bunlardı. Ne istemişlerdi bu masum insanlardan? Onlar kendi hallerinde kızlarını okutmaya çalışan sevgi dolu insanlardı. Belki de suçları buydu, kirlenmiş bu dünyada sevgi dolu kalmayı başarabilmişlerdi. Kim bilir hangi alacaklı yapmıştı bunu? O kadar çok borcumuz vardı ki. Ufak tefek lokantamızı yirmi yıldır işletmeye gayret gösterirlerdi. Ahh canım annem ve biricik babam, sizden ne istemişlerdi ki? 

Onların ölü bedenlerini bulduğum o geceden beri gözüme bir gram uyku girmiyordu. Onların çaresizce yerde öylece yatışlarını görmek ve hiçbir şey yapamamak...Polisin onca sorusu ve benim karşılarında gözümü dahi kırpmadan yalnızca ağlamam.. Kim yapmıştı? Neden yapmıştı? Bir önemi var mıydı, yapmışlardı işte! Beni bu gencecik yaşımda, onlardan koparmışlardı. Ben şimdi ne yapacaktım? Ailemden kalan o derme çatma restoranı kapatacak mıydım yoksa her gün onların uğruna öldürüldüğü o lanet yerde onların anısını yaşatmak için mi uğraşacaktım? 

Saat gece bire geliyordu. Ben günlerdir çıkmadığım yatağımda dönüp duruyordum. Annemin sevgi dolu sesiyle içerden bana yemeğin hazır olduğunu söylemesini bekliyordum. Tüm bu düşünceler beni delirtme noktasına gelmişti, bir şeyler yapmalıydım! Kafamı dağıtmalı ve acımı uyuşturmalıydım. Günlerdir ilk defa ayağa kalktım. Açlıktan olsa gerek başım döndü ve birkaç saniye gözlerim karardı ve tökezledim. Gözlerim netleştiğinde aynaya gözüm takıldı; mosmor olmuş gözlerim, normalde herkesin hayranlık duyduğu ama bu halini görseler tiksinecekleri dağınık kumral saçlarım ve üstüme fark bile etmeden geçirdiğim eski gri bir tişört. Gördüğüm manzara buydu. Umurumda bile olmadı...altıma kot bir şort geçirdiğim gibi cüzdanımı kapıp dışarıya fırladım. O eve daha fazla tahammülüm yoktu. Her bir köşesi onların hatıralarıyla doluydu. Aşağıya indiğimde karşı sokaktaki barın tabelalarının yanıp söndüğünü fark ettim. Hiç düşünmeden sokağa atladım ve barın kapısındaki görevliyle karşı karşıyaydım.

'Kimlik görebilir miyim?' dedi tok bir sesle. Otuzlarının başlarındaydı ve orada olmaktan nefret edermiş gibi bir tavrı vardı. 'Hay sikeyim!' dedim duyamayacağı bir şekilde ağzımda geveleyerek. Beni hala on sekiz yaşında sanıyor olamazlardı değil mi? Kimliğimi eline tutuşturdum. Sanki pasaport görevlisiymişte beni Avrupa kapısından sokacakmış gibi kimliğimi incelediği birkaç dakikadan sonra nihayet kapının önünden çekildi ve beni içeriye aldı. İçerisi tahmin ettiğimden kalabalık ve gürültülüydü. Dans eden insanlar, kafayı bulmuş ve tanımadığı insanlarla öpüşen tipler... Barın önündeki boş bar taburelerinden birine oturdum ve barmenin benim yanıma gelmesini bekledim. 'En çabuk sarhoş eden neyiniz varsa getirin.' dedim. Adam kılığımdan ve sözlerimden çaresizliğimi anlamış olacak ki 'İlki benden' dedi ve aseton gibi kokan bir shot tekilayı önüme koyuverdi.

Kaçıncı içkimdi veya ne zamandan beri içiyordum bilmiyordum. Tek bildiğim içtikçe acımın hafiflediği ve baş dönmemin arttığıydı. Kaçıncı shotta paramın sınırını aştığımı bile hatırlamıyordum. 'Yeter artık küçük kız evine dön ailen merak edecek.' diyen barmenin sözleri az önceden beri en aza indirdiğim acımı anında en sert darbeyle kafama adeta bir hançer gibi geri sokmuştu. 'Benim bir ailem yok!' diye bağırdım ona ve ayağa kalkmaya yeltendim. Tökezlediğim anda yere düşeceğimden emindim. Ancak kafa üstü yere kapaklanmadan birinin  arkamdan, belimden beni kavradığını hissettim. O kadar sarhoştum ki gözlerim bulanık görmeye başlamıştı. Ama bu keskin koku...tarif edilemezdi. Sandal ağcı gibiydi ama yoğun başka bir bitkisel aroması vardı. Ağır ama kendine çeken bir kokuydu. Hala beni belimden kavramış tutan gizemli kişinin kim olduğunu merak ediyordum. Arkamı dönmeye yeltenmeden o beni çevirdi ve gözlerime bakıp 'Bu saatte böyle küçük kızlar buralarda gezinmemeli.' dedi. Öfkelenmiştim ve zar zor gördüğüm sakallı yüzünden ve kalın sesinden onun genç bir adam olduğunu anlamıştım. 'Küçük falan değilim, yirmi bir yaşındayım gerizekalı.' dedim alaycı bir tonda. Sesim yavaş ve anlaşılması güç çıkıyordu istemsizce. Uzun boyundan dolayı yalnızca dudakları gözlerimin hizasındaydı ve kafamı kaldırsam da gözlerim yüzünü seçemiyordu. Çok net görebildiğim tek bir şey olmuştu. Alaycı tavrı... Söylediklerimi kale almıyormuşçasına homurdanıyordu. O an ne oldu tam emin değildim...ona kendimi ispatlama çabası mı yoksa sarhoşluğumun verdiği saçma sapan bir dürtü müydü bu. Kendimi onun dudaklarına yapışırken bulmuştum birden bire. O kadar bir anda olmuştu ki ikimizde nefessiz kalmıştık... Ne yapacak diye beklerken nefes nefese dudaklarımızı ayırdı. Hala dudaklarına bakıyordum... 'Bunu yapmamalıydın.' dedi ve sonrasında...gözlerimin karardığını hissettim. Tek hissettiğim şey kanımda gezinen alkol yüzünden cayır cayır yanan bedenimi  kucaklayan buz gibi elleri ve benim başımı hiç gocunmadan göğsüne yaslamam olmuştu...

TEHLİKEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin